Konuşma ve yazı yazma; insanlar arasındaki iletişimin sağlanması, duyguların ve düşüncelerin anlaşılması için yapılır. Yurttaşlarımızdan biri ya da birileri birliğimizin simgesi Türkçe dışındaki sözcükleri direnimle kullanarak konuşuyor, yazıyor, ete kemiğe büründürmeye çalışıyorsa; biliniz ki o kişi, sizlere bir şeyi anlatmak ya da sizinle anlaşmak istemiyor. Bir şeyleri sizden gizliyor; konuşarak, yazarak anlaşmamızı sağlayan dilin bel vermesini, düşmanı kardeş, kardeşi de düşman yapmak istiyor, unutma!
Arap ülkelerinden getirtilerek, saray ve medrese çevresinde konuşlandırılan sözüm ona bazı ?çelebiler?, bilgeliklerini, görgülerini, inceliklerini, olgunluklarını gösterecekleri, öğretecekleri yerde ne yazık ki arap milliyetçiliği yaptılar. Bunu da sarayın koruması altında Türk dilini aşırılıklarla kirleterek, horlayarak, iterek, kakarak yerli işbirlikçilerle yaptılar! Böylece Türk insanını yüzyıllar boyunca okuduğunu, yazdığını anlamaz bir duruma getirdiler, Türk dilini mengeneye koyup sıkıştırdıkça sıkıştırdılar. Nasıl mı? Buyurun:
Adeta Türk´ün doğumunu hakaret sayan bu anlak(zihniyet) iyeleri, anlama yetisini kendi yol göstericiliğine bağlayarak Türk dilini de düşman saymıştır. Arapça kapımını (İşgalini) sözcük düzeyinde bırakmayıp, dilbilgisi kuralları boyutuna yükseltmiştir, Şöyle ki:
Zabit sözcüğünün çoğulunu zabitler yapacağı yerde zabitan,
Mektep sözcüğünün çoğulunu mektepler yapacağı yerde makatip,
Kitap sözcüğünün çoğulunu kitaplar yapacağı yerde kütup Yapmıştır.
Anneye Farsça mader, babaya peder; oğula Arapça mahdum, kıza kerime;
?´gözümün nuru´´ yerine ?´ nur-i aynim´´, gözünüz aydın yerine ?´dideler Ruşen´´ ;Küçükçekmece yerine ?´Çekmece-i sagir´´, Büyükçekmece yerine ?´Çekmece-i Kebir´´ kullanarak güzel Türkçenin katilleri olmuşlardır.
Kutsal petiğimizin Rum Suresinin 22. Belgüsündeki buyruk, ortada elif gibi dururken; Arap´ı üstün soy(necip), Arapçayı da dillerin en kutsalı sayan bu anlak(zihniyet) iyeleri, üç dilin karması Osmanlıcayı öğretemeyince de:
Türk danişmenttir
Ne bilir bayramı
Lak lak içer ayranı? ya da ?Edrak-ı bi ıdrak´´ akılsız Türk deyip Türk´ü aşağılıyordu.
Bu anlak iyeleri, Türk insanına kendi dinini öğrenmek için Türk, Arap ve Fars edebiyat fakültelerini bitirmeyi mecbur duruma getirmişlerdir.
Bugün aynı anlak iyeleri, yüzyıllarca özlemini duyduğumuz tavan ile taban arasında sağlanan yazılı ve sözlü ?anlama ve anlatma? ortamını, aynı yol ve yöntemle; ateş altında tutmaktadırlar. Nasıl mı? Buyurun:
Türkçe ÖN GÖRÜŞME anlamında olan sözcüğün yerine, geçmiş dönem ile günümüz Osmanlıca sözlüklerinin hiçbirinde bulunmayan Arapça İSTİKŞAFİ sözcüğünü,
Türkçe karşılığı DEDİKODUCU olan sözcüğün yerine Arapça TEZVİRAT sözcüğünü,
Türkçe karşılığı ZİNCİRLEME OLARAK olan sözcüğün yerine Arapça MÜTESELSİLEN sözcüğünü,
Türkçe karşılığı öteki dünyaya göçme, ölüm olan sözcüğün yerine, artık kullanılmayan sözcükler sınıfında bulunan Arapça İRTİHAL sözcüğünü kullanmak, kullanmaya özendirmek Allah aşkına! ?Türk insanıyla anlaşmak için midir? Türk insanına bir şeyleri anlatmak için midir?? Yoksa Türk insanına farklı olduğunu, seçkin, etkin, ulaşılması güç bir insan olduğunu göstermek için midir? Yoksa arap ekinine öykünmek için midir?
