Tahir ORHAN


YAYINCILIK ALDATMACALARI

-----------------------


Ne zamandır bu konuyu yazmak istiyordum. Televizyon hayatımıza girdikten sonra her birimiz farklı algılarla çeşitli yönlere savrulduk. Görsel olarak bizi adeta büyülediler. Günümüzün büyük bir kısmını ekran karşısında geçiriyoruz ve en kötüsü biz bunun farkında değiliz. Yani algılarla yönetiliyoruz ama hepimiz buna alet olmaktan kurtulamıyoruz.

CNN’nin sahibi Ted Turner, “Bizim kameralarımızın göstermediği olaylar gerçekte olmamış gibidir” diyebilmektedir. Yine Bill Clinton ABD Başkanı iken, Amerika ülkesi Haiti’de iç kargaşa vardı. Bunu soran bir gazeteciye Clinton, “Evet o ülkede bazı olaylar oluyor ama henüz CNN göstermedi” diyerek, adeta dünyada olanların, eğer CNN göstermemişse olmamış sayılması gerektiğini vurguluyordu.

Bizde de benzer algılar hep yapıldı ama kimseler bunu anlamadı. 16 Ocak 1996’da Trabzon Limanından bir gemi kaçırıldı. Avrasya Feribotu.

18 Ocak 1996’da kameraman Şenol Çalabakan gemiye atladı ama kamera onda olduğu için onun atlayışını kimse izleyemedi. Ardından Uğur Dündar atladı ama onu herkes gördü. Çünkü kameraman daha önce gemiye inip hazırlıklarını yapmıştı. Anlayacağınız kameraman ve Kadir Can gemiye atlamıştı ama herkes Uğur Dündar’ın birkaç metre yüksekten gemiye atlayışını izledi ve “Vay be!” dedi. Daha sonra bu olayı anlatırken, diğer televizyonlar da helikopterlerle gemiye geldiğini ancak helikopterlerinin büyük olması hasebiyle gemiye inemeyeceklerini anladığında çok sevindiğini de itiraf etmişti.

Buradan bir yere gelmek istiyorum değerli okuyucular.

Geçen gün Uçankuş Tv’de yeni bir senaryo seyrettim ve eskilerdeki o sahneler canlandı gözümde.

Görüntüde sahte bir şeyh, kocasından boşanmış bir kadını kocasıyla tekrar birleştirmek için akla hayale gelmedik ahlaksızlıklar yapıyordu. Burada anlatmaya bile dilimizin varmadığı alçaklığı her nasılsa bir kamera bütün ayrıntılarıyla çekebilmişti. Şunu anlatmaya çalışıyorum: Biz bu işin erbabıyız, neyin nasıl olduğunu çok iyi anlayabiliyoruz. Geçmişte Müslüm Gündüz, Ali Kalkancı olaylarında olduğu gibi yeni bir algı yürütülüyor. En mahrem şeylerin geçtiği bir odada, kameranın ne işi var diye kimse sormuyor, soramıyor. Bırakın oları aklına bile getirmiyor. Çünkü algı yönetimi çok farklı sonuçlar doğurur. Sizi olayın odağına kilitleyince, “Aa bu nasıl olur” demeyi akıl edemiyorsunuz. Müslüm Gündüz olayında da aynı şeyi yaşamıştık ama hepsini unuttuk. Hatırlayın, Müslüm Gündüz, birlikte olmak için Fadime Şahin’e giderken, o operasyonun içinde olan medya mensupları çoktan yerlerini almışlardı. Ekranlarımızda bunları izlerken kimileri göbek atıyordu ama kimileri de, “acaba nereye gidiyoruz” diye karalar bağlıyordu.

Yıllar önce bir ilkokulda öğretmenin bir öğrenciyi tartaklamasını yine başka bir öğrenci cep telefonuyla çekmişti de, hiç kimse, ilkokul çocuğunda o kameralı cep telefonunun ne işi var diye sormayı akıl etmemişti.

Bütün bunlardan, bu işleri tasvip ettiğimiz anlamı çıkarılmasın. Bilakis olayın ana fikrine odaklanmanın mantığı üzerinde durmayı öğretmeye çalışıyorum. Bu tür algılara prim vermemeliyiz diye düşünüyorum. Zira bunlar sürdükçe kandırılmaya devam edeceğiz.

Gelecek yazılarda da bu konuya devam edeceğiz.

Muhabbetle efendim!