Türkiye´nin en önemli bilim adamlarımızdan Çaykaralı Prof.Dr.Hikmet Akgül ile yaptığımız röportajı heyecanla okuyacağınıza inanarak sizlerle paylaşıyoruz.
Değerli Çaykara Gündem okuyucuları; Gazetemiz Yayın hayatına başlamasıyla birlikte Çaykara ve Solaklı Vadisinin Gündemini oluşturmak için gönüllülük esasına dayalı büyük gayretler sarf ettik. En büyük amacımız Nüfusu az ama nüfuzu çok olan ve ülkenin her kademesinde Üniversitelerdeki bilim adamlarımızdan, bürokrasinden, işadamına kadar, ilçemizden birçok değerler yetişmiştir. Ama üzülerek söylüyoruz. Dünya´da ve ülkemizde bilim adına ve diğer alanlarda ün yapmış birçok insanımızı hala tanıyamıyoruz. Basın olarak biz bu konuyu ele alarak Çaykara´nın tüm değerlerini sizlere tanıştıracağız. Onların her alandaki düşüncelerini sizlerle paylaşacağız. Bugün sizlere sadece Tıp alanında değil, ülkemizde ve yurtdışında büyük çalışmalar yapan Çaykaralı Hemşerimiz Prof.Dr. Hikmet Akgül´ü tanıtacağız. İnanın kendisi ile yaptığımız uzun ama herkesin okumasını istediğimiz ve her kesin kendinde bir yer bulacağı bu söyleşide eğitimden, bilime, dinimizden, Kültürümüze, yaşamımızdan ve toplumsal hareketlerimize, cemaatlerden, ülkemizin bulunduğu konumu, Çaykaranın gelişmesiyle ilgili görüşlerini, HES´lerle ilgili görüşlerini Hocamız Prof.Dr. Hikmet Akgül ile yaptığımız çok geniş kapsamlı bu söyleşide her şeyi bulacaksınız. PROF.DR. HİKMET AKGÜL KİMDİR.
Çaykara´nın kumlu köyünde oturan Akgül ailesinin 1948 yılında doğan çocuklarının adını Hikmet koydu. Okuryazarı bol olan kumlu köyünde Hikmet Akgül İlkokulu köyünde okudu. Ortaokul yaşı gelince ailesi Çaykara´ya gönderdiler onu. Ortaokul bitince doğruca Erzurum´a gitti hikmet Akgül. Liseyi burada bitirince Üniversite içinde Ankara´nın Yolunu tuttu. Doktor olacaktı. Ankara´nın Tıp Fakültesi kapışımdan girdiğinde yıl 1968 di. Fakültensin İkinci sınıfında evlendi. İlkokuldaki Ayten Hanım artık hayat arkadaşı olmuştu onun. Ayten Hikmet çifti yıllar içinde 4 çocuk sahibi oldular. Fakültenin 3´ncü sınıfından sonra Diyarbakır´da tamamladı eğitimini. Mezun olduğunda yıl 1973´dü.Mezuniyetinin 5´nci gününde başladı iktısasına.1977 artık Genel Cerrahı. Bir yandan bilimsel çalışmaları yürütüyor. Diğer yandan toplumsal hayatın içinde yer alıyordu. 1979 Türkiye Ekonomik Kültürel Dayanışma Vakfını kurdu. Ve genel başkanlığa seçildi. 1980 yılında meslekler dayanışmayı sağlamak amacıyla Hekimler Birliği Vakfını kurdu.12 Eylül pek çok kişi gibi Hikmet Akgül içinde zorlu günler demekti. Darbeden bir gün sonra 163´ncü maddeye muhalefetten dolayı iddiasıyla tutuklandı. Mamak ceza evinde işkence ile tanıştığı zorlu günlerin ardından tahliye edildi. Akademik çalışmalarına devam eden Akgül 1983 yılında doçent oldu. Doçentliğinden bir süre önce 1982 yılında Bütün Tıp Fakültelerindeki iğretim üyeleri arasında dayanışma içinde Türkiye Klinikleri Tıp Bilimleri dergisini Kurdu. Branş dergileriyle geliştirilerek 50 dergi kapasitesine ulaşarak indekse girerek, Türkiye´yi dünyada temsil eden bu derginin editörlüğünü yaptı. Meditest, medi Magazin Tıp bilimleri dergilerini çıkartarak editörlük ve Başyazarlığı yaptı. Akgül ayrıca Türkiye Klinikleri Eczacılık ve Veteriner dergilerinin çıkarılması için çalışmalarda bulundu. Hikmet Akgül´ün kurulmasına öncülük ettiği 27 yıldır bilimsel etkinliğine devam ettiren İslam´ı araştırmalar dergisi.1984´de Ankara İlahiyat Fakültesi öğretim üyeleriyle dayanışma içinde kurulan derginin amacı İslam´ın evrensel niteliğini Dünyaya tanıtmaktı. Akademik kariyerine devam eden Hikmet Akgül 1988 yılında Profesör oldu. Akgül uzmanlığına yeni bir boyut daha eklemişti. Cerrahi Onkoloji. Uzmanlık, Doçentlik ve Profesörlük tezleri kanserle ilgili idi. Akgül 1991 de Japonya´da okayama üniversitesinde kanser ve tümör immünoloji konusunda çalışmalar yaptı. Amerika birleşik devletlerinde ve İngiltere´de üniversitelerin çalışma metotları üzerinde incelemelerde bulundu. Cerrahi onkoloji başkanı olduğunda yıl 1999´du. Ulusa ve uluslararası katılımlı 6 toplantı da topladığı tıp adamlarıyla kongre başkanlığını yaptığı ve organize etti ve yönetti. Yurt içi ve yurt dışına 300 taneden fazla makalesi yayınlandı. Çağdaş cerrahi adlı çeviri, Hayatı okumak, Medeniyet ve Doğal Dünya Düzeni, İstişareden Demokrasiye adlı kitaplarından bazıları. 