Ya Kırlangıçlar Susamışsa

Ya Kırlangıçlar Susamışsa

 

Çaykaralı yapımcı-yönetmen ve senaryo yazarı Muhammet Çakıral?ın gerçek bir hikâyeden yola çıkarak filmin senaryosunu yazdığı. ? Ya kırlangıçlar susamışsa!?adlı ilk uzun metrajlı filmi yakında seyirci karşısına çıkıyor. 

Daha önce Of-Çaykara yöresindeki eski irili ufaklı 350 Medreseleri konu alan  ?ESKİ OF MEDRESELERİ? adlı belgeseli ile gündeme gelen Çaykaralı yönetmen Muhammet Çakıral, Senaryo ve yönetmenliğini yaptığı, ? YA KIRLAÇGIÇLAR SUSAMIŞSA!?adlı ilk uzun metrajlı filminin çekimleri yaklaşık 3 aydır Köknar-Karaçam yöresi ile Çaykara Zalimoti Yaylasında devam ediliyor. 

? YA KIRLAÇGIÇLAR SUSAMIŞSA!? adlı ilk uzun metrajlı filmini çeken yönetmen Muhammet Çakıral, Of ilçesinden başlayarak, Çaykara?nın Soğanlı dağının eteklerine kadar uzanan ve yapımına devam edilen 37 Hidroelektrik santrali ile köylülerin mağduriyetleriyle birlikte doğal yaşam dengesini, milyonlarca yılda oluşan orman ve biyolojik varlıklarını, kültür ve yaşam biçimlerini korumak isteyen Çaykara (Ogene) Köknar, Karaçam halkının mücadelelerini konu olan gerçek hayat hikâyesinden yola çıkarak senaryosunu yazdı. Çaykara Karaçam-Köknar ile Çaykara Zalimoti Yaylasında çekimleri yaklaşık üç aydır devam eden ?Ya Kırlangıçlar Susamışsa? adlı uzun metrajlı filmin çekimleri yakında tamamlanarak seyircisiyle buluşacak. 

Filmin Kısa Öyküsü
Murat Ogene vadisinde yaşayan genç bir köylüdür (34). Günlük köy işlerinin dışında fotoğraf çeker ve ayni zamanda amatör belgesel işi ile uğraşır. Kuşlara olan merağı nedeniyle hemen hemen her mevsim dağlarda, yaylalarda gezinip fotoğraf çeker. Kuşların göç yollarını izleyerek onların türleri üzerinde araştırmalar yapar. Onu en çok etkileyen kuşlarsa kırlangıçlardır. Onlarla ilgili edindiği bilgiyi yeğeni İlyas?la paylaşır (8). İlyas en az dayısı Murat kadar ilgili ve de heyecanlıdır. O da dayısı gibi tutkulu ve inatçı biridir? Hemen hemen her gün kayalıklara gidip kuşların yuvalarına bakıp gözlemler yapar. Kayalıklarda ki mağaralar kuş yuvaları ile dolu olmasına karşın kırlangıçlar bir türlü gelmiş olmaması İlyası üzer. İlyas dayısı Murat?a bunun nedenini sorar. Murat uzunca kırlangıçların hikâyesini anlatır. İlyas hikâyeyi dinlediğinde üzülür. 

Ancak umudunu yitirmez İlyas. Onların yeniden vadideki kayalıklara dönmeleri için çeşitli yöntemler denemeye başlar. Bu sırada hiç beklenmeyen bir olay yaşanır vadide. Yabancı adamlar araçlarıyla sık sık dere boylarında görünür. Amaçları bütün vadi üzerinde elektir santralleri kurmak. Murat ve çok sayıda köylü buna karşı çıkar. Sonunda askeri araçlar eşliğinde iş makineleri vadiye gelir konuşlanır. Köylüler vadiye baskın eder. Firma direnemez ve geri çekilir. Ancak murat tutuklanıp karakola götürülür. İlyas ikinci kez üzülür. İlyas dayısının tutuklama nedenini büyük annesine sorar. Büyük annesi yabancıların ormanları ve çevreyi yok ederek inşaatlar ve Elektir Santralleri kuracaklarını anlatır. Bunun için dayısı Murat gibi çok sayıda köylü (kadın, erkek ve çocuklar) bu talana karşı çıkarlar. İlyas büyük annesine ? yapsınlar ne var bunda? diye çıkışır. Büyük anne ? eğer bu vadiye santral için girerlerse, yalnızca bir tane değil onlarcasına yaparlar, o zaman ne biz, ne ağaçlar, ne kuşlar, ne de hayvanlarımız su bulup içemezler? der. İlyas?ın yüzü asılır. ?O zaman biz de vermeyiz buraları? deyip ? ya kuşlar ne yapacak!?. Bu isyanını büyük annesi anlar. ? evet o su bütün canlıların hakkıdır? deyip İlyası öper. 

