Hilal YILDIRIMHAN


AİDİYET

köşe yazısı


                                                                                             

 

 

                                                                                   AİDİYET

İnsan üç temel alan içerisinde yaratılmıştır. Bunlar fiziksel, biyolojik ve sosyal alandır. Aidiyet bu üç alanla ilişkilidir. Fiziksel , mekânsal alana karşı aidiyet. Sosyal , içinde bulunduğun topluluğa karşı aidiyet. Biyolojik, soy birliğine karşı aidiyet.

İnsanın sosyal bir varlık olup toplumsal yaşama duygusuna sahiptir. Bu onun bir topluma ait olma ihtiyacını önemli kılar.

Aidiyet, insanın olaylara ve olgulara karşı aldığı tavrı belirler., İçinde bulunduğu toplumun, grubun değerlerini, kültürel kodlarını taşır.

İnsanlar, içinde doğup büyüdükleri toplumla kurduğu aidiyet ilişkisi, maksadını aşar. Kendilerini diğerlerinden üstün görme yanılgısına düşürür.  

Ülkeler, kentler, köyler, mahalleler, dinler, cemaatler, tarikatlar, mezhepler, soylar, ırklar, karşı cinsler aidiyet hissettikleri toplumu veya grubu hep biri diğerine nazaran üstün görür.

 Aidiyeti fanatizme dönüştürecek insana müdahale yaratıcıdan gelir.

Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. ( Hucurat 13)

İçinde bulunduğun toplumun bir parçası olduğunu bilmek ve hissetmek bir aidiyet ihtiyacıdır ve çok doğaldır. Sosyal bağların güçlenmesine olumlu etki yapar.

Ancak bu aidiyet duygusu bir üstünlük duygusu oluşturuyor ve eylemlerine yön veriyorsa patolojik bir durumdur. Kendi içerisinde güçlenen bağlar diğer tarafta ciddi çözülmelere kutuplaşmalara sebep olur.

İslam toplumu, aidiyeti aynı inanç temelinden şekillendirmiş, ümmet kavramını kullanarak genel bir ayrıma gitmiştir.

En bilinen şekliyle Hz. Muhammed’e iman eden kitleler anlamında kullanılmıştır.

Ancak Kuran merkezli düşündüğümüzde Kur’an’ı Kerim’de ümmet genel ifadedir. İnanan  inanmayan ayrımı yaparak değil, bütün insanları içerisine alacak şekilde kullanılmıştır.

Örnek ayette Rad 30: “ Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara okuyasın. Onlar Rahmanı inkâr ediyorlar.”

Kur’an toplumsal ve bireysel farklılıkla ilgilenmez. Bireyin, Allah ile kurduğu bağa dikkat çekerek takva kavramından bahseder.

“...Allah katında en değerli olanınız, en ziyade takvâ sahibi olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberi olandır.”(Hucurat 13)

Takva “Allah’a karşı gelmekten, dünya ve ahirette insana zarar verecek inanç, söz ve davranışlardan, günahlardan sakınmak anlamına gelir. ” (1)

Gelmek istediğimiz nokta, hangi aidiyetiniz  yaratıcı nazarında sizi üstün kılar.

Bu, ne doğduğunuz ne yaşadığınız yer ne memleketiniz ne ten renginiz, ne ceddiniz ne ırkınız ne cinsiyetiniz ne maddi durumunuz ne eğitim durumunuz ne tuttuğunuz takım…. vs. şeylerle olur.

Varlığın esas sahibiyle kurduğunuz aidiyet ilişkisi ancak gerçek bir üstünlüktür. Çünkü onda bir çaba bir kaygı vardır. Allah’la olan bağı koparmamak kaygısı.
Günlük hayatta tüm söz ve davranışlarda yaratıcının ilkelerine göre hareket edilirse bu bağ güçleşerek takva sahibi olunur. Takvalı fertler takvalı toplumları oluşturur.
 

Selam ve saygılarımla

 
 

(1) https://islamansiklopedisi.org.tr › takva