Tarih: 24.10.2019 19:26

Bir Asır Önceki Batı Zihniyetinden Bir Örnek

Facebook Twitter Linked-in

Antalya Bilim Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Hemşehrimiz Prof.Dr. Necati Ağıralioğlu´nun yazdığı ?BİR ASIR ÖNCEKİ BATI ZİHNİYETİNDEN BİR ÖRNEK? adlı araştırma yazısını siz değerli okurlarımızla paylaşıyoruz. 

İngiltere eski Başbakanı David Lloyd George, 28 Temmuz 1923´te, The Daily Telegraph Gazetesinde Lozan Antlaşmasından sonra Türkiye ile ilgili bir makale yazdı. Kendisi 1916- 1922 arasında İngiltere Başbakanı olarak görev yaptı. Osmanlı İmparatorluğunu parçalama siyasetini destekledi.

Makale Prof. Dr. Vedat Batu tarafından 24.07.2018´de bana ulaştırıldı. Ben de okuduktan sonra İngilizce uzmanı Can Ali Çetin´e tercüme ettirdim. Makale Türkiye ile Batı arasındaki münasebetler açısından bugün de dikkat çekicidir. Yazı dikkatlice okununca yazarın Türkiye ile ilgili ibret verici zihniyeti açıkça görülmektedir. Bir asır sonra Batının Türkiye hakkındaki bu sömürgeci düşünce tarzı değişti mi acaba?

 1. DÜNYA SAVAŞININ KISA TARİHİ

Makaleyi anlamak için önce o dönemin önemli olaylarını kısaca hatırlayalım. 1. Dünya savaşında, bir tarafta Merkezi ittifak devletleri: Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı Devleti, Bulgaristan ve İtalya yer aldı.

Diğer tarafta, Çevresel İtilaf devletleri: Fransa, İngiltere, Rusya Sırbistan İtalya, Belçika, Japonya, Yunanistan, Romanya, Portekiz, Amerika (sonradan), Brezilya bulunuyordu. İtalya savaş sırasında taraf değiştirerek İngiltere ve Fransa´nın yanında savaşmaya başlamıştı.

Osmanlı Devleti çeşitli zorunluluklar ve kaybettiklerini geri alma ümidiyle bu savaşa Almanya ve Avusturya - Macaristan´a müttefik olarak girmiştir.

-28 Haziran 1914´te Saraybosna suikastı ile 1. Dünya savaşı başladı

-29 Ekim 1914 Osmanlı Devleti (Türkiye) harbe girdi

-1 Kasım 1914: Rusya Türkiye´ye savaş açtı

-1 Kasım 1914: Rusya Trabzon´u Bombaladı

-1 Kasım 1914: Sarıkamış Harekâtı

-28 Ocak1915:  İngilizler Çanakkale´yi geçmeye karar verdi

-18 Mart 1915:  Fransa ve İngiltere Çanakkale´ye denizden saldırdı

-8 Ocak 1916: İngiliz ve Fransız birlikleri Gelibolu´dan çekildi

-16 Şubat 1916: Ruslar Erzurum´u aldı.

-18 Mart 1916: Ruslar Trabzon´u aldı.

-16 Mayıs 11916: İngiltere ve Fransa, Sykes-Picot anlaşması ile Osmanlı topraklarını gizlice paylaşmaya karar verdiler.

-6 Ekim 1916´da Rusya da Sykes-Picot anlaşmasına katıldı (Şekil 1)/resimler/2019-10/24/1931480850847.jpgŞekil 1 Sykes-Pıcot anlaşması ile gizlice bölüşülen Türkiye haritası

- 24 Ekim 1917: Rus devrimi oldu ve Ruslar 1. Dünya harbinden çekildi

- 19 Mayıs 1919: Kurtuluş Savaşı başladı,

- 28 Ocak 1920: Misak-ı Milli (Milli Yemin) kararlaştırıldı (Şekil 2)/resimler/2019-10/24/1932113351369.jpgŞekil 2 Misak-ı Milli haritası

-10 Ağustos 1920: Sevr Antlaşması (Şekil 3)/resimler/2019-10/24/1932317257958.jpgŞekil 3 Sevr Antlaşmasına göre paylaşılan Türkiye haritası

- 9 Eylül 1922 İzmir´in kurtuluşu,

-11 Ekim 1922 Mudanya Mütarekesi

-23 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması (Şekil 4 )/resimler/2019-10/24/1932522570863.jpgŞekil 4 Lozan Antlaşmasına göre Türkiye haritası 