2003 yılı Akgül için anlamlı bir yıl oldu. Doğduğu kumlu Derneğini kurdu ve Kent Köy projesini gerçekleştirmek için çalışmalara başladı. Okuduğu köy ilkokulunun yıkılan binasını yeniden yaptırdı. Başkanı olduğu Türkiye Ekonomik kültürel ve Dayanışma Vakfını kamuoyuna yararlı Vakıf Statüsüne getirdi. Başkanlık etti 2 Vakıf aracılığıyla kurduğu yurtlarda binlerce öğrencinin yetişmesini sağladı. Anaokulu kurarak, anaokulundan üniversiteye Felsefesiyle 869 dönümlük arsa üzerinde üniversite kurmak için imar çalışmalar başlattı. Üniversiteler için her meslekle ilgili ihtiyaç duyulan ara eleman yetiştirme çalışmalarını yürüttü. Her fırsatta eğitim ve sağlık altyapısının önemini anlatmaya çalıştı. Sosyal devletin ehemmiyetini anlatan seminer ve konferanslar verip yazılar yazdı. Sağlık eğitim ve yönetim sektörlerinde çok sayıda uzmanın yetişmesinde öncülük yaptı. Azerbaycan ve Pakistan´da ABD ve Suudi işbirliği ile yürütülen bilimsel çalışmalara katıldı. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Cerrahi Onkoloji Bilim Dalı Başkanlığından kısa bir süre önce emekli oldu. ÇAYKARA GÜNDEM: Emekli olduktan sonraki hedefinizden bize biraz bahsedermisiniz?
AKGÜL: İstanbul Bakırköy´de özel bir muayene açtım. Benim Çalışmalarım hala devam ediyor. Türkiye ekonomik dayanışma vakfı ile Hekimler birliği Vakfının Başkanlığını yürütüyorum. Birde yaklaşık 3 yıl önce kurduğumuz Medeniyet öncülüğü dernek kurduk bunun da başkanlığını yürütüyorum. Bunların her birinin hedefleri vardır. İki Vâkıfımızın hedefi Ana okuldan Üniversiteye eğitim yapmaktır. Şu anda bununla ilgili Anaokulunu kurduk çalışmaların ilk ayağını başlatmış olduk. Ankara Gölbaşı´nda 500 dönüm büyük bir araziyi bu iki vakıf adına 49 yıllığına kiraladık. Orada da imar çalışmaları 2 içinde bitecek. Ondan sonra da üniversite çalışmalarına başlayacağız. Üniversite kurmakla derdimiz bizim genel bir projemiz var. Vakıflardaki olan yöneticilerle birlikte dünya yorumumuz nasılsa projemizde ona göre olacaktır. Biz dernek olarak bir anlayışımız var. Hatta ortak bir enstitü kurduk bilimsel olarak. İşler orada planlanıp sürdürülüyor. Üniversitedeki amacımız Medeniyetin, yeniden bir tanımını getirmek, Batı medeniyeti dediğimiz rahmetli Mehmet Akif´in dediği tek kişi kaldığı canavar değil. Yeniden bizim yaratılış sistemimize uygun evrensel ilkeleri olan ve Tevhit ve önceliğe, yanı bunu derken amacımız şu; Bir yaratılış sistemi var. Allah bizi yaratmış. Birileri buna inanır birileri buna inanmaz bu ayrı bir konu. Âmâ biz inanıyoruz. Yaratıcının bir sistem yarattığını yarattığı bu sistemi de evrensel ilkeleri olduğunu bu ilkelere göre siz dininizi doğru kavrarsanız. Evrensel olarak algılarsanız, bilimi ve sanatı evrensel olarak algılarsanız, yaratılış sisteminin yasalarını kavrarsanız. O zaman kuracağınız medeniyet bütün insanlığa yarayan bir medeniyet olur, buna tevhit Medeniyeti diyoruz. Bunun 3 ayağı var. Bilim ayağı, Sanat ayağı ve Din ayağı. O halde bizim medeniyet anlayışımızı 3 saçağı üzerine oturtuyoruz. Din, Bilim ve sanat felsefesi üzerine oturan bir medeniyet algısı. Bu Dünya´da belki ilk olacaktır. Herkes medeniyet deyince Batı medeniyetini algılar. Avrupa bunu kurdu yürütüyor gibi. Zaten Avrupalılar bizi medeni olarak görmüyor. Hatta çoğu barbar der, zaten siz bilim anlamazsınız, sanat anlamazsınız, sizin din zaten uydurma bir dindir diye böyle bir algıları var. Kaç yıldır bunu sürdürüyorlar? Tazminattan beri iyice yerleştirdiler. Şimdi biz hala bunun baskısı altında devam ediyoruz.
