Zihni AĞIRMAN


MUHALEFET SORUMLU SİYASET YAPMALI

--------------


Türkiye’de ilk kurulan dört büyük üniversite vardı.

Bundan 20 yıl önceki iktidarlar tarafından 71 taneye kadar çıkarıldı. 15 civarında da vakıf üniversitesi bulunuyordu.

AK Parti iktidarında ise her şehre bir üniversite sloganıyla hareket edildi, Anadolu’nun dört bir yanında, en küçük şehrinde bile fakülteler, meslek yüksekokulları ve üniversiteler açıldı.

Bugün Türkiye’nin 81 vilayetinde 131 devlet, 78’i vakıf olmak üzere toplam 209 tane üniversite bulunmaktadır.

Vakıf Üniversiteleri de İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana’da konuşlansa da Anadolu illerinde de kampüslerini öğrencilere açmışlardı.

AK Parti iktidarının Türkiye’ye kazanımlarından birisi de açılan bu üniversiteler öğrenim gören öğrencilerin barınma ihtiyaçlarını karşılamak için dört yıldızlı otel konforunda öğrenci yurtları yaparken kredileri de artırmasıdır.

Bu sütunu takip edenler çok iyi bilir ki eleştirilecek konularda hiç sakınmam, eleştirimi yaparım.

Ancak hak teslimini de yapmaktan geri durmam.

Türkiye’de muhalefet son bir aydır öğrenci yurtlarına odaklanmış.

700 binin üzerinde barınma kapasitesi ile birlikte dünyada en çok öğrencinin konaklama ihtiyacının giderilmesine rağmen pandeminin yarattığı sıkışıklık sebebiyle yaşanan sorunlar farklı mecralara çekilmeye çalışılıyor.

Takip ettiğim kadarıyla devlet, yerleştirmelerde öğrencilerin ailelerin gelir durumlarını, hane halkı geliri, okuyan kardeş ve bazı önemli kriterleri göze alarak ve öncelik tanıyarak bir yerleştirme yapıyor.

Yani adil bir yerleştirme

Türkiye’de 3, 5 milyonun üzerindeki öğrencilerin yurtlarda kalmak isteyenler elbette ki yerleştirilenlerden çok daha fazla. Ancak üniversitenin bulunduğu şehirlerde ailesiyle yaşayanların taleplerinin de olduğu gerçeğiyle bu sıkıntının ortaya çıktığını da belirtmek isterim.

Dünyada en fazla öğrenciyi yerleştiren ülke iken muhalefetin ve bazı sanatçıların suiistimal ettiği yurt konusu gerçekten her yönüyle birlikte irdelenmeye ve doğru bilgi aktarmaya değerdir.

Türkiye’de sağlık hizmetleriyle birlikte öğrencilerin barınma ihtiyacı takdir edilen konulardan olurken özellikle yurt sorununun bu iktidarı göndereceği yönünde mesaj veren sanatçı Müjdat Gezen de aslında farklı bir amacın peşinde.

“Onlar Mehter Marşı’yla gidecekler, biz de İzmir Marşı’yla geleceğiz”

Kendisinde TC Kimlik kartı var mı bilmiyorum ama Türkiye’yi kutuplaştırma içerisine sokmamalı. Sanatçı dediğin ayrıştıran değil, birleştirendir.

Attı yine işkembeden bir şey.

İktidarları yollamak, sandıkla olan bir şeydir.

Maalesef son dönemde Müjdat Geze(meye) n’in bu tür anlamsız çıkışlarını görüyoruz. O ve onun gibi mesaj verenler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı yargılayacaklarını söyleyenler 1960 ihtilali, 12 Eylül ve 28 Şubat’la birlikte 15 Temmuz’u hatırlatmaktadırlar.

Türkiye çok zor süreçlerden geçti ve bir de üzerine 2 yıllık pandemi süreci geçirdi.

Daha yeni yeni belimizi doğrultmaya başladık.

Eylül ayının ihracat rakamı 20,7 milyar dolar.

Yıllık ihracat 200 milyarı doları aşacağı söyleniyor.

Bütün bunlar Türkiye’nin 2022 yılını daha mutlu geçireceğini gösteriyor.

Kuşkusuz ihracatı Anadolu’nun dört bir yanına yaymak gerekir.

Marmara, Akdeniz, Gaziantep, Trabzon gibi illerden yapılan ihracat Türkiye’yi taşımaz.

200 milyar dolarlık ihracat da yeterli değildir. Hedef 500 milyar dolardır.

Bugün yurt konusunun üzerine giden muhalefet partilerinin de buralara odaklanması lazım.

Geçmişte asgari ücretle ilgili, bayram ikramiyelerle ilgili nasıl ki toplumda destek bulan öneriler getirmişlerse Millet İttifakı mensupları olarak işbaşına geldiklerinde neleri yapabileceklerini anlatmalılar.

Eğer bunu yaparlarsa ve 2002 yılındaki gibi halkı ikna ederlerse neden iktidar olmasınlar.

Pekâlâ olabilirler.

Siyasette toplumu geren, göndereceğiz, yargılayacağız diyerek farklı söylemlere evirmek kimseye yarar getirmez.

Toplum yeterince kutuplaştı. Artık sakinleşme ve çalışma zamanı.

Son mesajım da muhalefete Amerika’daki Türk eviyle ilgili olsun.

Türk evi elbette ki yüksek bina, bir gökdelen ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan satın almadı.

Erdoğan, Türkiye’ye yakışır bir şekilde tadilattan geçirip Amerika’ya gidenlerin, orada bulunanların Türklüğünü yaşayabileceği bir mekân haline getirdi.

Burada Türkiye’nin Türk eviyle ilgili verdiği mesajıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin güçlülüğüdür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yakışan bir mekânı korumak ve aktif hale getirmektir.

Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Naim Süleymanoğlu’nu Bulgaristan’dan Türkiye’ye kaçırtmaktaki maksat dünya şampiyonluğuna ihtiyaç duymamız mıydı?

Elbette ki hayır

Dünya’ya güçlü görünmenin mesajını vermekti.

Bunu da böyle değerlendirmek lazım.