Murat bir hafta sonra serbest kalır ve yeniden eve, vadiye döner. İlyas mutludur. Dayısı ile birlikte yeniden dağlara ve kayalıklara giderler. İlyas günlerdir beklediği kırlangıçların gelmediğini görünce, tabaklara su doldurup avluya bırakır. Bunu birçok kez dener. Murat İlyas?ın bu çabasına tanık olur. ?Nedir bu yaptığın?? İlyas hüzün dolu bakışlarla dayısına bakar ve ? Ya kırlangıçlar susamışsa!? deyip kaygısını dillendirir.

Bir günün sabahında 638 asker ve polis silahlarla ve biber gazlarıyla Ogene vadisini basar. Köylüler şaşkın. Karşı çıkarlar. Ancak bu daha öncekilere hiç de benzemeyen bir saldırıydı. Biber gazlarıyla, coplarla köylüler dağıtılır. Engel olanlar dövülür. Yaşlı kadının biri askere şöyle haykırır: ? Hangi kanun, hangi kitap yazar, bir kadına dayak atmak, kadına bir tokat, bir fiske vuramasın! Cezalisun, seni mahkemeye vereceğim? der. Fakat bu feryadı dinleyen yok. Her karşı çıkanı tutuklayıp götürürler. Günlerce direnen köylüler artık karakollarda, savcılıklarda sorguya çekilir. Bu arada Murat olup bitenleri olabildiğince kendi kamerasıyla kayda alır. Ve gün gelir bu kayıtlarını İstanbul?dan onunla ropörtaj etmeye gelen gazetecilere paylaşır. Gazeteciler gördüklerine inanamazlar. Her şey bir rüya gibidir onlar için. Ama dehşet bir rüya! 

Ogeneliler kararlıdırlar. Hakkın suyunu kimsenin tekeline bırakmayacaklardı. Olabildiğince sabırla karşı olmaya kararlıydılar. Çeşitli protestolar yapmak için Trabzon?a indiler. Haklı davalarını paylaşmak arzusundaydılar. Firma sahipleri boş durmuyor. Askeri, valiyi, kaymakamı ve para gücünü yanına almışlardı. Direnişi kıramayacaklarını anlayınca farklı yöntemlere başvururlar. Önce köylüleri böler, ardından rüşvet ve en son tehditler? Bir gece firmaya ait makineler yakılır. Ancak bunu kimin yaptığını kimse, göremez ve bilmez. Hiçbir kanıt elde edemeyen karakol ve firma yetkilileri, direniş gösteren Murat ve arkadaşlarını hedef gösterirler. Oysa hiç biri o gece vadide değildi. Ancak bu fırsatı iyi değerlendiren karakol ve firma yetkilileri sucu Murat ve arkadaşlarına yüklerler. Murat ve arkadaşları tutuklanıp Trabzon Bahçecik Ceza Evine gönderilir.

Bütün umudu kırlangıçlardır İlyas?ın. Çünkü kırlangıçlar gelirse, dayısı Murat?ta geri gelmiş olacak, diye düşünür. İlyas intikam duygusuna inanmaktadır. Tıpkı kırlangıçlar gibi.. Ve nihayet bir sonbahar sabahı kuşlar gelip dağlara konarlar. Ancak onlar kırlangıç değiller. Çünkü kırlangıçlar yalnızca sıcak mevsimlerde gelirler. Kuşları tanımayan İlyas sevincini büyük annesi ile paylaşır. Büyük annesi hiçbir şey söylemez İlyas?a. O an Murat ceza evi koğuşunda kırlangıçların resmini çizmekle meşguldür. 

SOLAKLI VADİSİNE YAPILMAK İSTENEN 37 HİDROELEKTRİK SANTRALİ İLE BİR VADİ KANALİZASYON ÇUKURUNA DÖNÜŞTÜRÜLDÜ.
Yapımcı&Yönetmen Muhammet Çakıral, ?Ya Kırlangıçlar Susamışsa!? adlı projemi, yarı belgesel uzun metrajlı bir sinema filmi olarak gerçekleştirmek amacındayım diyerek, ?Çağdaş toplumların konforlu yaşamına dönük umulmadık kolaylıklar ve rahatlıklar sunan bilim ve teknolojinin gelişmesiyle, çığ gibi büyüyen yenilikler-icatlar, hayranlığımızı kazanmaya gün be gün devam ediyor. Buna karşılık bireylerin doyumsuzlukları da büyüyor. Toplumun doğal gelişmesini sarsıntıya uğratan, sonuçları yeterince tartılmamış aceleci gelişmelere de tanık oluyoruz. Kimi girişimciler, tüketim kültürünün etkisiyle, maddi gereksinimlerini karşılamanın ötesinde, sınırları zorlayan ölçüde doğaya ve topluma müdahale etmektedirler. Bilinçsizce ve acımasızca girişilen bu tüketim çılgınlığının sonuçlarına çoğumuz acı duygularla tanıklık etmekteyiz!,?dedi. 

