Zihni AĞIRMAN


İÇİMİZİ ACITAN

-----------------------


Bazen hikâyeler öyle şeyler anlatır ki boğazın düğümlendiği, kelimelerin kifayetsiz kaldığı anlardır.

Sizlerle de öyle bir hikâye paylaşmak istedim.

Baba ile kızın hikâyesi

Ve arada kalan bir annenin yaşadıkları

İşte hikâyemiz

Baba işten çıkmış evine doğru yürüyordu

Her akşam olduğu gibi yine daldı ufuklara.

Sanki gelecek gökten para yağacak. Hem ev sahibi de zengin biri sayılmaz ki. Kimseden borç istemeye de yüzü tutmuyor. Bin lira kiraya verecek elde kalacak para bin 325 lira. Bakkal artık beklemez, en az bin de ona. Zaten geriye ne kalıyor ki. Elektrik, telefon, su derken bir ay nasıl geçecek. 
Baba bütün bunları düşünürken evin kapısına dayandı. İçeri girdi, sıkıntılarını olabildiğince ailesine yansıtmayan biriydi ama için içini yiyordu.

Yüzündeki sıkıntılı ifadeyi zorla da olsa evin dışında bırakıp güler yüzle içeri seslendi; 
--Alo! . . Kimse yok mu? Bu yorgun ve yaşlı adamı karşılayacak kimse yok mu? 
Hanımı koşarak geldi, ceketini aldı; 
-Kusura bakma bey, geldiğini duymadım. 
-Eh elimiz boş olunca yüzümüze bakılmıyor, ne yapalım. 
-Öyle deme bey. 
-Şaka yaptım canım şaka yaptım, hemen darılma. . . Elim dolu olsa da yüzüme bakılmıyor, diyecektim!  
Eşi sadece gülümsedi. 
-Yorgun görünüyorsun. 
-Biraz yorgunun hanım. 
-Acıkmışsındır, hemen yemeğini getireyim. 

 Adam kanepeye oturmuştu ki hemen seslenmiş

- Benim tatlı kızım nerde bakayım, saklandı mı yaramaz? 
Anne başını önüne eğdi, 
-Ne oldu, bir şey mi var? Söylesene canım. 
-İçerde… Ağlıyor. 
-Ağlıyor mu? Niye? 
-Ayakkabı istiyor. 
-Daha önce konuşmuştuk, alamayacağımı söylemiştim. Hem ayakkabısı eski değil ki? 
-Eskidiği için değil, arkadaşlarında gördüğü, yeni çıkan bir ayakkabıdan istiyor. 
-Hanım biliyorsun durumumuzu
-Ben biliyorum da…
-Bir de ben konuşayım, benim kızım anlayışlıdır. Çağır gelsin bakalım 
Kadın kızını çağırdı, kalkmak istemeyen kızını, zor da olsa ikna etti, babasının yanına getirdi. Babası kırmamaya çalışarak konuştu; 
-Kızım, seninle daha geçen akşam konuştuk. Ayakkabı alacak kadar paramız yok, hem ayağındakiler eski değil ki. 
-Başkası nasıl alıyor dedi kızı 
-Yavrum onların durumu daha iyiyse alabilirler. Bizim şimdi iyi değil. Bekle belki bir kaç ay sonra alabiliriz. 
-Bana ne arkadaşlarım aldı, ben de alacağım. 
Ve ağlamaya başladı. 
-Ne kadarmış o ayakkabı fiyatını biliyor musun? 
-500 lira. 
-Kızım sana o ayakkabıyı alırsak elimizde para kalmıyor. Getir bakayım sen şimdi giydiğin ayakkabılarını. 
Kız hışımla getirdi, yere attı. Adam çocuğun saygısızlığını görmemezlikten geldi. Çocuğunun hevesini biliyordu. Hele arkadaşları onu kıskandırdıysa. Fakat adamın da yapacak bir şeyi yoktu. Sessizlik oldu, adam kızını düşünüyor, anne endişe ile bekliyordu.

Adam kızına bir daha sordu; 
-Kızım, bu ayakkabılar hiç de eski görünmüyor, bir kaç ay daha giysen. 
-Eski işte eski, giymem. Bunlar eski!  
Adam’ın içi içini yiyordu. Bir medet arar gibi hanımına baktı. Karısı ellerini iki yana açtı.

Adam birden ayağa kalktı, kızım gel benimle. Az öne gördüğüm bir çocuğun yanına gidelim. Sen ona da soracaksın. Eğer sorduğun çocuk, bu ayakkabılar için, eski derse veya beğenmezse söz istediğin o ayakkabıları alacağım. 
Kız heyecanlandı. Baba kız el-ele sokağa çıktılar. Hiç konuşmadan bir kaç sokak geçmişlerdi ki, babası az ilerdeki köşeyi gösterdi; 
-Bak şu köşede oturan bir çocuk var, hemen hemen senin yaşlarında. Sor bakalım ayakkabıların güzel mi değil mi
Kız hevesle çocuğun yanına koştu ama durdu kaldı. Çocuğun şaşkın bakışları arasında birkaç saniye orda kaldıktan sonra ağlayarak babasına doğru koştu. Soramamıştı bile. 
Babası ağlayan kızını bırakıp, köşedeki çocuğun yanına gitti. Cebindeki bozuk paraları, çocuğun önündeki mendile bırakıp döndü.

Adam oldukça üzgün,

“-Çok mu zalimce oldu. Ama başka çare de bırakmadı” diye kendi kendine düşündü. 
Köşede oturan çocuk, hâlâ şaşkın şaşkın, ağlayarak uzaklaşan kıza bakıyordu, duvara yasladığı koltuk değneklerinin arasından.