Bir Çınarın Öyküsü

Bir Çınarın Öyküsü



Yıllar akıp geçtikçe yüzde beliren çizgiler geçmişsin aynası gibi? Her çizginin bir hikâyesi var. Geriye dönüp yılları sorguladıkça yüzdeki çizgilerin hikâyesi de tek tek ortaya çıkıyor. Kimi bir acının ifadesi kimi de mutluluğun? Acı anılar hatırlandıkça dudaklar büzülüyor, ses titriyor? Üstünden o kadar zaman geçmiştir ki artık onlarda nasırlaşmış yüreği acıtmıyor hatırlatıldıkça dudakta beliren acı bir tebessümle kimselerin duyamacağı kadar yürekten çıkan hey gidi günler? Ama bir o kadarda hatırlamaktan mutluluk duyup gülen gözlerlerle anlatılan anılara?

İste hayatın her türlü acısını bağrında yasayan, yaşadıklarında yüzüne yansıyan çok değerli büyüğümüz balkıza nineyle söyle gerilere gidip dünden bugüne neleri nasıl yaşamış bir konumsak yeniden o günleri hatırlamak için özleklikle bu günü anneler günü tercih ettik.

www.tasligedik.net sitesinde yayınlanan röportaji gelin hep birlikte Balkıza nineyle şöyle bir geçmişe doğru bir yolculuk yapalım?..,

Balkıza Nine ne zaman ve nerede dünyaya geldi?

1930 yılında Taşkıran?da, Şahzene ve Ömer Ağırman?ın 3. çocuğu olarak dünyaya geldim. Babam imamdı. Nüfus kalabalık, gelirimiz az olduğu için, çocukluğumuzu şimdiki çocuklar gibi el bebek gül bebek geçirmedik. Kendimi bildim bileli çalıştım. Ormanda, tarlada, yaylada, orda burada? Geçim zordu, gelir yoktu. Öyle yokluklar gördük ki, kabak çekirdeklerini değirmende öğütüp ekmek yapardık. Yağsız kuymak yapar yerdik. Ben ne çocukluğumu ne genç kızlığımı bildim?

Çocukluğunuzun nasıl geçtiğini anlamadınız, genç kızlık döneminizden ve evliliğinizden bahseder misiniz?

Bağda bahçede çalışıp karın doyurmak zor ve zahmetli zannediyordum. Baba evinden ayrılma zamanı geldiğindeyse, hiç bilmediğim bir dünyaya adım attım. Henüz 20 yaşındaydım. Görücü usulüyle istendim. O zaman kızların fikri sorulmazdı. Büyüklere başlık parası verildi mi, büyükler bizim yerimize kararı vermiş oluyordu. Bize de boyun eğip kabul etmek düşüyordu. Benim de evliliğe adımım böyle oldu. Taşkıran?dan Taşlıgedik?e gelin gittim.

Kiminle evlendiniz, Taşlıgedik?te sizi nasıl bir hayat bekliyordu?

?Balkıza ninenin dudaklarında acı bir gülümseme beliriyor ve anlatmaya devam ediyor.? Tasligedik?ten Sait Aslan?ın oğlu ölmüş. Eşinin çocuk doğurmak için yaşı büyük. Yeniden çocuk doğurması mümkün değil. O zaman erkek çocuk çok önemli. İşte bu yüzden Sait Bey?in eşi tekrar çocuk sahibi olmaları için eşini evlendirmeye karar veriyor. Eşin dostun önerisiyle beni gelip istediler. Babam da beni Sait Bey ile evlendirdi.

Evlenmeden önce Sait Dede?yi gördünüz mü, onunla oturup konuştunuz mu?

Güldürme beni kızım, oturup konuşacağız nerde! Bırak konuşmayı kimi aldığımı bilseydim, yine iyiydi. Bizim zamanımızda öyle sevdalıklar yapmak yoktu. Evleneceğin kişiyi evlenmeden önce görürsen şanslıydın. Sorduğun şeyleri yapmak ayıptı. Büyüklerimizden de korkardık.

Evlendiniz Taşlıgedik?e geldiniz. Sizi nasıl bir hayat bekliyordu?

Evlendim Taşligedik?e geldim. Baktım babam yaşında bir adam, bir kadın ve iki kız çocuğu? Hep beraber yaşamaya başladık. Başlangıçta her şey güzeldi. Çocuklarım dünyaya geldi. Herkes kendi odasında yaşıyordu. Kendi odalarımızda yiyip içiyorduk. Kumamdan hiçbir şikâyetim yoktu. Kavgamız gürültümüz olmadı. Hiçbir zaman çocuklarımı hor görmedi. Aksine çocuklarımı kendi çocuğu gibi baktı, sevdi ve sahip çıktı. Onlara analık yaptı. Birbirimizi kuma gibi görmedik. Anne/kız, abla/kardeş gibi yaşayıp gidiyorduk.

