Öyle olaylar vardır ki, meydana geldikten bir süre sonra unutulur. Oysa olay birçok konuda ibret vericidir. Bu nedenle gelecek nesillere aktarılması gerekir.
Türkiye´de Cumhuriyet ve öncesi yıllarda okur-yazar oranı az olması, bilenlerin yazma konusunda yeterli donanıma sahip olmaması nedeniyle birçok olay kayda geçmemiştir. Olayı yaşayanlar ömürlerini tamamladığında bildikleriyle birlikte toprağa gömüldüler.
Günümüz bilgisayar çağıdır. Bundan olabildiğince yararlanmak gerekir. Elde edilen bilgi ve belgeleri gelecek nesle aktarmada herhangi bir duyguya kapılmadan cömert davranıp başkalarıyla paylaşmak gerekir.
Aşağıdaki belgeleri temin edip kamuoyuyla paylaşanlara teşekkür ediyorum. Bana göre bu tür belgeler ne kadar çok kitlelere ulaşırsa tarihin derinliklerinde saklı kalan olaylar gün yüzüne çıkacaktır.
1929 yılında meydana gelen sel felaketini bizzat yaşayanların ağzından dinledim. Dinlediklerimin kısa özetini aşağıda anlattıktan sonra olayı şiir ve yazıya döken belgelere yer vereceğim. Bu belgelerde olayın anlatılışı birbirini tamamlar niteliktedir. Ancak felaketin meydana geldiği gün hakkında çelişki var. Her iki tarihi de ilgili yazılarla birlikte veriyorum.
Sel felaketinin meydana gelmesinden önceki Hadi Altı´nın, diğer adıyla Koftali´nin coğrafi yapısına kısaca değinmek istiyorum.
Solaklı deresi iki ana koldan oluşur. Bu kollardan biri Haldizen, diğeri Ogene dereleridir. Her ikisi de Soğanlı dağlarından kaynağını alırlar. Bu iki dere, Ataköy´ün doğusunda, Çatma´da birleşerek kuzeye doğru akışına devam eder. Aktığı vadiye, eşine ender rastlanan güzellikler vererek Of´tan denize dökülür. Uzunluğu yaklaşık 80 kilometredir.
Solaklı deresinin debisi düzenlidir. Yaz ve kış mevsimlerinde akıttığı su miktarında çok az fark vardır. Aşırı yağmur ve karların erimesiyle su seviyesinin artması bu cümleye dâhil değildir. Solaklı deresinin bu özelliğe sahip olması, geçmişte onun taşımacılıkta kullanılmasını sağlardı.
1940-50´li yıllarda, Solaklı deresinden taşımacılık alanında yararlanıldı. O tarihlerde karayolu taşımacılığa uygun olmadığı için Solaklı deresinden yararlanma yoluna gidilmişti. Ormandan kesilen tomruklar bu suyun yardımıyla Of´a indirilirdi. Yöre halkı bu maceralı işi büyük bir özveri ile yürütürdü. Yoksulluğun bütün dünyayı kasıp kavurduğu İkinci Dünya Savaşı yıllarında, yöredeki erkekler için bir ekmek kapısıydı. Ancak hafızalardan silinmeyen birçok olayı da beraberinde getirdi. (Bu konuda daha geniş bilgi edinmek isteyenlere ?Gümüşdere?yi okumalarını öneririm.)
Solaklı deresinde 1960´lı yıllara kadar çok balık yetişirdi. Çocuklar bile balık yakalamakta güçlük çekmezdi. Dalyan, tor, saçma ve oltalarla avlanan balıkların haddi ve hesabı yoktu. Bu tarihten sonra balık sayısında hızlı bir düşüş oldu. Artık balık yakalamak şansa kaldı. Her gölden birkaç balıkla ayrılan balık avcısı şimdilerde gün boyu vaktini dere kenarlarında geçirdiği halde ya eli boş dönüyor, ya da bir iki balıkla yetinmek zorunda kalıyor. Zaman zaman derenin yukarı bölümlerine giderek yapılan balık avcılığı da sonuç vermemektedir.
Ne oldu da balık sayısı azaldı?
Bu sorunun yanıtı bize göre üç ana başlıkta toplanır. Bunlar önem sırasına göre kısaca şöyledir:
1. Deterjanın evlere girmesi, atık suların arıtma yapılmadan akarsulara akıtılması, sudaki birçok canlıyla birlikte balık neslinin azalmasına neden oldu.
2. Alabalık hassas bir balık türüdür. Bol oksijenli, yabancı maddelerden arınmış, mineraller içeren temiz suda yaşar. Her berrak görünümlü su, alabalığın yaşaması için yeterli değildir.