Biz özgürleşmemiz lazım. Yeniden Bilime, sanata yeni bir tanım getirmemiz lazım. Eğer bunu Müslüman olarak yapacaksak evrensel bir İslam anlayışımızla yapmamız lazım. Bu anlayışla bir paket program düşünün, buna göre yapacağımız büyün çalışmalar ortaya bir medeniyet çıkaracak. Biz buna evrensel medeniyet veya büyük medeniyet diyoruz. Bilim, sanat ve dinle ilgili ortaya konacak çalışmalarla bu Üniversitenin bazı olacak. Onların farklı alt başlıkları olabilir değişik bilim dalı olabilir. Ama bizim olmazsa olmazımız bu 3 başlık üzerinde olacaktır ki medeni projemizi devam ettirebilelim. Projemizin birincisi bu. İkincisi, Doğal dünya dediğimiz bir anlayış var. Bunlar yeni şeylerdir. Türkiye´de fazla duyulmamıştır. Biz verdiğimiz konferanslarla bunları anlatıyoruz. Doğal dünya düzenindeki kastımız şu; Siz bir medeniyet oluşturacaksınız ama bu medeniyetin bilimsel ayağı olacak, Sanat ayağı olacak ve Din ayağı olacak ve bunların ilkeleri aynı zamanda evrensel olacak. Bu değerler hepsi evrensel ilkelerdir. Ne bilim Milli olur, ne din milli olur ne de sanat milli olur. Bunların hepsi evrenseldir. Ama bunun yanında bulunduğunuz Vatan´da bunları üretir ve bütün insanlıkla paylaşırsınız. Üretimi biz burada yapacağız. Hatta Bizim meşhur bir sloganımız var ?Düşüncemiz evrensel olacak ama işimiz milli olacak? bulunduğumuz toprağa ve vatanımıza hizmet edeceğiz. İşte burada üreteceğimiz her şey bütün Dünya´ya yayılacak. Kuracağımız üniversitelerin ayağı bunlar olacaktır. Bunu da Sosyal bilimler, fiziksel bilimler biyolojik bilimler üzerinde oturtmamız lazım. Bu üst saçağı üzerinde oturtmamız lazım. Zaten evrende ne var? Eşyalar ve olaylar var. Başka bir şey yok. O zaman ne yapmamız lazım, eşya ile olayları kavrayacağız ama bunu kavrarken sosyal bilimler ön planda olacak. Kimya bilimleri ön planda olacak, biyolojik bilimler, o da şu demek, tıpla ilgili, ziraatla ilgili, gibi bazı bilimler birleşik bilimlerdir. Bunun başlığıdır biyolojik bilimler. Alt başlıkları siz istediğiniz gibi yapabilirsiniz. O halde bunun üzerine de üniversitede bilimsel çalışmalar yapacağız. Ona göre de bu medeniyetin alt yapısı oluşturulacak ve sonuç alacağız. Şimdi bu anlayışa göre ülkemizde üniversite yok. Onun için olmayan üniversite ve olmayan medeniyetini yerleştirmek için daha önce dediğimiz iki vakıf ve medeniyet öncülüğü derneği çalışmalarına devam ediyor. Başarılı olur muyuz, olmaz mıyız ona şu anda bir şey diyemem. Çalışırız, zaten başarmanın yarısı çalışmaktır. Üniversiteyi kuruluş sıramız, şöyle olacak; anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise ve meslek yüksekokulu ve daha sonra üniversite. ÇAYKARA GÜNDEM: Türkiye´de eğitim yapan üniversitelerde sizin anladığınız bilimsel çalışmalar yapılıyor mu? Veya eğitim kalitesi yönünde çalışmalar var mı?
AKGÜL: Bu soruyu sormak güzel bir şey. Cevabını verdiğimiz zaman Türkiye´nin sallanması lazım. Pislikleri dökülmesi lazım. Ortada ne kalırsa onlarla başlamamız lazım. Onun için öncelikle sallanmaya niyetimiz var mı? Açıkçası benim ve arkadaşlarımızda bu var. Biz de diyoruz ki ?hadi beraber sallanalım? Bu ne anlama gelir bilimsel olarak cevabını vereyim. Bakın çok ağır laf söyleyeceğim ?Türkiye´de bilim yasaktır?. Hani bir laf var ya, ?Titre Kendine Dön Diye? bizimde böyle bir şeye ihtiyacımız var. Bilim ülkemizde ne zamandan beri yasaktır. Tanzimat 1839´dan beri yasaktır. Çünkü Tanzimat´ı yapanlar. Bizi 1839´da Batılılar dediler ki; Osmanlıyı yıkacağız ama zihniyet olarak nasıl yıkacağız. Bu adamlar Müslüman Türk. Bunlarla başa çıkılmaz imparatorluklar kurdular. Üstelikte ellerinde Kur´an gibi evrensel değeri olan bir kitap var. Ve Kur´an ile Fas´tan Endonezya´ya kadar bunlar imparatorluklar kurmuş. Bunları Kur´an ile kurmuşlar. Sonra gelmişler Selçuklularla birlikte imparatorluk kurmuşlar. Sonra Osmanlıyı kurmuşlar.600 yıl hüküm sürmüşler o zaman bu koskoca bir güç, ellerinde Kur´an oldukça bu adamları yıkmak çok zor. Üstelikte ırk olaraktan güçlü bir ırk. Orta Asya´dan gelip imparatorluklar kurmuşlar. O zaman onlar şunu düşündüler; ?Bu anlayışı nasıl yıkarız? diye. Tanzimat bunun hazırlığıdır. Onu çok iyi bilmek lazım. Bazı insanlar Tanzimat´la biz medeniyete giriyoruz dediler ya!