İŞTE MEŞHUR MAKALE/resimler/2019-10/24/1933401946825.jpgŞekil 5 Daily Telegraph Gazetesinin fotokopisi 

BAY LLOYD GEORGE´UN ÖZEL MAKALELERİ

TÜRKİYE´NİN LOZAN´DAKİ BAŞARISI: MEDENİYETİN BAŞARISIZLIĞI

Türkler yöneticilikte kötü olabilirler, fakat balık tutmada iyidirler. En inatçı balığı bile oltaya takıp karaya çekmedeki hünerleri ve sabırları kıyas kabul etmez düzeydedir.

Altı aydır Cenevre Gölü´nün kıyısında eşi benzeri görülmemiş bir oyuna şahit olduk! Ne zaman ki balık kendini kurtarır gibi oldu, ilk konferans bir anda sona eriverdi.

Bunun anlamı, uyanık Doğuluların oltanın ipini uzun tutmuş olmalarıydı. Balıkların zokayı yutup geri dönecekleri ve oyunun bir kez daha başlayacağı ? oltanın atılıp çekilmesi, ipin bazen gerilmesi ama hiçbir zaman kopmaması - anın geleceğini biliyorlardı. Zaman ve sabır, onları ödüllendirmişti.

Şimdi nihayet büyük balıklar ? Britanya, Fransa, İtalya ve Amerika Birleşik Devletleri - karaya vurmuş, çaresiz, kuyrukları hareketsiz bir şekilde, yaz güneşinin altında ışıldayarak nefessiz bir şekilde kıyıda yatıyorlar. Her şey sona erdiğinde İsmet´in yüzünde beliren gülümsemeye şaşmamalı.

TÜRK ZAFERİ

Ankara´dan gelen raporlar, barışın orada büyük bir Türk zaferi olarak selamlandığını söylüyor ve gerçekten de öyle. Eğer Türkler devlet yönetmede balık tutmada oldukları kadar iyi olsalardı, devletleri dünyadaki en dişli imparatorluk olurdu. Ne yazık ki Türkler dünyanın en kötü yöneticileri ve sorun da burada başlıyor ? hem kendi sorunları hem de kaderinde Türkler tarafından yönetilmek olanların sorunları.

The Daily Telegraph´ın Lozan Konferansı´ndaki yetenekli muhabiri bize, iki İngiliz ülkesine denk toplam nüfusa sahip bir imparatorluğun sefil ve yıkık kalıntıları içinde cebelleşen dünyanın büyük dört gücü hakkında bilgi sağlamaktadır. Konferans hakkında birkaç gün önce yazdıkları şu şekildedir:

Sürmekte olan konferansın kayıtları, çok daha olağanüstü bir tavizler ve teslimiyetler serisini gözler önüne sermektedir. İşler şimdi çok daha kötü durumda. Müttefikler, barış uğruna bonkör bir şekilde kendi haklarını gözden çıkardılar... Avrupalı delegelerin Lozan´da verdikleri görüntü ve Ankara´daki imtiyazlıların temsilcileri ? aynı Batı´nın temsilcileri gibi - hem mat edilme biçimleri hem de verdikleri tavizler bakımından haysiyetsiz bir hal almışlardır.

Bu acı şeylerin yazılmasından bu yana, dünya güçleri aşağılanma batağına daha da kötü bir şekilde saplanmışlardır.

BATI´NIN PRESTİJİNE DARBE

Anlaşmayı telgrafla bildiren Times muhabiri, bu olağandışı anlaşmanın Batı´nın itibarına vurduğu darbeyi büyük bir içerlemeyle yazmaktadır.

Anlaşmanın medeniyet açısından yarattığı felaketin boyutunu ölçebilmek için Müttefiklerin Türkiye´deki savaş gayelerinin kısa bir özetini vermek gerekmektedir. Bilhassa geçtiğimiz yüzyıla ait deneyimler, Türklerin egemenlik alanındaki hiçbir bölgede Hristiyanların mülklerinin, haysiyetlerinin ve canlarının Türklere emanet edilemeyeceğini açık bir şekilde göstermiştir. Dolayısıyla 1915 yılının ilk aylarında, Fransa, Rusya ve bizim aramızda, savaşın sonunda Türkiye´nin büyük bölümünün tüm nüfusuyla birlikte bölüşülmesini öngören bir dizi anlaşma yürürlüğe girmiştir.