Su bulanınca, balıklar derenin durgun bölümüne çekilir, su berraklaşıncaya kadar hareket güçleri azalır. Tor ve saçma ile balık tutanlar onların bu durumundan yararlanırlar. Bulanıklığın günlerce, hatta aylarca sürmesi, beslenme ve üremenin en alt düzeye düşmesi demektir.
Son yıllarda Of´tan başlayarak dere kenarını izleyen yol yapımı, balık neslini azaltan ikinci etkendir. Çünkü senelerce yapılan hafriyatın dereye dökülmesi suyun bulanmasına, yukarıda belirtilen etkenlerin oluşmasına neden olmaktadır.
3. Dinamit, kireç ve diğer kimyasal maddelerle yapılan bilinçsiz avcılık, irili ufaklı balıkları hatta yumurtaları yok etmesi, balık neslinin azalmasına neden olan bir diğer etkendir.
Tekrar eski günlere dönebilir miyiz?
Bu soruya evet olarak yanıt verebilmek için atık suların arıtılması, yol yapımının tamamlanması, bilinçsiz avcılığa son verilmesi gerekir.
Hadi deresi, Sıcakoba yaylasının bulunduğu Komar dağının eteklerinden doğar. Buradaki birçok çayırdan çıkan su kaynakları, yaylanın alt tarafında birleşir, hızla Yangın´a doğru iner. Azaklı-Şahinkaya yönlerinden gelen sularla beslenerek, Kamalı köprüsüne kadar dar vadiden akar. Kamalı köprüsünden sonra yatağının genişlemesiyle etrafındaki arazileri aşındırmaya başlar. Gümüşdere Mahallesi sınırını oluşturarak Solaklı deresine ulaşır. Yaklaşık 20 kilometre uzunluğunda olan bu dere 2200 metre yükseklikten 300 metreye inmesi, onun hızlı akışına neden olur. Hele bir de yağmur ve kar suları ile su seviyesi yükseldiğinde çevresine çok zarar verir. Çarşı adı verilen Hadi Pazarı bu derenin vadisinde kurulmuştu. Çarşı´nın haritadan silinmesine, birinci köprünün yıkılmasına, ikinci köprünün iki ayağının arasının dolmasına bu derenin getirdiği taş ve çakıllar sebep olmuştur. Son yıllarda derenin ıslahı için yapılan setler fazla bir fayda sağlayamadı.
Çarşı, Mahmut´un torunlarından, İsmail´in oğlu, Cafer´in babası Hacı Ahmet tarafından kuruldu. O zaman Rumlar daha çok sahil şeridindeki yerleşim yerlerinde otururlardı. Hacı Ahmet, Sürmene´den bakırcılar getirerek burada bakırcı dükkânları kurdurdu. Sonra çevredeki köylerden ticarete ilgi duyanlar çarşıyı geliştirdiler.
Rumlar daha sonraki yıllarda Yunanistan´a göç etti.
Ataköy tarafından gelen patika yol, iki derenin birleştiği noktadan yaklaşık 200 metre önce ikiye ayrılırdı. Bir yol sola ayrılarak bir köprü ile Hadi deresinin üzerinden geçip Şahinkaya tarafındaki dükkânlara ulaşırdı. Sağlı sollu dükkânların arasından geçtikten sonra şoseye çıkar, biri Çaykara, diğeri Şahinkaya köyüne olmak üzere ikiye ayrılırdı. Diğer yol, kemer taş köprüden sonra Çebnili mahallesinin tarafında Koldere ve Karaçam yönüne giderdi (Krokiye bakınız!). Hem köprünün beri tarafında, hem de öte tarafındaki yolların kenarlarında dükkân ve iş yerleri sıralanırdı.
1. Kamalı kö prüsü, 2. Hadi deresi, 3. Mescit, 4. Cami, 5. Değirmen, 6. Karakol, 7. Çarşı, 8. Memsislilerin Mahallesi, 9. Ataköy yolu, 10. Abdurrahmanların Mahallesi, 11. Derelikler, 12. Kemer taş köprü, 13. Şose, 14. Solaklı´nın ortasında oluşan ada, 15. Karaçam yolu, 16 Çebnili Mahallesi, 17. Solaklı deresi, 18 Koldere yoluBirinci Köprü:
1929 yılına kadar Solaklı üzerinde gerçek anlamda bir tane köprü vardı. Diğer köprüler, gerekli görülen yerlere kalaslara birkaç tahta çakılarak derenin üzerine uzatılır, suyun az olduğu dönemlerde ulaşımı sağlardı. Çocukların, yaşlıların ve hastaların bu tür köprülerden geçmesi tehlikeliydi. Köprülerden suya düşerek boğulma olayları olmuştu.