ÇAYKARA GÜNDEM: Çernobil nükleer patlamasından sonra Karadeniz Bölgesinde halk arasında Kanser olaylarının arttığı iddia ediliyor. Sizin branşınız olarak bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz?
AKGÜL: Özellikle Karadeniz bölgesinde kanser olayları halk dilinde çoğaldığını söylüyorlar peki, bu konuda elimizde bir veri var mı?
Bu tip olaylar 5 ile 25 yıl sonra ortaya çıkabilir. Genellikle uzun bir sürede ortaya çıkabiliyor. O zaman ne yapacaksınız. Moleküller üzerinde araştırma yapacaksınız ki bunu yakalayabilirsiniz. Şu anda Japonların çalışması öyle. Bizim daha onun laboratuvarını kurmayı gündemimize almadık. Onların kurdukları bilimsel araştırma laboratuvarları varken. Bakın çok önemli bir şey söylüyorum biz hala bunu konuşalım diye gündemimizde yok. Türkiye´nin en büyük üniversitesinde Kanserle uğraşan biri olarak yüzlerce adam yetiştirdik. Tamam, da laboratuvarım yoksa ben Amerika ve diğer gelişmiş ülkelerle nasıl yarışacağım. Bilim öğrenmeden bu insanlar nasıl gelişecek, anlamış değilim. Bunu siyasetçilere bir türlü anlatamıyoruz. Bu kadar sene uğraştık ve benim gibi uğraşan yüzlerce insan var. Biz okuduğumuz hiçbir kitapta bilim üretmeden bir toplum gelişir diye bir şey yazdığını görmedik. Toplumu geliştirmek için Bilim üreteceksin. Diğerleri hikâye. Bakın; Dinle toplum gelişmez. Bilimle gelişir. Onun için Kur´an diyor ki; Allah´tan korkan âlimlerdir. Profesörlerimiz demiyor. Bakın alımlar, ilimle uğraşanlardır. Çünkü o anlar yaratılış sistemindeki olayları nasıl olur diye. Ama Kur´a nın içinde ne dediğini anlayan ve bakan kim? Bakmasa bu işler çıkmaz. ÇAYKARA GÜNDEM: Ülkemizde yıllardır bitmeyen sistem tartışmaları var. Bunun nedeni nedir? Sizce Türkiye Cumhuriyeti Bağımsız bir Devlet mi?
AKGÜL: Türkiye için 1947 Türkiye için çok önemli bir tarihtir. Çünkü Türkiye´nin Amerika´ya teslim edilmesi tarihidir. Mesela bir öğrenciye sorduk; Türkiye Amerika´ya ne zaman teslim edildi. Cevap; bir sürü hikâyelerden okuduğu kitaplardan anlatabilir çünkü ona doğrusunu kimse anlatmamış. Cumhuriyet döneminde. Bunun bir tek cevabı var. 1947 tarihinde Amerika´nın ülkemize yaptığı Marşal yardımı ile Türkiye Amerika´ya teslim edilmiştir. Peki, o zaman ki yönetici kimdi; 1947 Türkiye´nin Cumhur Başkanı Rahmetli İsmet İnönü idi. Bu anlaşma ile ilgili birincisi, 1945´de ikinci cihan savaşı bitti. Nasıl bitti. Amerika Japonya´ya Atom pompasını attı. Bir gecede 150 bin kişiyi yok etti. Hala etkileri devam ediyor. Atınca Japonya teslim oldu. Sonrada Almanya teslim oldu. Bundan dolayı savaş bitti. Yani Nükleer enerjiyi kullanarak, Çernobil´den belki katlarca farkı olan gücü oraya indirdi. Ve Japonya teslim oldu. İkinci cihan savaşı bitti. Peki, ikinci cihan savaşı bitince, ikinci cihan savaşında kullanılan malzemeler nelerdi. Askerlere içirilen yetirilen nesleler, Tanklar, Uçaklar, askeri malzeme. Amerika sürekli gelişen bir ülke olduğu için ikinci cihan savaşında bunlar demode oldu. Dedi ki Avrupa´ya ve Türkiye´ye yardıma başladı. Gemilerle Amerika´dan getirdikleri süt tozlarını Türkiye´ye yardım yapmaya başladılar. Bunu babalarınız veya dedeleriniz size anlatır. Amerika yardım etmeden önce bir propaganda yürütür. Onların yaptığı Propaganda şu; Türkiye´deki anneler çocuklarına süt içirmiyor diye. Beslenme bozukluğu var. O zaman ne yapacağız bunlara süt içirmemiz lazım. Bir taraftan köylüye kendini kabul ettirmiş olacak. Diyecekler ki, Amerika´nın yardımı bu. Kimle yaptılar. Öğretmenlere Çuval Çuval gönderdiler. Muhtarlara gönderdiler. Onlarda Bütün Köy okullarında ve diğer okullara dağıttılar. Sabahları öğretmen bu nedir sormadan süt tozunu sulandırarak çocuklara içirdi. Beslenmeye destek oluyorum dediği şey, ikinci cihan harbinden kalmış olan süt tozlarını bize yardım yaparak çocuklarımızı besliyor. Birde sempatik Amerikalı diye bir isim oluşturdu. Bunu yaptığı tarih 1947 den sonra Menderes döneminde de devam etti. Peki, bizim öğretmenlerimiz bu süt tozlarını bu öğrencilerimize niye içiriyoruz diye niye konuşmadılar. Bunu hiç düşündünüz mü?