Geçiminizi nasıl sağlıyordunuz?

Yaşam çok zordu o zamanlar. Eşim gurbete gidiyordu. Biz de tarlamıza mısır, fasulye, kabak vb gibi mahsuller ekiyorduk. Günlük yevmiyeyle başkalarının tarlalarında da çalışıyorduk. Günlüklerden aldığımız parayla, bahçeden aldığımız mahsulle geçiniyorduk. Bütün bu çalışmamıza rağmen hiçbir zaman karnımız doymazdı.

Ve eşinizi kaybettiniz. Arkada kalan iki kadın ve dört çocuk? Zor bir hayat mücadelesi daha da zorlaştı. Eşinizi kaybettikten sonra hayat nasıl devam etti?

1971 yılında eşimi kaybettim. Kumam ve dört yetimle birlikte kala kaldık. Bizim için hayat zordu ama eşimin ölümüyle daha da zorlaştı. Ne maaş, ne gelir, hiçbir şey yoktu. Komşuların tarlalarına çalışmaya giderek evimin ekmeğini kazanmaya çalışıyordum. Bir de eşin dostun verdiği fitre ve zekâtlar vardı geçinmemem yardımcı olan? Bu şekilde çocuklarımı büyüttüm ama hiçbir zaman yılmadım. Çünkü çok güçlüydüm her şeyi ve her işi yapardım. Bununla ilgili bir anımı anlatayım da hem biraz gülün. Hem de zamanımızın gençleri hallerine şükredip anne ve babalarına asi olmasınlar. Dursun efendi bir bileme taşı almış. (Glostra taşı) Taşı Bayburt?tan hadi pazarına getirtmiş. ( Hadi altı o dönemlerde Çaykara da kurulan bir Pazar) Taşı Çaykara?dan köye getirmek için iki güçlü insan lazım. Bu iki kişiden biri ben, diğer kişi ise Hacı Mustafa Aydın. (Gengeş) Taşı önce ben yüklendim, Serdaliya kadar taşıdım. Orada yoruldum, yükü Hacı Mustafa?ya devrettim. O kadar ağır yükler taşımasına rağmen taşı yüklendi ama taşı kaldıramadı. Kaldıramadığı için de sinirlendi ve başladı bağırmaya: ? Allahım eğer benim rızkım, ekmeğim bu taştan ise kes rızkımı; kes rızkımı, kes?? taşı tekrar yüklendim, köye çıkardım. Tabi Hacı Mustafa köylülerin diline düştü. Hacı Mustafa ile dalga geçmeye başladılar:? Habu Balkıza kadar olamadın. O taşı taşıdı da sen taşıyamadın.? Bu iş karşılığında 2500 kuruş aldım. İşte o günlerde ayakta kalıp çocuklarımı büyütebildiysem gücüm ve dayanıklılığım sayesindedir.

O günlere dair bir anım da şöyle; 
Yaz günü, aylardan Temmuz? Öyle bir yağmur yağdı ki dereler taştı, ağaçlar kökünden koptu. Ben de o esnada çayırdayım. Sulilar?da dereden karşıya geçmemiz gerekiyor. Ya dereden geçeceğiz ya da sular bizi alıp götürecek. Ali o zaman altı yaşındaydı. Aldım onu yemeniyle sırtıma bağladım. Bütün gücümle daldım dereye, sular boyumuzu aştı. Ali bağırıyor; ?Ana boğulacağız.? Can havliyle dereye düşen ağaçlardan birine sarıldım, hem sırtımda çocuk hem derenin şiddetli sularıyla mücadele ediyordum. Gelen ağaç gövdelerini hepsini geçtim. Karşıya geçtiğim zaman, öldüm de yeniden dünyaya geldim sandım. Sonra derenin karşısındakileri de geçmeleri için yardım ettim. Böyle zorluklardan geçerek bugüne geldim. Hayatım böyle zorlu mücadelelerle geçti...

Genç yaşta dul kaldınız. Dört çocuk yetiştirdiniz. Şüphesiz yaşam mücadeleniz zorluklarla geçti. Sizi en çok zorlayan ne oldu?