Birinci köprü, Ataköy tarafından gelen patika yolu Çebnili mahallesine, dolayısıyla Koldere ve diğer köylere bağlardı. Köprü,Bakkalzade Hacı Tahir Efendi, ağabeyi İsmail Hakkı Bakkaloğlu ile birlikte önayak olmuş, imece usulüyle Yinoğlu Hacı Muhammet´e yaptırmışlardır. Bu köprü 1929 yılındaki sel felâketinde yıkılmıştır. Benzer köprüler Trabzon´un diğer ilçelerinde de vardır. Yapılan araştırmalar bu köprülerin Osmanlı dönemine ait olduğunu göstermektedir. Yarım daire şeklinde yapılan birinci köprüden geriye granit taşından yapılmış bir ayak kalmıştır. Bu ayak şu andaki köprünün Ataköy tarafında bulunan ilk ayaktır. Bir bölümü Hadi deresinin taşıdığı taş ve çakılların altında kalmıştır.
Sel felâketi
Yöre halkı, 1929 yılına kadar mutluluk içinde yaşadı. Sel Felâketi adı verilen ve bir tarih başlangıcı gibi kullanılan 1929 yılının yazında yağan aşırı yağmurların etkisiyle ırmaklar geçit vermez oldu. Yollar heyelân nedeniyle kapandı. Derelerin su seviyesi hızla yükseldi. Dere yatağı dolduktan sonra derelikler su altında kaldı. Hadi deresinin sürüklediği maddeler köprü çıkışını daralttı. Yükselen sular köprüyü tehdit etmeye başladı. Su seviyesi köprü kemerinin üst kısmına kadar yükseldi. Çevredeki tüm dükkân ve işyerleri sular altında kaldı. Kökünden sökülerek sürüklenen irili ufaklı ağaçlar köprünün önüne yığıldı. Kısa zamanda köprünün önünde büyük bir göl oluştu. Artık köprünün ayakta kalma şansı kalmamıştı. Birkaç dakika içinde büyük bir gürültü ile çamurlu sulara gömüldü. Hızla boşalan göl suyu, dükkân ve işyerlerini silip süpürüp götürdü. Karşı-beri bağlantısı kesildi.
Bu olay Trabzon tarihinde 1929 Of-Çaykara Sel Felâketi olarak geçer. Yıkılan bina sayısı 2.539, ölü sayısı 146 olarak belirtilir.
Mehmet Efendi, sel felâketini bir şiirinde şöyle anlatır:
Hadi Pazarı´nın noldu ziyneti
Hışmı hak eylemez kula minneti
Zalim olan görmez haktan cenneti
İyiler de bile sele karıştı.
Hadi´nin elli beş eviyle dükkân
Hışmıyla ilişti onlara tufan
Zıkıymet cevahir me´külât yeksan
Eşyalar da bile sele karıştı.
Of´a dokunmuştur pirin sillesi
Patladı dağları, düzü, tepesi
Derya gibi coştu her bir tepesi
Mahsuller de bile sele karıştı.
Of´un ahvalinden haber soranlar
Kimdir, bu tufanda bile sele karıştı
Yavrusunu seven tatlı analar
Niceler de bile sele karıştı.
Bu felâketten sonra evleri ve tarlaları yok olan birçok aile Gümüşdere Mahallesi´ni terk ederek Erzincan´ın Tercan ilçesine, Samsun ve ilçelerine, Edirne´ye ve Türkiye´nin diğer yörelerine göç etti. Birçok yerleşim yeri toprak kayması tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Ataköy´ün üstündeki ormanın baş tarafında bir buçuk metre genişliğinde toprağın yarılması bu tarihe rastlar. Köy halkı, ormandan ağaç kesmemekle toprak kaymasının önüne geçilebileceğini anladı ve bu konuda karar aldı. Ormandan odun kesecek olanlara beddua edildi. Bu nedenle koruğun ismi Beddualı Koruk oldu.
İlk anlarda yasak ve bedduaya aldırmadan kaçamak yapanlar oldu. Ama bunların başlarına bazı olayların gelmesi ve zarara uğramaları, olayı ciddiye almayanlara ibret oldu. Böylece Beddualı Koruktan odun kesilmesi önlendi.
Birinci köprünün kemeri uzun yıllar suyun ortasında kaldı. Sonra başka bir su taşmasında parçalanarak yok oldu.
Aradan üç gün geçmişti. Dereler yatışmış, hava açılmış, güneş pırıl pırıldı. Herkes felâketin zararlarını gidermekle meşguldü. Bu amaçla zarar ziyan tespiti için Trabzon´dan bir heyet geldi. Heyet Çaspa´da incelemelerini sürdürürken bir anda, Serdarlı Irmağı´ndan büyük bir gürültü ile toprak kaymaya başladı. Bu heyelân hızla vadinin tabanına doğru inerken kopardığı kayalar ve ağaçlarla büyüdü. Irmağın, dereye ulaştığı yerden itibaren büyük bir alana yayıldı. Irmağın tam karşısına rastlayan dirsekte dolgunun yüksekliği yirmi metreyi aştı. Zarar ziyanın tespiti için gelen heyetin bir üyesi Çaykara yönüne kaçmak isterken heyelâna kapılarak kayboldu.