Benim rahmetli annem bana süt tozu verdiklerinde onu eve getirirdim o da ineklere verdikleri bir yala katar onlara yedirirdi. Bize içirmezdi. Niye çok çarpıcı bir Tarih. Bir Osmanlı kadınının cevabı şu? Bunların bildikleri bir şey var diye! Okuma yazması olmayan ama Osmanlı kafası olan bir kadın. O dönemde herkesin evinde süt, yumurta ve et vardı. Amerika bugünde bizi böyle kandırıyor. Hep aynı numaraları yutmayalım. Yine bir propaganda, dere yağı yerseniz hasta olur tansiyonunuz artar. O zaman ne yapacak köylü kadınlar. Çarşıya gidip Tereyağını satacaklar, yerine margarin yağı alacaklar. Aldılar mı? Aldılar. Dere yağını aristokrat kesimi yedi, Bizde margarin yağlarını yedik. Bir diğer yönü bize verilen Tanklar. Zaten Amerika yenilerini üretiyor. Bizde bunları Türkiye´ye verelim. Yıkılmış tankları bize verdiler. Şart ne? Bozulduğu zaman yedek parçasını bizden alacaksınız. Uçağı, Tankı hep öyle verdi, bizde o bozuk tanklarla uğraşmaktan yedek parçaya para yetiştirmekten ne Tank Yapma, ne de uçak yapmak aklımıza bile gelmedi. Kimin dönemi bu özellikle Çaykaralılara soruyorum. Rahmetli İnönü dönemi bu. Bunları tarihsel olarak doğru yerine koyalım da, İnönü de, Menderes de bizim insanımız. Burada bir sorun yok. Onlarda Vatanlarını seven insanlar. Ama siyası hatayı yaptığın zaman emperyalizm gelir senin içine sızar. İşini bitirir. 1948 de ben doğdum. Ama maalesef İsrail de o tarihte doğdu. Çaykara´nın da ilçe oluşu bu tarihtir. Amerika´nın Marşal yardımı şartı ile İsrail´i de tanıyacaksınız dediler.. Ve maalesef İsrail ilk tanıyan ülkelerden biriyiz. Bir başka şey NATO ya girmeye uğraşıyoruz da o tarihlerde altyapısı hazırlandı. Bir başka şey, Kore´de Komünistlerle savaş yapılıyor. Sizde köreye gideceksiniz. Bizi de köreye taşıdılar. Gençlerimizi orada öldürdüler. Bu hatalar yeniden yapılmasın diye bunları konuşuyoruz. Bir başka konu, Köy enstitüleri diye okullar vardı. Ben kendi görüşümü söylüyorum. Türkiye Cumhuriyetinin en iyi eğitim projesidir. Şu ana kadar daha iyi bir eğitim projesi yapılmamıştır. Ama Amerika köy endüstrilerini kapatacaksınız dedi, bizde kapattık. Peki, şimdi size soruyorum; Deniz gezmişi astılar, ne diyordu? Kahrolsun Amerika diyordu. Menderese de kahrolsun diyorlardı niye Amerika´yı Türkiye´ye soktu diyorlardı. Dünyanın bundan büyük yalanı var mı?. Sağcı bir gence soruyorsunuz. Onu nasıl aldatılıp tam ters mücadele verdi. Amerika sağcı ve solcuları kullanır ikisini de çarpıştırır halada onu yapıyor. Eğer Tayyip Erdoğan da Bunu algılamadıysa yine de bunu başaramaz. 40 sene sonra da aynı şeyleri konuşuruz. Şimdi bu oyunu bozmamız lazım.
ÇAYKARA GÜNDEM: 15 Temmuz 2016 tarihinde Ülkemizde başarısız bir darbe girişimi yapıldı. Fethullah Gülen´in cemaatinin bu kadar güçlenmesindeki etkenler nedir? Bu hareketler ne zaman başladı.