En büyük derdimiz, sıkıntımız geçimdi. Ama sağlık olduktan sonra çalışıp bir şekilde karnımızı doyuruyorduk. İnsan elindeki şeyleri kaybedince, hayatta nelerin daha önemli olduğunu daha iyi anlıyor. Bir acıyı yaşarken, ondan başka acı olmadığını sanırız. Ben eşimi kaybettiğimde bundan büyük acı yok sandım. Yaşadıkça gördüm ki evlat acısından büyük bir acı yok. Oğlum Osman 12 yaşındayken evimizin altındaki bir kayadan yuvarlandı. Taşkıran yoluna gelmeden bir gürgen ağacına takılıp durabildi. Yanına giden komşumuz onun öldüğünü sanıp oradan çıkarmaya çalıştı. Fakat anladı ki ölmemiş, hala yaşıyor. Oğlumun böyle bir kazadan kurtulması büyük bir mucizeydi.

Sonra ne oldu?

Oğlumu hemen Trabzon?a getirip, hastaneye yatırdık. Bir ay yoğun bakımda kaldı. Komadan çıktı ama ne konuşuyor ne de bizi tanıyordu. Akıl sağlığı yerinde değildi. Aklına ne gelirse yapmak istiyordu. Yapma etme diyordum ama anlamıyordu. Allah?a şükür dört ay sonra yavaş yavaş konuşmaya başladı. Akıl sağlığı yavaş yavaş yerine geldi. Çok şükür şimdi evli, çoluk çocuk sahibi. Ama o zaman yaşadığımı bir ben bilirim.

Ne zaman söyle rahat bir nefes alıp, sıkıntılar bitti dediniz?

Dünyada sıkıntı bitmez. Çocuklarımı büyüttüm. Askerliklerini yaptılar, hepsini evlendirdim. Tam da zor ve zahmetli günler/günler bitti derken, oğlumun ölüm haberiyle dünyam yıkıldı.

Bize o günden bahseder misiniz?

Ali 27 yaşındaydı. İş için Erzurum?dan Anakara?ya kendi arabasıyla giderken kaza yaptı. Bizim kazadan haberimiz olmadı. Ali?yi kaza yerinden Erzurum?a, hastaneye kaldırmışlar. Dört gün hastanede yattı ama kurtulamadı. Cenazeyi köye getiriyorlar ama benim bütün bu olanlardan haberim yok. Hiç kimse bana bir şey demedi. Ben yayladaydım. Cenaze köye geldi ama benim haberim yok. Komşular bana annen çok hasta köye inmen lazım dediler, ben de indim. Baktım cenaze beni geçti, ağlamalar bağırmalar? Maksuta ne oluyor burada, nedir bu durum? Oda demez mi bana:? Alin öldü?

Bir anne için en zor an? Siz nasıl dayandınız böyle bir acıya?

Ne yaparsın dünya da olanın yüreği patlamaz ama yüreğim yandı. Dünyam karardı. Fazla bir şey hatırlamıyorum. Yığıldım kaldım. Acıların en büyüğüydü, o gençliği, o güzelliği toprağa vermek. Evladıma doyamadan, sarılamadan kara toprakla kucaklaştı. Ama dünyada kalan yaşamaya devam ediyor. Acım yüreğimi yakarken yaşamak, ayakta kalmak için nedenlerim oldu. Oğlum Ali?nin yetimleri benim tesellim oldular.

Balkiza Nine, acı hatıralarınızın yanı sıra neşeli günleriniz de olmuştur. Sizin zamanınızda çok güzel şakalar yapılırdı. Bize hatırladıklarınızdan bir tane anlatır mısınız?

Kızım bizim zamanımız çok zordu ama çok ta güzeldi. Komşuluklar, muhabbetler vardı. Herkes benimle çok şaka yapardı. Bana ne derlerse inanırdım. Bunu iyi bilen Dursun Efendi?nin kızı Emine idi. Emine?nin eniştesi komiser köye ziyarete geldi. Bende onları çok severdim, bir hoş geldin diyeyim dedim ve gittim Emine?nin yanına. Dedim ki, eniştene hoş geldin diyeceğim; ne diyeyim, nasıl diyeyim. Rahmetli bana; ?Hoşgeldin Komünist Bey de.? Dedi. Ben de içeri girdim;?Selamun aleyküm? dedim. Sonra da komisere doğru dönerek; ?Komünist Bey sen de hoş geldin.?dedim. Orada bulunanlar başladı gülmeye. Allah Allah dedim ben ne dedim de bunlar gülmeye başladı. Kendi kendime utandım. İçimden giysilerim eski olduğu için bana gülüyorlar. Yoksa niye gülsünler bu şekilde. Ben böyle düşünürken, Rahmetli Emine demesin mi sana şaka yaptım. O zaman anladım niye güldüklerini.

Balkıza nine biraz da son evliliğinden bahseder misin? Nasıl oldu neler yaşadın?