Kilikya ve Suriye Fransa´ya, Mezopotamya Britanya´ya, Ermenistan ve Konstantinapolis Rusya´ya verilmiş, Filistin´in Britanya ve Fransa´nın ortak kontrolüne bırakılması öngörülmüştü. Arabistan´a bağımsızlık verilecek ve büyük oranda çölden oluşan ? fakat Doğu´nun bazı önemli şehirleri olan Şam, Humus ve Halep´i de içeren - bir bölge, kısmen Fransa kısmen de İngiliz himayesinde yeni bir Arap devleti haline getirilecekti. İzmir ve civarı, savaşta Müttefik kuvvetlerine katılmayı kabul etmesi durumunda Yunanistan´a verilecekti. Boğazlar yabancı askerden arındırılıp garnizona dönüştürülecekti.

İTALYA´NIN PAYI

İtalya daha sonradan savaşa dâhil olduğunda, bu anlaşmalar uyarınca Türkiye´nin bölüşülmesi durumunda, Güney Anadolu´nun gelişim için İtalya´ya bırakılması şartı konulmuştu. Dağıtılan bölgeler savaştan önce çoğunlukla köken ve görünüm itibariyle Türki değil Batılı olan bir nüfus tarafından işlenip geliştirilmekteydi. Bu nüfus, toprağın asıl sakinlerini temsil ediyordu.

Böylece Türkiye konusunda Müttefiklerin savaş politikasının ne yönde olduğunu kısaca ortaya koymuş oldum. Sevr Anlaşması, bu politikayı çok önemli birkaç yönden ciddi derecede değiştirmiştir. Bu anlaşmaya göre Konstantinapolis, Kilikya ve Güney Anadolu Türklere bırakılıyordu. Ermenistan bağımsız bir devlete dönüşüyordu. 1915´teki ilk öneriye yöneltilebilecek birçok itiraz vardı, çünkü esas olarak Türk ve Müslüman nüfuslu olan Kilikya ve Güney Anadolu´nun Hristiyan yöneticilere verilmesi düşünülüyordu.

Fakat Sevr planı esasen kuvvetliydi ve gerçekleştirilmesi durumunda, anlaşma koşullarına göre Türkler tarafından yönetilmekten sonsuza kadar kurtarılacak olan milyonların durumuna katkı sağlayacaktı. Ayrıca bir zamanlar oldukça cömert olan bu toprakların verimliliğinin yeniden sağlanması ve dolayısıyla doğal güzelliklerin artırılması için Türkiye´de yaşayan çalışkan ve aklı başında Ermeni ve Yunan nüfusa fırsat vermesi açısından genel olarak tüm dünya bu işten kârlı çıkmış olacaktı.

Bu verimliliği yok eden barbar istilası, Sevr Anlaşması ile iç kısımlara doğru itilmiştir. Lozan Anlaşması bu etkiyi genişletip yönünü Karadeniz´den Akdeniz´e çekmiştir.

Sevr´in nedenlerini ve sonuçlarını böylece açıklamış oldum. Fakat Lozan neden gerçekleşti? Bu uzun bir hikâye ve milletler ve devlet adamları arasındaki ileri görüşsüzlüğün, vefasızlığın, bencilliğin ve korkaklığın bir birleşimidir. Ve hepsinden öte, bu meselede kader kötü yüzünü gösterdi. Rus devrimi, bu büyük devleti, sorunun Türkiye´deki ezilen ırkların korunması çizgisinde çözüldüğü bir denklemden çıkardı ve devletin gücünü ezen tarafın hizmetine sundu.

Başkan Wilson, Ermenilerin mandasını Amerika Birleşik Devletleri´nin üstlenmesi konusunda istekliydi. Başarılı olsaydı şu anda ne kadar farklı bir hikâye anlatıyor olacaktık! Gelecek nesiller ne kadar farklı bir hikâye anlatacaktı! Başkan´ın sağlığı kötüleşti ve Amerika onun insani planlarının hiçbirini gerçekleştirmedi.

Ardından Sonnine, Quirinal Sarayı´ndan ayrıldı. Onunla birlikte, geçmişte medeniyetin üç kıtaya yayılmasında oldukça payı olan eski İtalyan kolonileşme hayalleri de yok oldu. Onun halefleri daha basit adamlardı. Sürdürdükleri daha az maceraperest ve daha ılımlı politikaların İtalya´ya en iyi şekilde hizmet ettiği konusunda hala şüphelerim var. Bu konuda da son kararı gelecek verecek.