AKGÜL: Bakın Said´i Nursi´nin çok köklü çalışmaları vardı? Türkiye´de Nurcular diye bir kesim var. Said´i Nursi´nin üç dönemi vardır. Birinci dönemi, 1926 yılına kadar olan dönem, ikincisi 1926 dan 1950 ye kadar, üçüncü dönemi ise 1950-1960 zaman kadardır. Bunu kendisi tanımlıyor. Diyor ki benim dönemlerim bunlardır. En aktif dönemi 1926 ile 1950 yılları arasıdır. Adamın mücadelesi çok. Esir düştü, şu oldu, bu oldu gibi. Ama Amerika o dönemi teslim aldı ya; Said´i Nursi´yi de Nasıl kullandı. Onu da size söyleyeyim. Said´i Nursi çok becerikli, çok zeki ve fikir üreten bir adam. Peki, Bu adamı nasıl değerlendirecek emperyalistler. Dindar bir adam. Dindar olan bir insanı nasıl değerlendirecek. Şunu diyecekler; ?senin söylediklerin hepsi doğrudur? adam bir kitap yazıyor. Risaliyelerde birinde o kutsal kitabımız Kur´an´dan daha değerli oluyor. Onu Amerika devamlı destekliyordu. Basını ile, ajanlarıyla destek sürdükçe risaleler çok meşhur oluyor. Burada bir 163 madde vardı. Said´i Nursi´nin yazdığı tüm kitaplar 163´e aykırı. Adamı yargılıyorlar hapse koyuyorlar. Toplum muhafazakâr ya, bu düzen dine karşıdır diye, adama destek oluyorlardı. Adam birkaç kez hapse girip çıkıyor ve Kahraman oluyor. Hapse girdikçe kitapları bir o kadar satışı artıyor. Ve meşrulaşıyor. Peki, bunun yanında ekibi nasıl hazırlanıyor. Öğrencilerini de 40-50 tanesini birlikte hapse koyuyorlar. Birlikte çıkarıyorlar. Ve böylece ekibini yetiştiriyorlar. Bu nurcu kadrosu gerçekleştiğinde esas projeyi uygulamaya koyuyorlar. O da nedir? Kur ´ansız Müslümanlık yaratıyorlar. Burada ki iş Kur´an´ın dışında uygulanan paralel dindir. Amerika işte bunu başardı. Şimdi o yetiştirdikleri öğrenciler 1980´de yapılan darbede de Amerika artık Fethullah Gülen´i ele aldı ve bu işi onunla kotaracağım dedi. Darbe hazırlıkları o şekilde başladı. Esas kadro Said´i Nursi´den başlayan süreçtir. Ben nurculara diyorum ki; ? Bu Amerikan emperyalizmi iki şekilde oynar. Sizi de kandırdı ve paralel bir din haline getirerek bunları bir cemaat haline getirdiler. Adamınızı alıp Amerika´da besliyorlar. O zaman bütün nurcu dediğimiz arkadaşlarımız kendi içlerindeki ajanları kendileri temizlemesi lazım. Biz niye uğraşalım bu işle. Memleketin Başına siz bela ettiniz bu işi. Ben siyasiyeler in yerinde olsam bu yöntemi uygularım. Her cemaat kendi içindeki ajanları temizlesin. Her cemaatin ve tarikatın içinde bu ajanlar vardır. İngiliz istihbaratı tarikat ve cemaatlerin içine sızarak işini sürdürür. Bunu da böylece söylemiş olalım. ÇAYKARA GÜNDEM: Ülkemizdeki cemaatler ve Tarikatlar konusunda ne düşünüyorsunuz?
AKGÜL: Tahrik etmenin en iyi unsuru bir şeyi yasaklamaktır. Yasak tahrik edicidir. Mesela çocuğa bir yasak koyarsınız o hemen dolaşır o yasağı yapmak için uğraşır. O zaman özgürlükleri kısıtlamayacaksınız. Ama alacağın tedbir bilimsel ve ilmi tedbirler olacak. Adamlar daha dindar olmak için cemaatler kuruyorlar. Daha dindar olacağız diye başlarındaki adama biat ediyorlar. Bu neyin dini olacak? Kur´an´a göre Allah´ın dini geçerli. İnsanların dediği din değil. Ama burada cemaatlerde okuyanlar şunu diyor, liderimiz bunu dedi, şunu dedi gibi. Oraya takılıp kalıyorsun. Onlara Tarikat değil, mektep demek lazım. Tarikatlar dini ön plana çıkarıp başlarındakileri kutsallaştırıyorlar. Peki, Allah´ın dinini ne yapacağız o zaman?
ÇAYKARA GÜNDEM: Hocam birazda memleketimiz olan Çaykarayı konuşalım. Bu kadar Bürokratı ve okumuşu olan bir ilçenin diğer ilçelere göre geri kalmışlığının nedeni sence nedir?
