Süleyman Dama`nın 4`ncü Kitabı Çıktı!

KÜLTÜR 18.02.2015 20:18:30 0
 Süleyman Dama`nın  4`ncü Kitabı Çıktı!


İstanbul Kadıköy Anadolu Lisesi öğretmenlerinden, Çaykara Yeşilalan Mahallesinden, Süleyman Dama 4. Kitabı ?Bir Asırlık hüzün? okurlarıyla buluştu. 2011 yılında, ?Gülleri Toplayan Genç? adlı ilk kitabıyla okurların karşısına çıkan Dama, sırasıyla 2011 yılında yayınlanan ?Inancın Gölgesinde Aşk&İsyan?, 2014 yılında yayınlanan ?Sultan-ı Naz? olmak üzere üç kitabı daha var.

Bir Asırlık Hüzün: Osmanlı- İngiliz savaşının cephe gerisindeki psikolojik savaşın adıdır. Mısır?dan başlayarak Moda?daki Mermer Köşk?te devam edip yine Mısır?ın çöl sıcağında ve Akdeniz?in derin sularında biten psikolojik savaşın hüzne dönüşen hikâyesidir.  Köşkün birbirinden güzel iki kızı Yegâne ve Selma kendilerini Bahriye Nazırı M. Muhtar Paşa ile İngiliz istihbarat servisleri arasındaki gizli çatışmanın ortasında bulurlar. 31 Mart isyanında köşkün baskına uğraması sırasında köşkün sahibesi Nimet Hanım?a karşı gösterdikleri sadakat işlerini kolaylaştırsa da İngiliz mürebbiye Angelina ile baş etmeleri nerede ise imkânsızdır...Köşkün kendine has kuralları vardır. Hakimi ve karakolu olmaz...Hadım (Kısırlaştırma), cellat, sorgu ve işkenceleri bilinen  ancak sorgulanamayan köşkün acımasız kanunlarıdır.  Köşkteki amansız mücadele aslında Balkan Savaşı ile II. Dünya Savaşı?nın bir bakıma habercisiydi. Bu roman okuyucularını tarihin gizemli bir o kadar da hüzünlü yolculuğuna çıkarmaktadır. Yolun sonu kimileri için hüznün başlangıcı, kimileri içinse aydınlıktır... 
Gülleri Toplayan Genç: İnsan, yaratılışta şaşmaz bir program dâhilinde yaratıldığı için onun ilk aşaması kabul edilen ergenlik ve gençlik dönemlerinde doğru yaklaşım, onların olması gereken