Bir diğeri Uzungöl yönüne kaçarak canını kurtardı. Solaklı Deresinin suyu kesildi. Biriken sular Karahasanlar´a kadar yükseldi. Büyük bir göl oluştu. Vadi tabanını tehdit etmeğe başladı. Halk büyük bir korkuya kapıldı. Gölün ağzında biriken toprak yumuşak olduğu için suyun basıncına dayanamayıp patlayacağı ve vadi tabanında kalan tarlaları da alıp götüreceği endişesine neden oldu. Vadi tabanına yakın olan evler boşaltıldı. Halk korku içinde beklemeye başladı. Su, vadiyi dolduran toprağın üst seviyesine kadar yükseldi ve üzerinden taşmaya başladı. Toprağı aşındırarak günler sonra tekrar eski yatağına kadar indi. Korkulan olmadı. Ama toprakla birlikte gelen büyük kayalar oldukları yerde kalırken, küçükleri suyun etkisi ile sürüklenerek aşağılara kadar indi. Kayalar, şelâlenin yaklaşık iki yüz metre yukarısından dört yüz metre aşağısına kadar serpilmiş durumdadır. Bu kayalar vadi tabanındaki yerli kayalardan farklı, granit kayalarından oluştuğu günümüzde kolayca anlaşılmaktadır.
Mehmet Efendi, şiirinde sel felâketini anlatırken elli beş ev ve iş yerinden bahsetmektedir. Bunlardan yalnız aşağıdaki iş yeri ve ticaret haneler tespit edilebildi.
Yinoğlu Hacı Ahmet Yeni aşağıdaki tabelayı bana yazdırdı:
İş yerleri ve ticaret haneler
|
İş yeri ve ticaret hanenin sahibi ya da işleten
|
Değirmen Karakol Fırın Manifatura Manifatura Kahve Fırın Fırın Bakkal Manifatura Manifatura Bakkal Demirci Kahve Kahve Fırın Terzi Manifatura Kahve Bakkal Kahve |
Kamuya ait Kamuya ait İbrahim Hasan Haneci Çakefti Mustafa Efendi Ömer Efendi Behram Memsis (Mehmet) Lufoğlu H. Mustafa Karaoğlu Mudrupoğlu Salih H. Hüseyin H. Mehbup Dursun Kıroğlu Efendioğlu H. İbrahim Mustafa Haneci H. Ahmet Cümiya Süleyman Ağa |
Sel felâketinin canlı tanıklarından biri de Oflu Ali Haydar Sümer´dir. Ali Haydar Sümer, Rusların bu toprakları işgal ettiğinde, diğer birçok Oflu gibi topraklarını terk ederek başka yerlere göç etmek zorunda kalanlardandır. Kurtuluştan sonra topraklarına dönerek düşmanın verdiği zararları henüz telafi etmeden sel felaketiyle karşılaşmıştır. Şiirinde bu konuya temas ettikten sonra, felâketin neden olduğu zarar ziyanı, ayını, gününü ve saatini vererek 1929 felâketini daha belirgin hale getirmiştir.
Ali Haydar Sümer şöyle diyor:
Dinleyin ehbaplar biz yanan yana
Boyle bir alâmet geldi cihana
Dünya yikilacak bu bir bahane
Bu işe ezelden kalem yurudi
Haziran 24 oldu bu afat
Haneler yikildi çoktur telefat
Yaşasun hükümet verdi mükâfat
Muhacir namına koydum yurudi
Elbette bir kusur var idi bizde
Pazartesinde saat sekizde
Salinan beşukler endi denize
Muhacir namına koydum yurudi
Nefsi Of´a oldi boyle zulumet
Haman Ankara´ya verduk malûmat
Zarari ziyani bakti hükümet
Muhacir namina koydum yurudi
Hicretten döneli on yil olmadan
Yıkılan yurdumda yuva kurmadan
Zalim bir sel geldi bizi supurdi
Varımı yoğumu aldi götürdi
Of halkina bakun tarumar oldi
Solakli deresi ne hale döndi
Yikildi yuvalar haneler söndi
Şu zümrüt bayirlar cenaze doldi.
1929´da meydana gelen sel felaketinin canlı tanıklarından bir diğeri Bakkaloğlu Asım Efendi´dir. Asım Efendi, Muhammed Efendi´nin oğludur. Of´ta gazetecilik, kitapçılık ve alışverişle meşguldü. Of müftülüğü nezaretindeki imtihan heyetinde üye idi. Of Müftüsü Hüseyin Sabri Efendi´nin yeğeni, Milli Eğitim Müsteşar Muavini İsmail Hakkı Bakkaloğlu´nun amcasının oğludur. 1946 yılında 74 yaşında vefat etmiştir.
