Mustafa MUTLU


Her Yönüyle Çaykara


Çaykara Trabzon İli?nin sahili olmayan, gelir kaynakları yok denecek kadar az olan, tarım ve hayvancılıkta da bitmiş bir duruma gelen bir ilçe. Okumuşu, bilim adamı, yüksek bürokrat, üst düzey asker ve adını duyurmuş çeşitli sektörlerde isim sahibi iş adamlarıyla bilinen bir ilçe. Dini hassasiyetleri, örflere bağlılığı ve Milliyetçi-Muhafazakar bir millet olduğu da öteden beri bilinir. Teşkilatçı, örgütlemeyi iyi yapabilen dernekleşme konusunda kendini göstere bilen bir millet aynı zamanda.

Şartların zor oluşundan ve eskiden de kendilerinin çok zor şartlar altında okumuş olmalarından olacak ki; öğrenciye yatırım konusunda ilk sırada yer aldığı konusunda farklı düşünen yok sanırım. Son zamanlarda ilköğretim ve Lise bazında da derece almış bir başarı tablosuyla eğitim ve öğretimde ileri bir hedef takip ettiğine şahit olmaktayız. 

Tabiatın her çeşidiyle bezenen tüm güzellikleri bağrında taşıyan ilçemiz turizm alanında hak ettiği gelişmeyi, ilgiyi yeni yeni görmeye başlamıştır. Başta turizmde Türkiye?nin İncisi diye bileceğimiz Uzungöl ve yaylarıyla ilçemizin çağın rantına sahip olduğunu rahatlıkla göre bilmekteyiz. Daha çok yatırım desteği ala bilmeli, Uzungöl?ün doğal dokusu korunarak kapasitesinin artırılması gerektiği konusunda ortak beklentilerimizle hemfikir olduğumuzu bilmekteyiz. Ancak maalesef Uzungöl yapılaşmasını yaparken korunuyor gibi görünmesine rağmen her geçen gün daha da karmaşık bir durum aldığını kaygıyla görmekteyiz. 

İlçe merkezi şehir yapılanması ve özellikle Hurmalık mevkiinin de imara dâhil edilerek büyültmesi bakımından çok özenle yapılması gereken bir rezervasyona ihtiyaç olduğu bilinen bir durumdur. 

Çaykara?ya hayat veren dağlardan doğup kol kol birleşerek adeta örgütlenip ortaya çıkan Solaklı deresinin bana göre abartılı ve gereğinden fazla HES projeleriyle özelliğini kaybettirmiş, çevre dengesi bakımından da zayıflatılmıştır. Yenilenebilir enerji için elbette HES lere ihtiyaç vardır, ancak bunun dengesi iyi ayarlanabilmeli ve doku korunmalıdır. Var olan bir zenginliği başka bir zenginlik elde edebilmek için yok edilmesi bir kazanç değildir. 

Yaylarlarımızın durumu da içler acısı bir durumla karmaşık bir gerçekle boğuşmaktadır. Yapılaşma bakımından otantik özelliğini yok ettiğimiz gibi, tapu verilmeyerek belirsiz bir durumla da karşı karşıyayız. Mera kanunu ile maraba gibi yaşadığımız, her biri yüz yılı aşkın üzerinde yaşadığımız yerlerde maalesef kanunen yapı yapma hakkı yoktur. Buna rağmen yapılan yapıların izinsiz olmakla beraber dokuyu yok edecek düzeyde. Hâlbuki yaylalarımızın yüzde doksanı orman vasfını kaybeden yerler olmadığı doğal yaylalardır. Tapu verilse ve yayla mimarisi korunarak yıkılmış kullanılamaz hale gelen eski yayla evleri yerine yenileri yapılıp yayla kültürümüzü yaşata bilsek çok daha güzel olurdu. Büyük paralar ödeyerek bizim yaylalarımızın çoğu özelliklerinden mahrum yerlerde tatil yapan gurbetçilerimizin kendi yaylalarında çok daha ekonomik ve huzur veren tatil yapma imkanı bulacaklar. 

Doğayı ve gezmeyi seven birisi olarak çok yerler gezmişim, itiraf etmem gerekirse çok güzel yerler de gördüm ancak bizim yaylaların güzelliği eşsizdir. Kıymetini bilip yaşata bilirsek en güzeli.