yerde olmalarının sağlanması açısından önemlidir. Ancak yanlış, yanlı ve yaratılıştan uzak bir yaklaşım onların dengesini ve dinamizmini tamamen bozacaktır. Çalışması benzinle programlanmış bir araca dizel yakıt kullanılamayacağı gibi yaratılış itibarı ile Hakk?ı görebilecek bir yapı ile donatılan fertlere aykırı bir donanım asla kabul görmeyecektir. Gerek ülkemizde gerekse tüm dünyada gençlik denen büyük bir kitleden istenilen olgunluk ya da doğru ve ahlaki davranışlar görülemiyorsa sorumluluğu onların üzerine atmak değil, olgun olduğunu sanan yetişkinlerde ya da hoşgörüden oldukça uzak kişilerden kopuk kurumlarda aramak gerekir. Aslında tüm çocuklar ve gençler, gerek yapı bakımından gerekse yaratılış çizgisinde olsun ilerleme açısından hepsi Hz. İbrahim peygamberi bir durum sergilerler. Muhakkak ki insan, yaratılışta ona yardımı ifade eden Hakk?ı görebilecek bir duygu ile yaratılmış olsa da nihayetinde onun davranışlarını özgürce ortaya koyabileceği bir de iradesi vardır. Her iki durum da mevcut engeller nedeni ile ergenlerin gerçeği bütünü ile görmelerine yeterli değildir. Yetişkinler tarafından elde edilen doğru bilgi ve davranışlar çocukların ya da ergenlerin ruhsal yapılarına uygun bir şekilde verilmesi gerekir. Bu durum sadece onlar için değil tüm yaş grupları için geçerli bir durumdur. Gençlerin doğuştan getirdikleri ile yaratılış çizgisinde nasıl yol aldıklarını ya da ebeveyn ve diğer unsurların onları nasıl etkilediklerini bu kitapta yaşanan örnekleri ile açıklamaya çalıştık. Gülleri Toplayan Genç, hepimize görevimizi hatırlatacak ve kendimize getirecek. 
İnancın Gölgesinde Aşk & İsyan: Bu kitap, ülkemizde yaşayan, İslam inancına mensup insanların değişik inanç tezahürlerini yaşanan olaylardan hareketle yazılmıştır. Kuranın ara satırlarından alınan ve inandım diyenlerde görülen bu tezahürler kitapta akıcı bir üslupla dile getirilmiştir. Bir bakıma elimizdeki bu roman tam olmasa da tezli bir roman olarak karşımıza çıkmaktadır. Aşk & İsyan başlığı öngörülen kitap, Kuranın tanımladığı ve ülkemizde yaşanan İslam içerisindeki inanç çeşitliliğini ele almıştır. Aynı inancın temsilcilerinin oluşturduğu eylem ve duygu biçimlerinin farklılığı yeni inançları beraberinde getirdi. Öylesine ki İslam inancı içerisinde olduklarını her zaman dile getirenlerden bir kısmı, yine Kuranın tanımladığı İçlerine korku salınanlar olduğu görülmektedir. Kendi nefsani arzu ve isteklerini ilahlaştıranlar aynı inanç sistemi içerisinde bambaşka bir inanç oluşturmuşlardır. Oluşturdukları bu inanç sistemleri çoğu zaman kin ve düşmanlığa, ardından da kendilerini inkâra kadar sürüklediklerinin farkına varamayanlar olarak görülmüştür. Diğer taraftan inancın doğru temsilcileri de diğer bir zümreyi oluşturur. Kurana bakılmasa da onlara bakarak Kuranı anımsatırlar. Dünya toplumları içerisinde bu numune insanlar inancın doğru temsilcileri olmaları nedeniyle saldırıya en çok maruz kalanlar olduğu görülür. Bununla birlikte aynı inanç esasları içerisinde nereye oturtacağımızı bilemediğiniz milyonlarca insanın heva ve hevesinin oluşturduğu, inancı problem haline getirilmiş anlayışlar vardır. Tarihte olduğu gibi günümüzde de İslam içerisinde olduğunu dile getirmesine rağmen uluhiyeti kendinde veya ekabir şirk temsilcilerine bu makamı reva görenlerin sayısı az değildir. Ne yazık ki terbiye edici olarak terbiyeye muhtaç olanları kendilerine mürebbi edinenler inancın bir başka şekliyle ortaya çıkmaktadırlar. Meşrep ve mezhepleri bir zenginlik olarak görmeyerek ayrılığın ve parçalanmanın önünü açanlar, birbirlerini zaman zaman tekfirle suçlayacak kadar ileri gitmişlerdir. Parçalanmışlığı biraz daha ileri boyutlara taşıdıklarının farkında değillerdir. Örf ve adetlerini, dünyalığı, makam ve şöhretini dinine tercih eden yoktur demek insanı tanımamak demektir. Bununla birlikte etliye sütlüye karışmayıp Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın saçmalığını kendine ilke edinen belki de toplumun büyük bir kısmını oluşturur. İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmanın farz olduğunu bilerek. İşte bu roman bir Türkiye gerçeğini açığa çıkarmaya çalışmıştır. Yaşanan olayların ortaya çıkardığı sonuçlar Kuran ayetleri ile desteklenerek sunulurken aynı zamanda seyri sülükte günümüz metodu da bir nebze olsun yansıtılmaya çalışıldı. Halk içerisinde kalıp sabırla aşk basamaklarını tırmanmanın mümkün olduğu tezi işlendi. Roman, okunduğunda insanın kendini sorgulayacağı bir anlayışla yazılmıştır. Bir bakıma insanı kendine getiren, silkeleten bir eser. 
Sultan-ı Naz -Aşkın Ötesi: Abdulkâdir Geylânî Romanıdır. Sultan-ı Naz aşkın ötesi naz makamını Abdulkâdir Geylânî ile gün yüzüne çıkaran ilk tasavvufi romandır. Naz makamına özgü, narin bir dille işlenen tasavvuf harikası bu roman, yeni bir anlayışı da beraberinde getiriyor.  Peygamberden bağımsız anlatılan tasavvufi romanlar yerine Sultan-ı Naz, Peygamberle kurulan güçlü bağlarla aşkın ötesine geçileceği gerçeğini dile getirdi. Akıcı, etkileyici ve düşündürücü üslubuyla bu roman gönül sevdalılarına armağan ediliyor. Sultan-ı Naz, tasavvufi düşüncenin yedi halinden sonra ulaşılan ve aşkın ötesi diye izah edilebilen naz makamının istisna bir yaşam öyküsüdür. Akıllara durgunluk veren naz makamının sultanı Abdulkâdir Geylânî, amansız bir mücadeleden sonra ulaştığı bu makamla kaderi adeta yazboz tahtasına çevirecek kadar Rabbi yanında nazlıydı. İstediğini alıncaya kadar kâh şeyhlik hırkasını çıkarıp fırlattı, kâh küsüverdi de Rabbi, onu insanlık adına mahcup etmedi.
Naz öylesineydi ki;
Ahmet Rufai?nin aşk ateşini söndürüverdi.
İsfahanlı Şeyh San?a ile Rum kızının aşklarını ilahi aşka dönüştürdü.Süleyman peygamberin hüznünü sevinçle değiştirdi de cin, insan kızına aşık olunca bedelini ağır ödedi.
Bağdat? ona iftira etmenin çaresizliğini yaşadı.
Bütün veliler ona boyun büktü.
Ve daha nice ibretlik öykülerle birlikte bu roman;
Gavs?ın diliyle aşkı başka tanımladı.
Tevekkülü, şükrü başka bildirdi...
Fakr, bilinenin çok ötesiydi,
vuslat çoklukta değildi,
hayat ve ölüm başka bir şeydi...Velhasıl her şeyi özetleyen Hızır (a.s)?dı: ?Bu gök kubbe altında Abdulkâdir Geylânî kadar büyük bir veli gelmemiştir.? Sonra, her seferinde onu yüz bin insan dinledi...

Haber kaynağı: Çaykara Gündem Gazetesi