AKGÜL: Çaykara´nın okumuş ve eğitilmiş insanı çok. Her alanda her meslekte insanımız var. Din adına bir sürü müftülerimiz var, Bürokrasi adına en yüksek kademede insanları var. Üniversitelerde bir sürü profesör, doçent ve akademisyenlerimiz var. İşadamlarımız var. Yanı kısacası Türkiye´nin en çok okumuş, insanların bulunduğu yer Çaykara. Bunlar neden birlik ve beraberlik içinde değil? Bununda sebebi Particiliktir ve günlük politikalardır. Siyaset insanları sevk ve idare etmek ve yönetim sanatıdır. Ama siz günlük politikalar yaparsanız, Ahmet şu partiden, Mehmet şu partiden derseniz. O zaman bu insanlarla bir araya gelme konuşma şansı kalmıyor. Bunu sen dediğin zaman toplumu bölücülüğe sevk etmeye başlamış oluyorsun. Türkiye´de partiler toplumu maalesef diyorum bölüyor. İlmi siyasetle uğraşanlar insanlar siyasetçi olsun. Bizim gençliğimiz ne ile geçti. Beni millet nasıl tanıyor. Ben İlkokulu ve Ortaokulu burada okudum. Liseyi Erzurum da okudum. Şimdi neden Hikmet Akgül dediğiniz zaman benimle kim irtibat kuruyor. İslami zihniyeti olanlarla, ülkücü zihniyeti olanlar. Sol zihniyetli olanlar hiçbir şekilde yanıma gelmez. Diyalog kurmaz. Bizim gençliğimizin dönemini söylüyorum. Neden birbirimize etiketler yakıştırdık, gericidir, dindardır, üstelik o dediklerinden de hiçbir ilgim bile yok. Ama toplum kültürüne göre adamın kafasına bunu koymuşlar ya, sen şimdi bir sohbet esnasında yahu İslam diye bir din var diye başladığında sol zihniyetli olan gençler, hemen bu gericidir der. Muhafazakâr ne yapıyor, diğerleri için bu da komünisttir diyor. Milliyetçi olanları da faşist damgası yiyor. İşte Türkiye´nin durumu bu. O zaman bu insanlar hepsi demek ki İngilizlere ve onların istihbaratlarına çalışıyor demektir. 40 sene öğretim üyeliği yaptım. Sen bana uğramazsın. Hikmet Akgül´ün işi herkese sağlık hizmeti vermektir. Onun başka işi olmaz. Neden ayrılıyoruz; İngilizlerin politikası evrensel değerlere göre değil, milli değerlere göre siyaset yaptırdığı için oluyor. Herkesi birbirine düşürüyor. Aslında herkes bu ülkeyi korumak için var. Şimdi ne yapacağız. Herkesin Partisi olabilir. Ama bir araya geldiğimiz zaman hiç birimizin partisi olmaması lazım. Biz Çaykaralımıyız. İlçemizi nasıl geliştireceğimizi konuşacağız. Oy vereceğiniz zaman kime verecekseniz verin, ama Çaykarayı geliştireceksek bu birlikte katılacağımız paket bir program ister. Dolayısıyla burada siyaset olmaz. Biz bilimsel değerleri savunacağız. Biz o şekilde düşünüp çaykara için projeler üretirsek çok güzel işler yapılır. İnsanları siyaset dolayısıyla ayırmak İngiliz istihbaratına çalışmış oluyorsun demektir. Bu işi 1947 den beri yapıyoruz. Hala yapıyorlar. Bu işten vaz geçmemiz lazım. Bundan hiç kimsenin faydası olmaz. Biz hep birlikte kaybederiz. Çaykara´nın bürokrasisi çok olan bir yer. Neden peki bu bürokratlar Ankara´da sağcılar, sağ bürokrata, solcular sol bürokrata gider. Adamlar bizi bölmüşler. Biz zaten emperyalizmin oyununa gelmişiz zaten. Çaykaranın adamlarını seçersen bizim adamımız, bu bizim adamımız dedin mi sen zaten kandırılmışsın zaten kardeşim. Sen işe yaramazsın. Önce zihniyetini değiştir. Böyle bir şey yok.
Bürokratlar millete hizmet için oradadır. Sucudur, bucudurla ilgisi olmaması lazım. Bize hizmet edecekler. Milletvekillerini de oraya bizlere hizmet etsin diye gönderiyoruz. Tüm vatandaşa hizmet verecekler. Ayırım yapmayacaklar. Olaya böyle bakmamız lazım. Çaykara´nın insanı olaya maalesef böyle bakmıyor. Çok Politize olmuş. Bunu değiştirmemiz lazım. Nasıl değiştireceğiz? Halk eğitim salonunda en az orada herkesin olduğu bir toplantıda 10 defa konuşmamız lazım, konferans olarak. Bu felsefeyle Çaykaralı bilim adamları gelsinler hepimiz bunu anlatalım. Proje olarak bir defa tek yumruk gibi yapmamız lazım. Birileri bir şey yapmaya çalışıyor, yaparım diyor, diğeri gelir yıkar. Mesela burada becerikli biri çıkar, öbürü gelir onu yıkmaya çalışır. Her olaya ideoloji ile bakarsak hep yıkarız. Şu anda inan burada konuştuklarımızın çoğunu bu Çaykara´da kimse konuşmamıştır. Demek ki bilmeden birbirimize düşman oluyoruz. Böyle bir şey yok. Diğer bir konu ise kurumsallaşmaya geçmeden Çaykarayı geliştiremezsiniz. Kurumlaşma nasıl olacak. Bütün eğitim kurumlarınız tamam olacak. İlk önce ara eleman yetiştirmemiz lazım. Şimdi şurada bir inşaat yapacaksınız veya yol yapacaksınız yapacak elemanı nerden getiriyorsunuz? Diyarbakır veya başka yerden getiriyorsunuz. Bizim bir kere ara elemanımız yok kimse iş yapmıyor. Ben bile bu yaşta harç yaparak beton döküyorum. Herkes kendi memleketini imar etmek zorunda. Yabancı taşımakla olmaz. Nasıl Trabzonspor´u tükettiysek, idman ocağından Trabzonlu insanlar oynadığında şampiyon oldu. Yabancı adamları topladığımız için Trabzon bitti. Şimdi de bahaneler arıyoruz. Yok, o yönetici yok, bu yönetici işe yaramıyor diye.