Dilimizdeki bu Arapça sözcükleri kökenbilim olarak incelediğimizde şu gerçekle karşılaşırız:
Arapçadan geçen binlerce sözcük yetmemiş gibi, söz varlığımızda doğru söylenen ancak yanlış anlamda kullanılan Arapça sözcüklere dikkatinizi çekmek istiyorum:
ECEL sözcüğü Arapça: Boyun ağrısı, çekiştirme, çamur, tutuklama anlamında iken Türkçeye anlam değiştirerek: ?Yaşamın bitimi, ölüm,? olarak kullanılıyor! Ayrımında mısınız?
?ŞAFAK? sözcüğü Arapça: Günbatımı kızıllığı anlamında iken, Türkçeye tam zıttı yönde anlam değiştirilerek: ?gün açımı kızıllığı, gün doğumundan önceki alaca kızıllık? olarak kullanılıyor! Ayrımında mısınız?
?TEDBİR? sözcüğü Arapça: ?Arkaya bırakmak, geriye atmak, kıç yönünde itmek ve gerilemek? anlamında iken dilimize ?önlem? karşılığı olarak kullanılıyor! Ayrımında mısınız?
?EFKÂR? sözcüğü, Arapça düşünceler anlamında bir sözcük iken, Türk diline anlam değişikliğine uğrayarak ?kaygı, bir olay karşısında duyulan sıkıntı, darlık? olarak kullanılıyor! Ayrımında mısınız?
Dün bu sözcükleri dilimize yerleştirip, yerleştirdiği anlamıyla kullandırtmaya çalışan anlak ile bugün Türkçe karşılıklarını bilip de; bu Arapça sözcükleri hala özenle kullanan anlak iyeleri, Türk insanına, Türk ekinine değil, Arap insanına, Arap ekinine öykünmektedir.
Burada gerçek ereğin Türk insanının daha çok okumaz, daha çok anlamaz durumunu pekiştirmek, çaresiz ve kara bir ümitsizlikle hayat girdabında döndürmek değil de nedir? Böyle olmasaydı: Kutsal betiğimizi(Kur´an-ı), 1333 yılında her bir sözcüğün altına Arapça harflerini kullanarak Oğuz Türkçesiyle ve el yazısı ile yazıp çeviren Şirazlı Muhammed b. El-Hacc Devlet Şah´ın Türk İslam Medeniyetleri Müzesi´nde 73 numarada kayıtlı bu çalışması Türk insanından uzak tutulmazdı! Bu eser, Türk insanıyla zamanında buluşturulsaydı, zamanında okutulsaydı bugün, kafası beline düşmüş bu kadar dinci, Türkçe konuşmayı hakaret sayan, kendine düşman, Türkleri Araplaştırmak için çalışan, Türk kimliği ile dolaşıp; ?Bir Arap 50 Türk´e bedeldir? diyen bu kadar karaktersiz, bu kadar ahlaksız ve akıldışı fetvalar vere sözde din adamı ortaya çıkmazdı.
Yazılı ve sözlü olarak, bugün, tavandakinin dediğini ve yazdığını tabandaki; tabandakinin dediğini ve yazdığını tavandaki anlıyorsa; bunu, gizli Türk düşmanlığını ortadan kaldıran; dilim dilim olmuş dilimize güven getiren ?Harf Devrimine?, ?Dil Devrimine? ve bunların düşünce babası Gazi Mustafa Kemal Atatürk´e burçluyuz.
Türkçe söz varlığımızı çocuğumuz, türetilecek Türkçe sözcükleri de torunumuz gibi sevmedikçe yabancı dillerin kapımından, kurtulamayacağız.