Çocuklarımı evlendirdim. Ali?mi toprağa verdim. Hayat devam ediyordu. Kumam Şemse ile birlikte güzel güzel oturuyorduk. Yıllar geçtikçe Şemse?nin rahatsızlıkları arttı. Hastalanınca kızları onu yanına alıyorlardı. Bir süre sonra Taşkıran?da kızının yanında vefat etti. Onun ölümüyle tamamen yalnız kaldım. Birkaç yıl yalnız oturdum. Tabi yalnızlık Allah?a mahsus. Sonra bir vesileyle Çaykara Hopşera Köyü?nden Hacı Abdurrahman Bilgin ile 1984 yılında evlendim.

Nasıl geçti o yıllarınız?

Her şeyin bir mükâfatı vardır. Bu evlilik çektiğim bütün zorlukların hediyesi gibiydi. Hacı Abdurrahman, çok değerli, inançlı ve çok kıymetli bir insandı. Deyim yerindeyse Hacı Abdurrahman bana hayatımın ikinci baharını yaşattı. Eşim imamdı. İşi gereği Türkiye?nin birçok yerini gezdik. Hac vazifemi yaptım, bir kerede umreye gittim.

Hacı Abdurrahman Dede ile mutlu bir evliliğiniz olmuş. Kaç yıl evli kaldınız?

Bir insanda olması gereken bütün vasıfları taşıyan, beni kırmayan, çok seven, sayan ve kıymet veren biriydi. Sadece bana değil çocuklarıma ve torunlarıma da çok değer verirdi. Çocuklarımı kendi çocukları gibi severdi. Torunlarıma dinimizi öğreten ve sevdiren çok değerli bir insandı. Hacının 6 tane çocuğu var. Onlar da hiçbir zaman beni hor görmediler. Saygıda kusur etmediler. Hala beni ararlar, sorarlar ve gelip bulurlar. Ben 16 yıl Hacı ile evli kaldım. Hiçbir zaman bir şikâyetim olmadı. Allah yerini, mekânını cennet etsin.

Eşinizin ölümünden sonra ne yaptınız. Hayatınıza nasıl bir yön verdiniz?

Eşim öldüğünde Bursa da oturuyorduk. Ölümünün ardından orada kalamayacağıma karar verdim. Evimi kapatıp Trabzon?a geldim. O günden beri de Trabzon?da oturuyorum. Hamdolsun bir derdim, bir sıkıntım yok. Eşimden kalan maaşla ve çocuklarımın yardımıyla geçinip gidiyorum. Köylülerimiz, komşularım, çocuklarım ve torunlarım beni hiç yalnız bırakmıyorlar.

Sağlığınız nasıl?

Çok şükür 80 yaşındayım. Yaşlılığın getirdiği rahatsızlıklarım var. Özelikle ayaklarım çok zorluyor beni ama henüz kimseye muhtaç değilim. Kendi hizmetimi, kendi işlerimi görüyorum. Allah bu günlerimi aratmasın?

Balkıza Nine koca bir ömrü özetleyecek olsan, neler dersin. Nasıl geçti bir ömür?

Bu dünyada yaşanabilecek her şeyi yaşadım. Açlığı, sefaleti, zorlukları, çaresizlikleri, acıları ve sevinçleri? Bu dünya çok garip ve zor. Anne ve babanı kaybediyorsun acının en büyüğünü yaşıyorsun. O acıyı unutmak için çocukların doğuyor. Onlarla seviniyorsun, onları büyütmek için çalışıyorsun, uğraşıyorsun ve büyütüyorsun. Sonra da kendi elinle toprağa veriyorsun. Bir daha doğrulamam, hayat bitti sanıyorsun. Aradan dört saat geçince karnın acıkıyor, yemek yemek istiyorsun. Evlatlarını evlendiriyorsun, onlarla mutlu oluyorsun. Torunların dünyaya geliyor, yeniden umutlanıyorsun. Hayat arkadaşınla tekrar yola giriyorsun ama bir süre sonra yolda yine yalnız kalıyorsun. İşte 80 yıllık ömrüme sığdırdıklarım. Geriye dönüp baktığımda 4 evlat, 14 torun ve torunlarımın çocuklarından 10 torun daha. Hepsinden memnunum arayandan da aramayandan da. Aklıma gelmişken Ali?nin emaneti olan Metin torunumun da düğünü oldu. Onlara, hayırlı, güzel bir evlilik ve mutlu bir ömür diliyorum.

Son olarak buradan ne söylemek istersin?

Öncelikle beni düşünüp, gelip ziyaret ettiğiniz için başta size çok teşekkür ederim. Bu yaptığınız işe vesile olup, bu çalışmaları yapan herkesten Allah razı olsun. Bu vesileyle bütün köylülerime ve komşularıma selam ederim. Hepiniz Allah?a emanet olun.

Röportaj: Hacer ÜSTÜNER

 



Anahtar Kelimeler:

İlginizi Çekebilir