ÇAYKARA GÜNDEM: Ülkemiz ara eleman yetiştirmede ne aşamada. Yeterince bu eğitimler veriliyor mu?
AKGÜL: Meslek adamları yetiştirecek insanlara yetiştirecek mekteplere ihtiyaç var. Kaç türlü meslek. Bu arada bunu da söyleyeyim Amerika´da 3500 çeşit meslek anlayışı var. Japonya´da 3000 bin çeşit meslek anlayışı var. Türkiye´de 500 çeşit meslek anlayışı var. Aradaki farkı düşünüp gelişmişliğin neresinde olduğumuzu daha iyi anlarsınız. Şu anda Çaykara´da lise seviyesi yetmez. Meslek Yüksekokuluna ihtiyaç var. Bunu mutlaka yapmamız lazım. Bu o kadar zor değil. Ben şu anda söylüyorum. Çaykara´da bize bir arsa verin biz gelelim burada bir Meslek yüksekokulu açalım. Ama vermezler. Neden vermezler? Ya politik olarak vermezsin, ya da parasal konularda anlaşamazsın. Çaykara bu konuda en kısa zamanda mutlaka bir arsa bulmak zorunda. Orman içinde de kurarsın. Demek istediğim şey şudur; Bu bizim bürokratlardan buralarda herkesin mesleğine göre bunları buraya çekip ferdi mesleğine göre iş yapmasını sağlamamız lazım. Ben sağlıkla mı uğraşıyorum. Bana sağlıkla ilgili bir iş yaptıracaksınız. Mühendise ona göre de iş yaptıracaksınız. Onlar bize o şekilde yardımcı olacak yoksa Ankara´da oturan bürokrat hiçbir iş yapamaz. İş üretemez. Çaykara´da o kadar işler yapılır ki; Burada her şey üretilir. Ama buradaki bürokrasiyi aşamadan olmaz. Çaykara bütün değerleriyle örgütlenecek ve siyasetçilere baskı yapacak. Bakın ben Tayyip Erdoğan´ı desteklemiş insanım. Ama bir gerçeği ifade edeyim onun döneminde eğitim bu ülkede bitmiştir.
ÇAYKARA GÜNDEM: Hocam özellikle Solaklı Vadisinde yapılan HES´lerle ilgili düşünceleriniz nedir?
AKGÜL: Ben HES´leri evrensel değerlere göre değerlendiririm. İhtiyaca göre değerlendirmem. HES dediğin şey enerji üretmek için kurulan bir birimdir. Bu sularla, rüzgârla ve güneşle de olur. Bunları yapmak gerekir. Âmâ bunları yaptığın zaman ne suda azalma olacak, ne ağaçta azalma olacak, ne de havada azalma olacak. Bunları yaparken asla doğayı bozmayacaksın. Doğa yanı yaratılışı bozmadan düzene sokmamız lazım. O zaman Solaklı Vadisinde kaç tane HES lazımsa doğayı bozmamak için en fazla 2 tane yaparsın. Bu HES´leri her kurum denetlemesi lazım. Suyun azalıp azalmamasını. Ağaçlar bozuldu mu, doğaya zarar verildi mi diye. Yavaş yavaş tabiatta bir denge bozukluğu olmaya başladı.
ÇAYKARA GÜNDEM: Son olarak ilçemizde ve Dünya´da yaşayan Çaykaralılara bir mesajınız var mı?
AKGÜL: Buradan tüm Çaykaralılara sesleniyorum; Bu yaptığımız röportajda Hikmet Akgül olarak değil, tarafsız bir normal insan olarak bilim adamının söylediklerini okusunlar. İdeolojik davranmadan değerlendirmeyi yapsınlar, sorgulasınlar. Bunu da Çaykara´dan başlatırsak çok şerefli bir iş yapmış oluruz. Bu vesile ile gerek Çaykara´da, gerekse Dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın tüm hemşerilerime selamlarımı iletiyorum.
ÇAYKARA GÜNDEM: Hocam bize zaman ayırdığınız için teşekkür ediyorum. Bundan sonraki çalışmalarınıza Çaykara Gündem Gazetesi ailesi olarak başarılar diliyoruz.
HABER RÖPORTAJ: Kemal ÇUMAN/Çaykara Gündem Gazetesi