Asım Efendi, Görele´deki akrabalarına 21 Temmuz 1929 tarihinde yazdığı mektupta felaket hakkında şöyle der: (Muhittin Yıldırım, 13.03.1996, Balgat?Ankara)
??. Bu dünyanın hiç hükmi yoktur. Bir hafta zarfında Of kazasını mahvu perişan etti. Of´un çok nüfusu ilmu irfanı servetü samanı Karadeniz´de bir daha yokdi. Cenabu Allah 24 saatte mahvu perişan etti. 6 Temmuzda bir gün bir gece yağan yağmur ve yerlerin dağ ve taşlardan çıkan sulari Nuh Aleyhisselam´ın zamanı gibi oldu. Of´un en büyük ve zengin köyleri Zisino 450 hane, Zeno 500 hane, Zeleka, Holaysa, Kadahor nahiyesi 700 haneye yakın Hopşera ve Şur 800 hane, Holo köyleri 25 muhtarlıktır. Bunların arazileri yüzde 80 gitti. Kalan 20´den de bir şey anlaşılmaz. Hane, değirmen, dükkân 2000 den çok nufus 5 altı yüz kadar boğazda hiç bir pazar kalmadı. Bildiğimiz Kadahor ve Hadi pazarları belirsiz oldu. Köprü, cami kâmilen gitmiştir. Elhasıl su, Celal Efendinin hanesine kadar çıktı. Merhum amcalarımızın aşari olan taş köprüyü de aldı. Merkezden Hadiya kadar pazar mevkii kalmamıştır. Paçan ile Mimilosta çok zayiat da yok. Lehul hamd akrabamızdan nufus zayiatı yoktur, yaylalarda bulundular. Of kazası 80.000 nufustur. Tahminen 50.000´i hicrete hazırlanıyor. Zeno köyü camii şerifi 11 kubbeli İstanbul´da emsali yok idi. Dereden camiye kadar 4 saat üstünden aşağı iki saat köyün başında yoroz dağı gibi bir dağ var idi. Yarilup cami ve köyü önüne katıp dereye indirdi. Köylerde komşudan komşuya gitmeye imkân yoktur. İrmaklar iki minare derinluğinde 20 dakika mesafede ehali birbirinden haberdar değil. Elan (hali hazırda) da olamadi. Bugün Paçan muhtarı Sürmene yoli ile Of´a geldi. İşte Paçan ve Mimilostan bir parça izahat aldım. Ekseri konak ve haneler taş üzere altından su kaynayıp haneyi uçurdi bazısı da aşağı geçdi. 11 kubbeli camide 50 kişi yatsı namazını kılıyordu bir takımları da camide kumar oynuyordu. Öylece sel onları getirdi.
-Felaket gündüz saat 3´te başladı. Dağları siyah bir bulut kapladı. Kayalar yarılıp sedasını merkezden işitirdik. Saat 7 sularında şiddetli bir hareketi arz da oldu. 8 gün 8 gece dağlar mütemadiyen yarildi ve seller akar idi. İki gün güneş etti. Mimilos Anoso köyleri güneş de battı sel oldular. Abdest alınamayacak bir ırmak 150 senelik gürgen ağacını götürdü. Şinek başı mezra ve çayırlar kâmilen sel oldu. Bu köylerde hiç şenlik yok ma´siyet ve isyan bu köylerde idi. Cenabı Hakkın büyük bir kudreti ilahiyei azimesini gösterdi.
-Kondu karşısında (Veçono adında) bir köy vardı. Gece oradan bir evi sel alıp dereye 1,5 saat bayır mevkiden evi aldı. Kopti. İçinde iki kadın çocukları kucaklarında o azim dereden karşıya haneye attı. İçinde iki kadın ve çocuklar sağ salim çıkıp Hopşera köyüne iltica ettiler. Elyevm (hâlâ) berhayattırlar (hayattadırlar). İki kadında çocuklar kucaklarında ve biri beşikte boğulmuş olarak Rize açıklarında deryada bulundiler. Ve bir da çabulaci ustasini Zisino köyinde evinden sel getirdi. 1 saat kadar getirip bir bayirda durdi. Boğaza kadar çamura gömülmüş üç gün üç gece feryat edip açlıktan bunaldı. Bir sabah namazı 15 yaşlarında bir delikanlı yanına vardı bir parça arpa ekmeği tuzsuz ve üzerine bir parça yağ peynir verip yedi. Aklı başına geldi, delikanlı gaip oldu. Elyevm o adam berhayattır.