Çakıral, Okuduğumuz gündelik bir makalede, dinleyip izlediğimiz her hangi bir günlük haberde, kadınlara, hayvanlara ve doğaya yönelik bir şiddettin sonuçlarıyla karşılaşmamak neredeyse imkânsız hale geldi. İşin tuhafı şiddete ve giderek büyüyen sorunlara yol açan bu durumları doğal karşılayacak, kanıksayacak bir hale geldik. Başta savaşlar olmak üzere, küresel ısınma, ozon tabakasının delinmesi, yağmur ormanlarının yok olması, denizlerin kirlenmesi, su havzalarının kuruması, çölleşme, gürültü gibi olaylarla iç içe yaşamaya alıştık. Her şeyin, ayrım gözetmeksizin, ?kâr? amacıyla tüketilmek istendiği, doğal varlıkların bu isteklerin doyurulma arenasına dönüştüğü koşullarda hep göz ardı edilen bir şey var: Bizden gelecek nesillere mirası kalacak doğayla birlikte asıl tehlikede olan geleceğimiz, yarınlarımızdır. Bu tehdit yalnızca duyarlı ve savunmasız canlılara dönük değil elbette. İçinde yaşadığımız yerkürenin bütünü, insanlığın varsılı, yoksulu, kültürleri, dilleri, hukuku da bu gidişten payını alıyor. Gezegenimizin savunmasız doğal yaşamı kadar, insanlığın uygarlığı da tehlike altındadır. Konforlu, varsıl yaşamın, güvenli doğal bir yaşamın, her çağdaş insanın hakkı olduğu kadar, bütün diğer canlıların da en doğal hakkı olduğunu unutmamamız gerekir! 

Son birkaç yıldır, ülkemizin bazı bölgelerinde inşa edilen ve edilmekte olan kimi Hidroelektrik Santrallerinin, yeterince ön inceleme yapılmadan, bölgede yaşayan insanların görüş ve önerileri dikkate alınmadan, bilim ve akıl dışı yöntemlerle yapılmaya çalışılarak, doğaya ve çevreye umulmadık derecede zararlar verdiklerini yaşayarak görmekteyiz. Bu süreçte, binlerce ağaç, çiçek, balık ve canlıya ev sahipliği yapan çok sayıda derenin, su havzalarının kurutularak tahrip edildiğini biliyoruz. Bu tahribatın en yoğun ve acımasızca yaşandığı yerlerden biri de, Trabzon?un Of ilçesinden başlayarak Çaykara?nın Soğanlı dağının eteklerine kadar uzanan Solaklı Vadisidir. Yapılan ve yapılmak istenen 37 Hidroelektrik santraliyle koca bir vadi kanalizasyon çukuruna dönüştürülmek üzeredir.

Öyle ki çok sayıda köy ve köylü mağdur edilmiştir; yaşam alanları, kültürleri, alışkanlıkları ellerinden alınmak istenmektedir. Doğal yaşam dengesini, milyonlarca yılda oluşan orman ve biyolojik varlıklarını, kültür ve yaşam biçimlerini korumak isteyen Ogene halkı (Köknar, Karaçam) mücadelelerini dört yıldır dirençle ve büyük bir inançla, yılmadan sürdürmektedirler. Dereleri yalnızca elektrik kaynağı olarak görmek isteyenlerin başvurdukları yöntemler, acımasız ve ölçüsüzdür. Konu sık sık gazetelere haber olmaktadır. 680 asker ve polis sabahın bir saatinde ellerinde coplar ve biber gazlarıyla köylülerin evlerine ve yaşam alanlarına baskına gelirler. Ogeneliler, hayati bir zenginlikleri olan derelerini yitirmemek için sonuna kadar direnirler. Çıkan olaylarda çok sayıda kişi yaralanır ve kimi gençler tutuklanır, halk hakaret ve tehdit görür. Yaşama ve doğaya tutku ile bağlı olan bir avuç halk, bir adım dahi geri atmış değildir.

İşte, çevreye, doğaya sevdalı Ogenelilerin, kültürel ve ekonomik yaşamlarının da konu edileceği uzun metrajlı bir sinema filmi çekip beyaz perdeye taşımak istiyorum. Birçok sahnesinde, bu mücadele sırasında meydana gelen olayların gerçek görüntülerinin değerlendirileceği film, yazılan senaryo gereği, kurmaca sahnelerin bütünleştirilmesiyle sinematik bir dille planlanmıştır. Filmin temel amacı, su ve hayat mücadelesi veren köylülerin bu kutsal kavgasını izleyicilere taşımanın yanında, bireyin ve toplumun çevreye, doğaya dönük dikkatlerini çekip nesnel bir bilinç oluşturmaktır, dedi.

Muhammet Çakıral kimdir: 1965 yılında Çaykara Köknar Köyünde doğdu. Çocukluğu tamamen köyünde geçirdi.1988 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi?nden mezun oldu. Yaşadığı yöre ile ilgili yazdığı dört öykü kitabının yanında, değişik gazete ve dergilerde kültür ve sanat yazıları yazdı. Çok sayıda belgesel filmin yapımcı ve yönetmenliğini yaptı. Uzun metrajlı sinema filmlerinde de yapımcılık deneyimi olan Çakıral, yapımcı ve yönetmen olarak bu alandaki uğraşını sürdürmektedir.

Haber kaynağı: Çaykara Gündem Gazetesi



Anahtar Kelimeler:

İlginizi Çekebilir