FRANSA´NIN FAALİYETLERİ

Fakat bu karar ne olursa olsun, harekete geçme zamanı geride kaldı ve Türkiye´de yeni bir parçalanma olmazsa veya bu parçalanma yaşanana kadar İtalya kaybetmiş durumdadır, çünkü 1919´un telafisi olmayacak. Acaba bu şans bir daha gelir mi?!

Bir de Fransızların Kilikya´daki kontrolü ve Ankara´da Mustafa Kemal´le yapılan görüşmeler var ki her ikisi de tek başına ve el altından yürütüldü; zira Müttefikler olan bitenden haberdar dahi edilmedi. Bu ölümcül bir hamleydi, çünkü Batılı güçlerin Türklerle etkin bir şekilde başa çıkmasını sağlayacak birliği parçaladı. Bu birlik bir daha asla tam olarak kurulamadı.

Son ölümcül değişim de Yunanların Venizelos´a karşı isyanlarıydı. Onun Perikles´ten bu yana Yunanların çıkardığı en büyük devlet adamı olduğu sıklıkla söylenir. Üstlendiği görevlerde halkını hiçbir zaman başarısızlığa uğratmadı. Ne zaman onun yolundan çıksalar felaketle karşılaştılar. Kral Alexander bir maymun tarafından öldürüldüğünde, Yunanların Konstantin ve Venizelos arasında karar vermeleri gerekti. Yaptıkları seçim, ülkeleri açısından yıkıcı sonuçlar doğurdu.

Bir ulusun başına gelebilecek en kötü şey, sağduyu sahibi olmayan inatçı bir adamı yönetici olarak seçmesidir. Konstantin´den önce Yunanistan, müttefik devletlerden hiçbir yardım almadan ve çok az bir teşvikle Mustafa Kemal´e bağlı kuvvetleri kendinden uzak tutmayı, hatta Anadolu´nun korunaklı bölgelerine itmeyi başarmıştır. Birbiri ardına yaşanan çarpışmalarda, askeri becerileri sayesinde seçilmiş donanımlı kişiler tarafından yönetilen Yunan ordusu, Ankara´ya bağlı ordulara hezimet üzerine hezimet yaşatmıştır.

SARAY ADAMLARINDAN GENERAL DEVŞİRİLMESİ

Fakat Konstantin´le birlikte işler değişti. Yunan ordusunda üst düzey askerler yerine saray adamları getirildi. Konstantin´in savaş sırasındaki ihanetini hatırlayan Fransız, İngiliz ve İtalyan kamuoyu, Müttefiklerin duyarlılıklarını hiçe sayarak onu başa getiren Yunanlara karşı olan tutumlarını değiştirdiler. Kayıtsız olan kuvvetler düşman haline geldi. Düşman olan kuvvetler aktif hale geldiler.

Nihai felaket, Yunan ordusunun Anadolu´ya kahramanca fakat aptal bir şekilde yürümesiyle ve bunu izleyen kaçınılmaz geri çekilmeyle başladı. Bu felaketi tamamlayan şeyse Konstantin´in hanedanlıkla bağlantılı sebeplerden ötürü,  akli durumu tıbbi yönden inceleme altında olan akıl hastası bir generali Anadolu´daki askerlerin başına getirmesiydi. Yunanlar düzgün bir şekilde yönetildiklerinde kahramanca savaşırlar fakat iyi yönetilmediklerini anladıkları anda aynı Fransızlar gibi özgüvenleri ve onunla birlikte cesaretleri de kaybolur.

Kemalist saldırı Yunan hatlarına ulaştığında, Yunan ordusu mağlup olmuş ve tam geri çekilişe geçmişti. Bu saldırı paniği beraberinde getirdi, panikse bir zamanlar iyi bir ordu olan Yunan ordusunun tamamen yıkılmasına yol açtı.

MAYMUN ISIRIĞI TRAJEDİSİ

Bu ordunun yok oluşuyla birlikte, Anadolu´nun kurtuluşu için son umutlar da kaybedilmiş oldu. Doğu´nun ve muhtemelen Batı´nın tarihinin tek bir maymunun ısırığıyla değişebilmesi, tarihteki her büyük trajedinin sayfalarına girmiş olan o gülünç ruhun bir başka cilvesidir.