-Zisino ahalisi gece köyün ortasına toplandılar ellerinde fenerler dört taraflarından seller hücum etti. 70-80 kişi var idiler çıkamadılar, büyük bir sel geldi. Bunları önüne kattı. Allah Allah sedaları asumane çıktı karşıki köyden görürlerdi. Fenerler sönüp kelime-i şehadet kesildi. Cümlesi boğularak vefat eyledi. Bazi kimseleri de bir saatlik yola kadar sel getirip kapatti. 2 gün sonra çıkarildiler. Hali felaketten haberdar olmadılar.
-Velhasil yüzde 20 dediğimiz Müslümanlar kurtardiler. Düz tarlalari metin binalari olan mütebaki (arta kalan) 80´i helak (yıkılma, bitme) oldiler. Hazreti Allah Nuh aley hisselam kavmi gibi de bu kavmi eyledi. Dere hala çamur akıyor, ceviz kadar taş dereye atsa batmaz o kadar sıkı çamur akıyor. Bayburt hududundan Of dağlari umumen yarildiler, yarilup sele giden dağlarun sedası asumana çıkardı. Geri kalan ahalilerde 40 güne varmaz. O derece korktuk!!!
-Hazreti Allah Subhanehu hazretleri kudreti azametini bize gösterdi. Dere tuğyan günü iki minare derinlikte gelen dere deryaya karışmakta 40-50 adım mesafede kaldı. Denize karışmadı ve deniz bulanmadı. Of´un önüne vapur demirlediği mesafeye kadar doldurup düzeldi. Papuçte gezilir bir mahdır aheste yağıyor. Dört gündür güneş gördük. Köylerde kebristan bile kalmayıp sele gitti. Of boğazını dere şöse yoli ile beraber doldurup dümdüz toprak oldu?.?
1957 yılında da benzer bir felâket daha meydana geldi. Dere kenarında bulunan tarlaların yok olmasının yanı sıra birçok köy, toprak kayması tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Şahinkaya köyü bunlardan biridir. Şahinkaya köyünün Koldere köyü karşısındaki topraklar sürekli heyelân tehdidi ile karşı karşıyadır. Büyük bir toprak kayması Şahinkaya halkı için tehlikeli olabilir. Bu nedenle 1964-1965 yıllarında Şahinkaya Ulucami ve Kabataş halkından 408 hane, Hatay ilinin Kırıkhan ilçesine gönderildi. Orada kendilerine ev ve arazi verilerek yerleştirildi.
Beklenen büyük toprak kayması bugüne kadar gerçekleşmedi. Eğer düşünüldüğü gibi Şahinkaya toprakları kayarsa vadiyi dolduracak, büyük can ve mal kaybının yanı sıra, Uzungöl´den çok daha büyük bir göl meydana gelecek, vadi tabanına yakın yerleşim yerleri ve araziler sular altında kalacak, coğrafi yapı büyük değişikliğe uğrayacaktır.
1970´li yıllara kadar Solaklı´nın sol yamaçlarından geçen Of-Bayburt yolunun güzergâhı değiştirildi. Solaklı tabanından geçen yeni yol inşa edildi. Böylece her şiddetli yağmurdan sonra toprak kaymasıyla kapanan yol, bundan böyle kapanmayacak.
1929 yılında trabzon çaykara dolaylarında meydana gelen heyelan sonrası akrabalara yazılan bir mektup. Bu mektup o güne ışık tutuyor
Nizamettin Mollasalihoğlu
OLAY TAMAMEN GERÇEKTİR.
AYNI HİKAYEYİ DEDELERİMİZDEN DUYDUĞUMUZDAN,ABARTI SANILAN VAKALAR ABARTI DEĞİL GERÇEKTİR.
1929 SENESİNDE VUKU BULAN BU OLAY BUGÜN HATAY´IN KIRIKHAN İLÇESİNE YERLEŞTİRİLEN ÇAYKARALILARIN GÖÇ SEBEBİDİR.
***
Huzuru fazılhanelerine
Muhterem efendiler
Selami mahsus afiyetinizi müteakip bir bucuk seneyi mütecaviz tahriren muhaberatımız miyanemizde munkatı akraba ve yakınlığı büyüklerimiz geçdikten sonra unuttuk.
Merhum efendiler sılayı rahmi terk etmeyup beher sene gelurler idi ve sizler terkettunuz.
Pederlerinizin makam ve derecesini ihraz ettunuz.
Halen birbirumuzi tanımıyoruz.
Bu dünyanın hiç hukmi yoktur.
Allah (cc) bir hafta zarfında of kazasını mahvu perişan etti.
Of´un kesreti nüfusu, ilmi irfanı, serveti semanı karadenizde bir daha yok idi.
Cenabı Allah 24 saatte mahvu perişan etti.
6 temmuz´da bir gün bir gece semadan yağan yağmur ve yerlerin dağ ve başlarından huruç eden sulari Nuh aleyhiselamın zamanı gibi oldi.
Of´un en büyük ve zengin karyesi Zisino karyesi 45 hane, Zeno 500 hane,Zeleka, Holaysa, Kadahor nahiyesi 700 haneye yakın, Hopşara ve Şur 800 hane, Holo köyleri 25 muhtarlıktır.
Bunların arazileri yüzde 80´ni gitti.
Kalan 20´den da bir şey anlaşılmaz.
Hane, Değirmen, Dükkan, 2000 binden mütecaviz nüfus 5 altı yüz kadar boğazda hiç bir pazar kalmadı. Bilduğunuz Kadahor ve Hadi belirsuzdur.
Köprü, cami,dükkan kamilen gitmiştur.
Elhasıl; su celal efendinin hanesi altına kadar çıktı.
Merhumamcalarımızın asarı olan taş köprüyüde aldı.
Merkezden Hadiya kadar pazar mevkii kalmamıştur.
Pacan ile Mimilosta çok zayiat yoktur.
Lehul hamd akrabamızdan nüfus zayiatı yoktur.
Yaylalarda bulundiler.
Of kazasi 80 bin nüfusdur.
Tahminen 50 bini hicrete muheyyadır.
Zeno karyesicamii şerifi onbir kubbeli İstanbulda emsali yok idi. Dereden camiye kadar 4 saat, üstünden aşağı 2 saat.
Köyün başında yoroz dağı var idi.
Yarilup cami ve köyü önüne katup dereye indurdi.
Karyelerde komşudan komşuya gitmeye mümkün yoktur.
Irmaklar 2 minare derinluğinde 20 dakika mesafede ehali biribirinden haberdar değil.
El anda olamadi.
Bugün pacan muhtari sürmene tariki ile Of´a geldi.
İşte Paçan ve Mimilostan bir parça izahat aldum.
Ekseri konak ve haneler taş üzere altından su kaynayup haneyi uçurdi.
Bazisi da aşağı geçti.
11 kubbeli cami de 50 kişi yatsı namazını kılayurdi.
Bir takımlari da camide (köy odasinda) kumar oynayurdi.
Öylece sel onlari götürdi.
Felaket gündüz saat 3´de başladi.
Dağlara siyah bir bulut kaplayup yaruluyurdi sedasini merkezden işidurduk.
Saat 7 sularinda şiddetli bir harekati arz da oldi.
8 gün 8 gece dağlar mutemadiyen yarildi ve seller akar idi.
İki gün güneş etti. Mimilos.
Anaso karyeleri (Köyleri) güneşde batti sel oldiler.
Abdest alinamaycak bir irmak 150 seneluk gürgen ağacını goturdi. Şinek başi mezra ve çayirlar kamilen sel oldi.
Bu karyelerde hiç şenlik yok.
Masiyet ve isyan bu köylerde idi.
Cenabi Hakkın büyük bir kudreti ilahiye-i azimesini gösterdi.
Kondu karşusunda (vecono adında) bir karye vardır.
Gece oradan bir sel alup dereye bir bucuk saat bayır mevkiinden haneyi aldı koptu deruninde (içinde) iki kadın çocukları kucaklarında o azim dereden karşuya haneyi attı.
Deruninden iki kadın ve çocuklar çıkup hopşara köyüne iltica
ettiler.
El yevm berhayattırlar.
iki kadın da çocuklar kucaklarında bir beşikde mağruken (boğularak) Rize açıklarıda deryada bulundiler.
Ve bir da çabulaci usatsini zisino karyesinde evinden sel geturdi, bir saat kadar geturup bir bayırda durdi, Boğaza kadar çamura gömulmiş üç gün üç gece feryat edup açlıktan bunaldi, bir sabah namazı onbeş yaşlarında bir delikanlı yanına vardı.
Bir parça arpa ekmeği tuzsuz ve üzerine bir parça yağ peynir verup yedi, akli başina geldi.
Delikanlı gaip oldu.
El yevm o adam berhayattır.
Zisino ahalisi leylen köyün ortasina toplandiler, ellerinde fenerler dört taraflaindan seller hucum etti, 70 ? 80 kişi var idiler çıkamadiler.
Büyük bir sel geldi bunlari önünekatti.
Allah allah sedalari asumane çıkti.
Karşuki köyden görürledi fenerler sönüp kelime-i şehadet kesildi cümlesi mağruken vefat eyledi.
Bazi kimselerida bir saatlik yola kadar sel geturup kapattı, iki gün sonra çıkarildiler hali felaketten haberdar olamadiler.
Velhasıl yüzde 20 deduğumuz müslümanlar kurtardiler.
Düz tarlalari, metin binalari olan 80 ?i helak oldiler.
Hz Allah nuh aleyhisselam kavmi gibi de bu kavmi eyledi.
Dere hala çamur akayur çeviz kadar taş atsan batmaz o kadar sıkı çamur akayur.
Bayburt hududundan of dağlari umumen yarildiler, yarilup sele giden dağlarun sedasi asumane çıkardi.
Geri kalan ahaliler da 40 güne varmaz.
O derece korktuk!
Hz. Allah suphanehu hazretleri kudreti azametini bize gösterdi, Dere, tuğyan güni iki minare derinlukde deryaya karişmakta kırk elli adım mesafede kaldı.
Denize karişmadi ve deniz bulanmadi, Of´un önüne vapur demirleduği mesafeye kadar doldurup düzeltti, papuçle gezilir.
Bir mahtir (aydır) aheste yağıyor dört gündür güneş gördük. Karyelerde kabristan bile kalmayup sele gitti.
Of boğazının şose yol ile beraber doldurup dümdüz toprak oldi.
Velhasıl iki mah (ay) of´a dörtbinbeşyüz liralık rakı geldi ikibinbeşyüz liralığı Kadahora çıktı , bu mahlarda sarf edidi, müskirat (tekel) memuri ile bendeniz konuştum.
Kadahorda hangi dükkanda idiyseler dere orayı bastuği vakitta su saçaklarina kadar çıktı deruninde ateş zuhur edup ihrak (yandığını) olduğunu yüzlerce insan müşahede eyledi.
Bu da cenabi Hakkın bir kudreti azimesidir.
Bu gibi felaketlere tücar olanlar balduzini aldı ve üvey validesini alanların, çıplak dans oynayanların başına gelmiştir.
Küfrani nimet eylediler, bu ahaliler zengin idiler.
Of birbucuk milyon lira senede fındık,fasulye, mısırdan alurdi.
Her hafta vaburla İstanbul´a, Samsun´a bin liralık yağ gönde
rurdi ve beher hafta için mevsimde beşyüz çuval fasulye.
Bu aylarda elli çuvala kadarfasulye İstanbul için vabura verildi.
Bal mumu, yumurta ve sütte, başta Sürmene kazasını Rize vilayetini mısır, fasulye idare ettururdi.
Şimdi sadakaya muhtaç kaldık bir kilo ekmeği 48 kişi taksim etti. Esnayi felakette cenabı Hakka şükür olsun akraba ve teallukatça
bir kederumuz yoktur.
Cenabu Hak bu gibi afetlerden cumlemuzi muhafaza buyursun amin.
Cumlenuze dua ve selam ederum baki hudaya emanet olun. Muhabertımızı devam etturelum.
Ofun felaketi dil ve kalem ile vasfi gayri mumkindur.
Cenabı Hak kullari yarttuği ve peygamberlerden nuh aleyhisselamın kavmile bizi nuh kavmi gibi etti.
EsteizüBillah (ve berezuLillahilvahidil Kehhar nazmi celili suphaniyesi aldı.
İslamiyete devam edun.
Ve bu mektubi da müslümanlara göster.
Münafıklara gösterma. Of ulema ve meşayih yeri idi, Bu felaketleri hep haber verdiler.
Münafıklar inanmadı, Olur ki Hazreti Allah diğer kaza vilayetleri bizden kötü eder.
Göreyim sizi islamiyetunuze halel geturman.
Vehbi hafız ve celal efendinun dereleri kamilen gitti.
Ve bendenizunda dereleri gitti.
Ahzuatınız (alışverişiniz) nasıldır?
Hala Trabzon ilemi iş yapuyirsunuz.
Yoksa İstanbul´lemi?
Felaket dolayısıyle çoluk çocuk bu sene kasabada yazlıyoruz.
Bu yazduğumi Of´un ahalisi yüzde 80´i isyan etmiş idi.
Mütebakisi islamiyette berdevam idi.
Böyle olduk.
Siz sizi düşünün.
Arpalı karyesi var idi.
Köyün ortasından bir küçük ırmak akar idi .
Matur daği yarilduğu vakitta bir şimşek çaktı.
Sedası asumaneçıktı.
Ahalileri firaren dağa çıkmışler idi.
Yüzlerce insan müşahede ettiler.
Bir ejderha,başı köpek başından büyük, kulakları merkep kulağından büyük sağına solina bakarak bir bir ardı sıra iki tane geçtuği görüldi.
Ve derede pek çok büyük yılan aktı.
Dağların hareketi elan kesilmedi yine tehlike var.
Baki selam ve hatmi kelam ederim.
31 TEMMUZ 1929
Bakkalzade Asım bin Muhammed
Kaynak:Faik Yeni