Daha sonra yapılabilecek tek şey, büyük bir siyaset biçiminin son kalıntılarını kurtarmaktı. Geçtiğimiz yılın Eylül ve Ekim aylarında, Müttefikler ve onların ortakları tarafından terk edilmiş olan İngiliz askerler ve denizciler Konstantinapol´ü korkunç bir katliamdan kurtardıklarında, Batı medeniyeti vahşiliğin Avrupa´ya dönüşüne karşı son savaşını vermişti. Mudanya Anlaşması bir Sevr Anlaşması değildi, fakat Lozan´dan iyi olduğu kesindi. Sevr´den Mudanya´ya kadar olan şey bir geri çekilmeydi. Mudanya´dan Lozan´a kadar olan şeyse bozgun.

Sırada ne var! Lozan bir son değil, yalnızca bir köşe taşı. Sıradaki köşe taşı nerede! Kimse bu anlaşmanın şerefli bir şekilde yapılmış bir barış olduğunu iddia etmiyor. Hatta barış bile değil. Eğer karşımızda düzelmiş bir Türk halkı olsaydı, umut olabilirdi. Fakat İzmir´in yakılması ve on binlerce genç Yunan´ın iç bölgelerde acımasız bir şekilde katledilmesi, Türklerin hala aynı olduğunu kanıtlıyor. Lozan´daki Times muhabirinden bir alıntı daha yapacak olursak:

Buradan elde edilebilecek bütün kanıtlar, yeni Türkler ile eski Türkler arasında hiçbir fark olmadığını ve Türkiye´ye aydınlanma ve kardeşlik döneminin geldiği iddiasının (ki umut edilmesi gereken şey budur) yabancı birinin bakış açısından en iyi ihtimalle küçük düşürücü, en kötü ihtimalle büyük bir keşmekeş olduğu inancını doğruluyor.  

PROF. DR. VEDAT BATU´NUN YORUMU

Bugünkü Hürriyet´te (24.07.2018) Taha Akyol Lozan dolayısıyla bir makale yazdı ve Lloyd George´nun 28 Temmuz 1923 tarihli makalesine değindi. Dün akşam bu makaleyi Taha Bey´den istedim ve hemen gönderdi. İlişiktedir. Eski ve ağdalı bir dil kullanıyor. Adam, kendisi hakkında tarih kitaplarından öğrendiklerimizin ötesinde katmerli bir ırkçı imiş meğerse. Türklerin on binlerce Yunanlıyı Anadolu´da katlettiklerini söylüyor ve İzmir yangınından bahsediyor. Ancak özellikle Ege Bölgesinde işgalcinin yaptığı katliamlardan tek kelime etmiyor. 

"The Russian revolution eliminated that great country from the solution of the problem of the lines of protection of the oppressed races of Turkey and cast its might on the side of oppressor."

(Burada Rus İhtilalinin Türkiye´nin diğer etnik gruplara olan işkenceciliğinin yanında olduğunu söylüyor.) 

"A TURKISH TRIUMPH - Reports from Angora state that the peace is hailed there as a great Turkish triumph, and so it is. If the Turk could govern as well as he angles, his would be the most formidable empire in the world."

(Burada Türk Zaferi diyor ve ekliyor: Eğer Türk yönetmeye devam ederse, imparatorluğu dünyanın en korkutucu devleti olur.) 

"What next? Lausanne is not a terminus; it is only a milestone. Where is the next? No one claims that this treaty is peace with honor. It is not even peace. If one were dealing with a regenerated Turk there might be hope. BUT THE BURNING OF SMYRNA AND THE COLD - BLOODED MURDERS OF TENS OF THOUSANDS OF YOUNG GREEKS IN THE INTERIOR PROVE THAT THE TURK IS STILL THE SAME." 

"Burada Lozan´ın bir son değil bir kilometre taşı olduğunu söyleyerek ´Bundan sonra ne olacak´ diye soruyor. Kimsenin bu anlaşmanın onurlu bir barış olduğunu söylemiyor. BU SOĞUK KANLI CANİLERİN ONBİNLERCE GENÇ YUNANLIYI ANADOLU´DA KATLETMELERI VE İZMİR´İ YAKMALARI TÜRK´ÜN DEĞİŞMEDİĞİNİ GÖSTERIYOR."




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —