Antalya Bilim Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Hemşehrimiz Prof.Dr.Necati Ağıralioğlu´nun kaleme aldığı ?DOĞU KARADENİZDE GEÇMİŞTEKİ SOSYAL VE EKONOMİK DURUM? adlı araştırma yazısını siz değerli okurlarımızla paylaşıyoruz.
DOĞU KARADENİZDE GEÇMİŞTEKİ SOSYAL VE EKONOMİK DURUM 1.GİRİŞ
Tarih boyunca Doğu Karadeniz Bölgesinin işlenebilir toprakları az olmasına rağmen ürün çeşitleri bol olan bir bölge olduğu için ticaret hayatı oldukça gelişmiştir. Bu gelişmede bölgenin uzun bir deniz kıyısının bulunması ve dolayısıyla denizyolu ile ulaşım imkânları etkili olmaktadır. Bu yazıda bölgenin geçmişteki sosyal ve ekonomik durumu ele alınmıştır. Ayrıca günümüz şartlarında bölgenin sosyal ve ekonomik durumu değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Doğu Karadeniz´de sosyal ve ekonominin tehditleri ve fırsatları nelerdir? Dünyada ve özellikle doğu Karadeniz bölgesinde bilhassa 1970 yılından itibaren çok önemli değişiklikler olmuştur. Bunlar şöyle sıralanabilir.
Bu konularda ülkemizde araştırmalar ve üniversitelerimizde tezler hazırlanmakta ve yayımlanmaktadır. Bu çalışmalardan sağlanan pratik bilgilerin topluma aktarılması ve toplum tarafından değerlendirilmesi faydalı olacaktır.
Bütün bu değişikliklerin fırsat ve tehditleri ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır. Önce bölgenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının geçmişteki durumu değerlendirilecektir. Bunun için başlangıçta 40 seyyah gözüyle görülen ve yazılarıyla bize aktarılan hususlar gözden geçirilecektir. Özellikle 19. Yüzyılda bölge adeta yabancıların akınına uğrar. Bu kaynaklarda bölgenin sosyal ve ekonomik yapısı hakkında önemli bilgiler yer almaktadır (Alşan ve Duran, 2017).Bu husus incelendikten sonra Trabzon´daki İngiliz Konsoloslarının 1830-1914 tarihleri arasında her yıl yazdıkları ticari raporlar değerlendirilecektir. Bu raporlar 3 cilt halinde 1636 sayfa olarak yayımlanmıştır (Şaşmaz, 2014). Böylece bölgedeki kaynakların yeniden değerlendirilmesi potansiyeli irdelenmek istenmektedir. Hedef yapılan bilimsel çalışmalardan toplumun faydalanabilmesi için onları pratik hale getirmeye katkı sağlamaktır.
Doğu Karadeniz Bölgesinde henüz yeterince arkeolojik çalışmalar başlamamış, başlamış olanlar ise tamamlanmamış olduğundan tarih öncesi devirlerden bölge insanları ve yerleşimleri ile ilgili bilgiler yeterli değildir. Ayrıca bölgedeki toprak kayması, sel gibi afetler eski yerleşim yerlerinin varlığına zarar verebilmiştir. Öte yandan bölgede bina yapımında ve ev eşyalarında yaygın olarak kullanılan ahşap malzemeler, taş gibi çağlara karşı çok dayanıklı olmadıklarından, tarihi kalıntılardaki bu eşyalar günümüze gelememiştir.. Bir de Karadeniz´in seviyesindeki değişmeler kesin bilinmediğinden kıyılardaki tarihi kalıntılar henüz tam belirlenememiştir.
Bölge, M.Ö.5000 yılından sonra yerleşime açılmıştır. Bugünkü arkeolojik bilgiye göre en eski yerleşimler Samsun- Tekkeköy Mağarası ve Samsun İkiztepe´dir. Bu yerleşimlerdeki insanların meyvecilik, avcılıkla beslendikleri ve bazı dokumalar yaptıkları bilinmektedir.
Bölgenin Milattan Önceki (M.Ö.) tarihi şöyle özetlenebilir: Bölgenin ilk insanlarının Kafkaslardan gelen ?Gaşkalar? olduğu mahalli kazılarda bulunan eşyalardan anlaşılmaktadır. Gaşkalar daha sonra Hitit egemenliğine girerek yok oldular. Hititler de M.Ö.1200 yıllarında Frigler denilen denizci kavimleri tarafından yıkılmıştır. Anadolu´da Frig egemenliğinden sonra, özellikle Doğu Karadeniz kıyı şeridinde Kimmerlerin tarih sahnesine çıktığı görülmektedir. Bu bölgeyi ele geçiren Kimmerler, kıyı şeridindeki bazı şehirleri tahrip ettiler; ancak Lidya Kralı Giges Kimmerleri yendikten sonra, Ege sahilinin denizci milletlerinden Miletliler bu bölgeye gelmişlerdir. Bu sırada Anadolu hâkimiyeti yüzünden Lidya Kralı Krezüs ile Pers (İran) İmparatoru Kurus, M.Ö. 546 yılında savaşmışlar, Pers imparatoru savaşı kazanınca bölge Perslerin idaresine geçmiş, bu hâkimiyet Makedonya Kralı Büyük İskender´in M.Ö. 334 yılındaki doğu seferine kadar devam etmiştir. Büyük İskender´in M.Ö. 323 yılında ölümü üzerine, bölge Büyük İskender´in komutanları idaresinde kaldı. Daha sonra, Pers asilzadelerinden Mitridat, M.Ö.255 yıllarında Orta Karadeniz´de Pont Krallığı (Deniz Krallığı) adıyla bir devlet kurmuştur. Pont Krallığı ile Roma İmparatorluğu arasında uzun süren savaşlar sonucu, bölge M.Ö.63-M.S.395 yılları arasında Roma İmparatorluğunun hâkimiyetine girmiştir.
Tarihte ticaret çoğunlukla deniz yolu ile yapıldığı için limanlar ekonominin temel altyapı görevini görmüştür. Doğu Karadeniz kıyısında tekne ve gemi barınma yeri uygun olan yerlerde ve iç kısımlarla bağlantı sağlanan vadilerde dere ağızlarına yakın yerlerde yerleşimler kurulmuş ve bunlar zamanla bölgenin orta büyüklükte kasaba ve şehirleri olmuştur. Bunların en önemlisi hem Anadolu ile bağlantı sağlayan hem de İran transit yüklerinin ulaştığı Trabzon Limanını bulunduğu Trabzon ?dur. Bu özelliğinden dolayı Trabzon uzun bir süre bölgenin eyalet (vilayet) merkezi olmuştur. İran´a ulaşım için Trabzon, Gümüşhane ve Erzurum karayolu bölgede önemli bir görev üstleniyordu. Tarihte orta büyüklükte limanı olan şehirler ise Samsun, Ordu, Giresun ve Rize´dir. Daha sonra, bunlar Cumhuriyet döneminde il yapılmışlardır. Ayrıca daha küçük çaplı Ünye, Fatsa, Tirebolu, Akçaabat ve Hopa limanları da eskiden beri kullanılmıştır. Karadeniz sahil şehirleri ile Tokat gibi iç Anadolu şehirleri arasında zayıf da olsa bir ulaşım sistemleri vardı.
Milattan Önce (M.Ö.) 400 yıllarından 1919 yılına kadar Trabzon´a gelen pek çok yabancı bölgeyi tanıtırken önemli bir kısmı yazılarında bölgenin ekonomik kaynaklarından da bahsetmiştir (Alşan ve Duran, 2017). 40 seyyahın gözüyle ortaya konan bazı sosyal ve ekonomik hususlar tarih sırasıyla aşağıda özetleniştir.
MÖ 400, KSENOPHON (Bir savaş muhabiri, Anabasis adlı kitabından): Manisa, Salihli´den yola çıktığını yazıyor. Yenik bir ordunun geri dönüşünde komutan olmuş. Bu yolculuk sırasında ordu on binlerden sekiz binlere kadar düşmüş. ?Sağ kalabilen askerlerimle Karadeniz kıyılarına ulaştık. Ve bir kısmımız Trabzon´dan, bir kısmımız Ereğli´den bindiğimiz gemilerle İstanbul´a vardık?.
Bölge ile ilgili ilk kayıt olmasına rağmen, Doğu Karadeniz Bölgesi hakkında kayda değer bir bilgi vermiyor.
MS 20, STRABON (Geographika kitabının yazarı): Trabzon bölgesinin adı Kolhis´tir. Trabzon ve çevresinde kıyıya yakın yaşayanlara Khalybes denir. Bunlar Halizonlar, İskitler, Alazonlar ve Amazonlar gibi değişik adlarla anılan halktır. Bunlar avcılıkla geçinirler ve genellikle palamut avlarlar. Ayrıca yunus balığı avlar ve bunun yağını çıkarırlar. Trabzon´un üst yüksek yerlerinde ise Tibaranlar, Makronlar ve Khladiler yaşar. Bu halklar ise vahşi hayvan eti ve cevizle beslenir. Çoğu ağaçlarda yaşar veya ağaçlara eklenmiş seyyar ahşap kulelerde barınırlar.
Bölge halkının sahillerde palamut ve iç kısımlarda ceviz ile beslendiği bilgisi dikkat çekmektedir.
MS 130, ARRIANUS (Tarihçi ve filizof):Kendisi Kapadokya Valiliğine atanmış ve bu görevi sırasında Trabzon´a gitmiş. Halkın Paganizme (çok tanrılı inanışa) bağlı olduğunu ve şehirde birkaç tanrı heykeli bulunduğunu belirtmiştir.
Roma İmparatorluğunun etkisi ile halkın çok tanrılı bir inanışa girdiği anlaşılmaktadır.
MS 554, PROCOPIUS: Görevim o dönemde adı Trapezus olan geniş bölgenin yüksek kesimlerinde yaşayan Tzanileri tanımak ve askeri konseyimize gerekli bilgileri temin etmekti. Tzanika olarak adlandırılan bu bölgede yaşayanlar asırlarca da Sanni adıyla anılan Tzanilerdir. Bu halklar yaylacılık ve eşkıyalıkla geçinmektedirler. Tzaniler kadim zamandan beri her hangi bir hükümdara bağlı olmayan bağımsız bir halk olarak yaşamışlardır. Tzaniler eski çağlarda bağımsız bir hayat sürmüşler, ama şimdi İmparator Justinianos´un saltanatı sırasında, General Tzittas´ın komutanlığındaki bir Roma ordusu tarafından bozguna uğratılmışlardır ve hepsi kısa sürede mücadeleden vazgeçerek boyun eğdiler. ? Ve onlar hemen Tanrıya itaat ederek Hristiyanlığı da kabul ettiler. MS 527´de Bizans İmparatoru olan Justinianos´us un saltanatı ile birlikte yerli halk asimile olmuştur. İmparator Justiniaous aşağıdaki çalışmaları yaptı: Tzanika ulaşılması zor bir memleketti. Özellikle de atlılar için bu kesinlikle mümkün değildi. Zira belirtmiş olduğum gibi, her taraf uçurumlarla çevrili ve Tzanilerin komşuları ile ilişki kurmaları mümkün olmuyordu. Ve yabanıl avcılar misali kendi aralarında izole bir hayat sürüyorlardı. Bu durumu değiştirmek için imparatorun emri ile ormanlarda ağaçlar kesilerek yollar açıldı v engebeli yerler düzeltilerek atların ilerleyebilmesi için uygun hale getirildi. Daha sonra Skhamalinihi adıyla bilinen bir yerde onlar için kilise inşa ettirdi. Bunun için memleketi her tarafında kaleler inşa etti. .Roma ordusunun bu güçlü garnizonlarında onlara (yerlilere) görevler vererek diğer toplumlarla ilişki kurmalarını kolaylaştırdı.
Roma Ordusu bölgenin iç kısım halkıyla savaşmış, onları yenmiş ve onları Hristiyan yapmıştır.
1545, JOSAPHAT BARBARO: Trabzon bölgesinin her yerinde bolca şarap yaparlar. Trabzon ormanları Apulia cevizi türünden cevizlerle doludur. Burada oldukça iyi meyveler yetişir.
Ürün olarak şarap, ceviz ve meyvelerden söz edilmiştir.
1597, ÂSİK MEHMET CELEBİ: Şehirde Lazgilerden başka Çerkezler, Megriler (Mengreller), Abazalar, Gürcüler ve sair ecnebiler de vardır. Bir diğer kavim Çepnilerdir...Bahçelerde kiraz armudu, bey armudu, güllabi armudu, Sinop elması, mergel üzümü, parmak üzümü, Frenk üzümü, patlıcan inciri, turuncu ve narı dillere destandır. Kuru yemiş özeldir. Komar ve Zifin çiçeklerinden toplanan delice bal vardır. Bir de keten ve kenevir bitkilerin çiçeklerinden arılar bal toplar. Mezgit, kalkan balıkları ve istiridye vardır. Trabzon halkı hamsinin müptelasıdır.
Çeşitli armut ve üzüm türlerinden ve incir, narenciye ve nardan övgü ile bahsedilmekte, keten ve kenevir yanında, mezgit, kalkan ve hamsi üzerinde durulmaktadır.
1640, EVLİYÂ CELEBÎ: Yeryüzünde Trabzon kuyumcuları gibi usta kuyumcular yoktur. Buranın kirazları, armutları ve üzümleri de gayet nefis olur. Bir de patlıcan inciri denilen bir çeşit incir vardır. Limonu, turuncu, narı, zeytini her tarafta meşhurdur. Yedi türlü zeytini olur. Trabzon hurması da denilen hurmayı fırında kurutup çeşitli illere gönderirler. Bu hurma iki-üç çekirdekli ve çok lezzetli olur. Levrek, kefal, uskumru, tekir ve bilhassa hamsi balığı meşhurdur. Ayrıca üzüm, karayemiş, zeytin ve Trabzon hurması da meşhurdur.
Dünya çapında kuyumculuk yapıldığından, kiraz, armut ve üzümlerin nefasetinden, limon, narenciye, nar ve zeytinin şöhretinden, levrek, kefal, uskumru, tekir ve bilhassa hamsi balığı tanınırlığından söz eder.
1732, KATİB CELEBÎ: Trabzon tarihine yakışır bir eyalet merkezidir. Burada ceviz, fındık, iğde gibi çeşitli yemişler vardır? Asma üzümleri, kirazı, bey armudu, güllabi armudu, Sinop elması, taze yeşil delko üzümü, patlıcan inciri, Trabzon´a mahsus karayemiş denilen bir meyvesi vardır? Ayrıca denizde mezgit ve kalkan ile hamsi avlanır.
Eserinde, ceviz, fındık ve iğdeden, üzüm, armut, patlıcan inciri, karayemiş yetiştirildiğinden, mezgit, kalkan ve hamsi balıklarının avlandığından bahseder.
1803, PIERRE JARÔME DUPRE (Fransa devleti görevlisi): Trabzon´daki asıl görevim, özellikle Karadeniz´in kuzeydoğusu, Gürcistan, Erzurum, Kars ve İran´daki gelişmeleri takip etmektir. Bu vilayet bilhassa orman kaynakları, yün, ceviz, zırnık, küçük ve büyükbaş hayvan derisi bakımından zengindir. Diğer bir önemli konu ise, şehrin İran ve Hindistan ile yapılacak olan ticaretteki stratejik konumudur. Öte yandan Karadeniz´in kuzey kıyılarındaki Odesa ve Taganrog´ın da önemli hububat merkezleri olmaları itibarıyla bu güzergahın Fransız gemilerine önemli bir iş kapısı aralayacağını ve Orleans´ta üretilen kasket gibi bazı ürünlerin de Trabzon limanına taşınabileceğini öngörüyorum. Şehirde endüstriyel bir nitelik taşıyan iki iş kolu olarak, İstanbul´da da büyük bir pazarı olan keten bezi üretimine ve büyük oranda ihraç edilen bakır işletmeciliğine değinmek isterim. Bunun dışında yerel tüketime zar zor yeten yağ ve mısıra karşın, beyaz fasulye, ceviz ve diğer meyveler de kayda değer bir şekilde İstanbul ve Kırım tarafına ihraç edilir. Nüfus az olduğundan Trabzon´u bir şehir olarak görmek yerine bir bölgenin başşehri veya atan kalbi olarak görmek gerekir. Fakat buna karşı, üzüntü vericidir ki Trabzon´da küçük gemiler için bile hiçbir liman (port) yoktur. Trabzon şehri ve limanı; Halep, Bağdat, Diyarbakır, Erzurum, İran, Gürcistan ve bazen Hindistan´dan gelip İstanbul´a, Kırım´a hatta daha da ileri giderek Leonberg ve Danıska´ya yöneltilen ticaret malları için de bir depo ve transit görevi yükleniyor. Ancak bu çağda, bu avantajına rağmen ticaret hacmi çok düşüktür.1806-1812 Osmanlı Rus savaşı sırasında Rum halkının bir bölümünün iç barışı bozulduğundan bunlar şehri ve genel olarak Karadeniz sahillerini terk etti. Ayrıca şehir birisi Haziran 1807´de, biri de Ekim 1810 da olmak üzere iki defa Rus gemilerinin saldırısına uğradı. 1810 saldırısında Türkleri alevlendiren diğer bir ilginç bilgi ise çıkarmada yer alanlar arasında Trabzonlu Rumların da olmasıydı. (Sargana Burnuna çıkarma). Trabzon bölgesi devlet tarafından savunmasız bırakılmıştı. Denilebilir ki bütün iç ve dış olaylar, şehirde çok büyük bir bunalımın doğmasına da sebep oldu. Maalesef şehrin içine düştüğü bu sefalet, bulaşıcı hastalıkları da beraberinde getirdi. 1811´ de başlamış olan veba 1813´e kadar devam etmişti. Öyle ki Sinop´tan Gürcistan´a kadar tüm kıyı, Gürcistan ve Mengreliyaya kadar hastalığın pençesine düştü. Bu hastalık kısa zamanda bütün sahilden iç kısımlarda Erzurum´a ve Ahıska´ya kadar yayıldı. Salgında 1811´de Trabzon´da Ağustos ayında günlük ölüm ortalaması zaman zaman 200´e ulaştı. Fakat bu ortalama Eylül 1811´de 40-60 a kadar düştü. Şehirde iki yılda yaklaşık 2500 kişinin öldüğü tahmin edilmektedir. Bütün bölgede ise Samsun- Gürcistan hattında yaklaşık 250000 kişi ölmüştü. Görebildiğim kadarıyla hastalık daha çok Müslüman halkı ve şehirlerde konuşlandırılmış olan askerleri vuruyordu. Hatta Karadeniz kıyılarındaki, Giresun gibi bazı şehirler de boşalmıştı. 1813 kışı çok sert olmuş, limon ve portakallar donmuştu. Trabzon halkı büyük bir zahire kıtlığı çekmiş olsa da bu sert soğuklar sayesinde veba mikrobunun ve salgınının gücü büyük ölçüde azalmıştır.
Bölgenin orman kaynakları, yün, ceviz, zırnık ve hayvan derisi bakımından zengin olduğunu, şehrin stratejik konumunu, şehrin keten bezi üreticiliği ve bakır işletmeciliği gibi iki sanayi kolu bulunduğunu, liman eksikliğini, 1806-1812 Osmanlı- Rus Harbinin iç barışı bozduğunu ve sefalet getirdiğini, harbin ve sefaletin etkisi ile meydana gelen bulaşıcı hastalıkların bölgede 250000 kişinin ölümüne sebep olduğunu ifade eder.
1818, JOHN MACDONALD KINNEIR (Eski diplomat ve albay): Trabzon bağrında Türkler, Rumlar, Yahudiler, Ermeniler Gürcüler, Mingrelliler, Çerkezler ve Tatarlardan oluşan 15000 kişiyi barındırmaktadır. Liman, Trabzon´un şah damarıdır. Limanda, arpa, keten, şarap gibi yükler ihraç edilir.. İç bölgelerde üretilen ipek, pamuklu dokumalar da ihraç edilir. İstanbul´a kenevir, bez, ip, balık ağları, tütün, balmumu, bazı madenler gönderilir. İstanbul´dan şeker, kahve, yünlü kumaşlar gelir. Kırım ve Mengrelya´dan mısır, tuz ve demir gelir.
Şehirde çeşitli milletlerden 15000 kişinin yaşadığını, limanın şehrin şah damarı olduğunu, limandan arpa, keten ve şarap yükleri ihraç edildiğini, İstanbul´a ayrıca kenevir, bez, ip, balık ağları tütün, balmumu ve bazı madenlerin gönderildiğini yazar. İstanbul´dan ise şeker, kahve, yünlü kumaşlar geldiğini, ayrıca Kırım ve Mengrelya´dan mısır, tuz ve demir geldiğini belirtir (Şekil 1).Şekil 1 Trabzon Limanı
1819, MİNAS BİJİSKYAN (Trabzon´da doğmuş bir Ermeni Papaz): Liman, Ksenofon´dan çok daha eski tarihlerde yapılmış. Cenevizliler 8. ve 9. yüzyıl içinde Anadolu´da sahillere yerleşerek o devirde Kale Parkı yapmışlar (Ganita). Trabzon limanı her zaman bir ticaret merkezi olmuştur. Karayolu ile Halep, Şam, Bağdat ve Hindistan kenevir ticaretinin yapıldığı yerlerdir. Ayrıca kenevirin yanında İstanbul ve Rusya´ya şarap, üzüm, tütün ve fındık sevk edilir.
Limanın ticaretin merkezi olduğunu, Halep, Şam, Bağdat, Hindistan´a kenevir, ayrıca İstanbul ve Rusya´ya kenevir yanında şarap, üzüm, tütün ve fındık sevk edildiğini belirtir. Ayrıca 1817 - 1818 yılında tüm Karadeniz sahillerini baştan sona gezen bu Ermeni Papaz, Seyahatname´sinde; Ünye Süleyman Paşa Sarayı için "Paşa´nın konağı muhteşem bir binadır." demektedir. (Bakınız Şekil 2).
1826, JEAN-MARIE BEUSCHER: Şehri mahalle mahalle tanıtır ve nüfusunu 24000 tahmin eder. Trabzon toprakları çok verimlidir. Üzüm, zeytin, portakal, limon ve çok güzel meyveler, sebzeler, tütün, fındık, buğday yetişir. Burada Türkiye buğdayı ve ayrıca kenevir yetiştirilir. Kırlar, özellikle deniz kenarları genellikle iyi işlenir. Burada çok sayıda hayvan vardır. Deniz, verimlilik konusunda kara ile yarış yapar. Önemli, miktarda kalkan, ringa ve hamsi balığı vardır ve bütün bunlar yıl boyunca tüketilmek üzere tuzlanır. Trabzon, Asya´nın en önemli ve tüccar kentidir. Karadeniz´deki ticaret 20 gemiye sahiptir. Her yıl 7-8 kervan Halep´ten kumaşlar getirir ve karşılığında da iplik ve bez götürür. Eskiden, yani İranlıların İzmir´de ticaretleri için bir pazar bulmalarından önce, İran´dan buraya çok sayıda kervan zengin mallarla gelir ve buradan İstanbul´a giderdi. Trabzon´un ihracattaki malları fındık, bakır, balmumu, şimşir kerestesi, bez, iplik ve tütündür. İthalatta ise tuz, yağ, sabun, moka kahvesi, kemer ve türbanlar, Avrupa şalı, çiçekle bezeli renkli ince bezler, Abbasi (kaba çarşaf), tüfek, tabanca namluları, Rusya kürkü, Anapa derisi, Rusya buğdayı, rom, şeker, kırmızı ve diğer renklerde yünlü kumaş ve sair ince yünlü kumaşlar alırlar. Bunlardan önemli olanlar çok satıldıkları Erzurum´a gönderilir. Trabzon ise bu malların hem kullanıcısı hem de aracısıdır. Denebilir ki Yunanlıların devriminden ve İran´a karşı savaştan önce, Trabzon´da kapitalistler vardı. Bugün ise ticaret canlılığını kaybetti ve burada artık sefaletten başka bir şey yok. Kadınlar evlerine çekilerek yaşarlar. Ev işleri ile ve dokumayla uğraşırlar, bez dokurlar. Erkekler pazara giderek alışveriş yaptıktan sonra işlerine giderler. Güneş batıncaya kadar çalışırlar. Trabzon´un erkekleri güçlü, sert ve sağlamdırlar. Burada tehlikeli hastalık yoktur. Ama hastalık olduğunda ölüm kaçınılmazdır. Çükü kentte doktor yoktur. Ve ilaç elde etmek çok zordur. Göz hastalığı, dizanteri, ishal, ateş ve mide rahatsızlıkları sık görülür.
Trabzon´ dan ihraç edilen fındık, bakır, balmumu, şimşir kerestesi, bez, iplik ve tütündür. İthalatta ise tuz, yağ, sabun, moka kahvesi, kemer ve türban ihraç edildiğini; bölgeye, Avrupa şalı, çiçekle bezeli renkli ince bezler, kaba çarşaf kumaşı, tüfek, tabanca namluları, Rusya kürkü, Anapa derisi, Rusya buğdayı, rom, şeker, kırmızı ve diğer renklerde yünlü kumaş ve sair ince yünlü kumaşlar ithal edildiğini belirtir. Ayrıca şehirde hiç doktor olmadığını bahseder. Ailemizde anlatılan bir hikâyeye göre, 1908 yılında ölen babamın babasının babası ömrünün sonlarına doğru Trabzon´da bir Rum doktora gitmiş ve böbrek filmini çektirmiştir.
1833, ELI SMITH (Amerikalı Protestan ve Misyoner): Trabzon´un Güney Karadeniz limanları arasında Avrupalı gemiler tarafından ziyaret edilen tek liman olduğunu belirtir. Gemiler İstanbul tuzunun yanında İran Pazarı için mallar taşırlar.
Avrupa gemilerinin geldiği tek liman olan Trabzon´a İstanbul´dan tuz geldiğini yazar.
1834, VICTOR FONTANIER: Şehrin nüfusu 300 Katolik, 600 Ermeni, 3000 Rum ve 20200 Müslüman olmak üzere toplam 24.000 kadardır. Trabzon iklimi sağlıklıdır ve söylediğim gibi çok ılımandır. Çok az mesafede yer alan dağlar az miktarda da olsa her türlü mahsulün yetişmesini sağlar. Trabzon halkı ziraatta çok iyi değildir. Elde ettikleri ürünler doğanın ürünüdür. Mısır, fasulye ve bakır yanında keten ve kenevirin de bu bölgede yetişir.
Mısırın, fasulyenin çok bol olduğunu, bakır, keten ve kenevir yetiştirildiğini yazar.
1836, WILLIAM JOHN HAMILTON (Jeolog ve coğrafyacı olan diplomat olarak görevlendirilmiş): 1836 yılında Trabzon transit ticaretinin yükselişe geçtiğini İngiliz pamuklularına İran´dan, Diyarbakır ve Arapkir´den büyük talebin olduğunu yazar. Ayrıca mısır, fasulye ve bakırın yanında keten ve kenevirin de bu bölgede yetiştiğini belirtir Bu arada Ünye´deki Haznedarzade Süleyman Paşa Sarayından bahseder
Trabzon´un transit ticarette yükselişe geçtiğini belirtir; mısır, fasulye ve bakır yanında bölgede keten ve kenevir yetiştirildiğini yazar. Ayrıca Ünye´deki Haznedarzade Süleyman Paşa Sarayından bahseder (Şekil 2).Şekil 2Haznedarzade Süleeyman Paşa Sarayı ve Surları, Ünye
Süleyman Paşa Sarayı: Ünye´de 1808 yılında Hazinedarzade Süleyman Paşa tarafından yaptırılan saray Karadeniz´deki ayan konaklarının en görkemlilerinden biridir. Canikli Ali Paşa´nın ardından uzun dönem Karadeniz´e hükmeden Hazinedar ailesinin konağı olan bu yapı aynı zamanda hükümet binası olarak kullanılmıştır (Ünye Kent Gazetesi, 2018).
1850´den sonra çıkan yangınlar nedeniyle kullanılamaz hale gelmiş ve nihayetinde yıkılmıştır. Süleyman Paşa Sarayı hakkında ilk ve en önemli bilgiyi Fransız ressam Jules Laurens´ten (1825-1901) öğreniyoruz. Laurens, 1847´de İstanbul´a gelir. Sanat arayışına uygun düşen, Xavier Hommaire de Hell (1812-1848) tarafından organize edilen gezilere katılır. Gezi sonrası notlarını ve çizimlerini Le Voyage de Jules Laurens en Turquie adlı eserde toplar.
Laurens´in 20 Haziran 1847´de Anadolu Kavağı´nda başlayan yolculuğu, Ereğli, Filyos Çayı, Amasra, Sinop, Gerze, Samsun, Çarşamba, Ünye, Fatsa (Bolaman), Giresun, Tirebolu ve Trabzon´u kapsar. Üç ay süren bu yolculuk 24 Ağustos 1847´de sona Erer. Ressam Laurens Ünye hakkında notlar tutmuş, Ünye Kalesi´nin ve Hazinedar Sarayı´nın görüntüsünü resimlemiştir. Laurens´in Paris Güzel Sanatlar Akademisi´nin duvarını süsleyen tabloları sayesinde bugün, 160 yıl önce yanan Süleyman Paşa Sarayı hakkında ayrıntılı bilgi edinmekteyiz. Laurens´in Süleyman Paşa Sarayı tablolarında düştüğü tarih 14 ve 16 Ağustos 1847 yıllarına aittir.
Mimar Sedad Hakkı Eldem (1908-1988), Laurens´in eserlerini inceleyerek Türk Evi Plan Tipleri (Eldem, 1968) adlı eserinde Süleyman Paşa Sarayı´nın özelliklerine değinir: ?Ünye Hazinedaroğlu Konağı: Karadeniz Bölgesindeki âyan konaklarından en büyük ve en görkemlilerinden biridir. Deniz kenarında, yaklaşık 5-6 metre yüksekliğinde bir set üzerinde yapılmış konak üç katlı ?U? biçiminde bir ana yapıyla, avludaki bir divanhaneden oluşmaktadır (Eldem, 1968).
Bazı kaynaklarda Süleyman Paşa Sarayı´nın Kırım Hanlarının ahşap sarayları örnek alınarak yapıldığı ileri sürülür. Dünyanın dört bir yanından gelen ustalar aylar süren bir çalışma sonrası bu konağı inşa etmişlerdir. Konağın müştemilatı zamanla zenginleşmiş, benzeri ancak saraylarda görülen devasa bir yapıya dönüşmüştür.
138 Metre uzunluğunda 4-8 metre yüksekliğinde surların üzerine kurulan konak, Karadeniz´de dönemin en görkemli yapısıdır. Bütün ihtişamıyla çevreye nam salmış ve Paşa Saray´ı olarak anılmaya başlamıştır. Bu ihtişamlı yapı, diğer paşa konakları gibi aynı zamanda hükümet binasıdır. Haziresinde bir çok yapı yer alır. Hükümet arşiv ve hizmet daireleri, cami, hamam ve imarethane vasfını taşıyacak ölçekte mutfakları, misafirhaneleri bulunur. Laurens, sarayın dıştan ve avlu´dan görünüşünü çizmiş ve bazı ayrıntıları kaleme almıştır (Batur, 1998). Fransız Ressam Laurens dışında, aynı dönemde saraya misafir olmuş bir gezgin-yazar olan Franz von Werner ya da Murad Efendi´nin Türkiye Manzaraları adlı eserinden saray hakkında bilgiler edinmekteyiz.
Kısacası bu saray Osmanlı Döneminin İstanbul dışındaki eserler içinde en muhteşem sanat eseri olarak anılmaktadır. Bu eser bölgenin ve yaptıranın sosyal ve ekonomik yönünü yani maddi gücünü, medeniyet seviyesini ve sanat gücünü göstermektedir.
1842, KARL KOCH (Alman Botanikçi Profesör): Konu ilgili kayda değer bir bilgi yoktur.
Buraya ?yabancı sevmeyen deniz? (Pondos Euksenios) adı konduğundan bahseder.
1842, WILLIAM FRANCIS AINSWORTH (Yazar, coğrafyacı ve jeolog): Konu ilgili kayda değer bir bilgi yoktur.
Şehrin nüfusunu 25000 tahmin etmiş ve kendisi şehirde karantinaya alınmıştır.
1846, JOSEPH WOLFF (Yahudi iken sonra Hristiyanlığa geçmiş): Konu ilgili kayda değer bir bilgi yoktur.
?Toplumsal denge özellikle Trabzon gibi bazı kentlerde biz gayrimüslimlerin lehinde değişmektedir.? Der.
1847, PERUNAK FERUHAN BEY: Ana dili Ermenice olan ve Sultan Abdülmecit tarafından ir heyetle bölgeye gönderilmiştir.
Bölge hakkında kayda değer bilgi aktarmaz.
1851, FREDERICK WALPOLE: İhraç edilen mallar arasında ilk sırayı tütün, fındık, deri ve fasulye almaktadır. Ayrıca keten ve kenevir bu bölgede yetiştiğini, bölgenin bal yönünden oldukça zengin olduğunu, mısır ve arpanın ise Trabzon Paşasının ayni vergisi olarak İstanbul´a gönderileceğini düşünüyorum. Trabzon´dan ihraç edilen başlıca İran malları ise tömbeki, ipek, halı ve şaldır.
İhraç edilen mallar arasında ilk sırayı tütün, fındık, deri ve fasulye aldığını keten ve kenevir bu bölgede yetiştiğini yazar
1853, A. D. MORDMANN (Alman seyyah ve Araştırmacı): Rusya, Tiflis üzerinden yeni bir yol yapımına başlamıştır. Kırım savaşının Erzurum yol yapım çalışmalarını durdurduğunu üzülerek belirtmek isterim.
Bölge hakkında kayda değer bilgi aktarmaz.
1853, AUSTEN HENRY LAYARD (İngiliz yazar ve diplomat): Trabzon- Erzurum yolunun ulaştırma önünden ilk sistemli ve düzenli çalışmalar olarak Nafia (Bayındırlık) Naziri İsmail Paşanın 1850 yılında Trabzon´ gelmesi ile başlamıştır.. Özellikle buharlı gemi seferlerinin tesis edilmesinin daha önce görülmeyen bir hareketliliği beraberinde getirdiğini ve imparatorluğun uzak eyaletlerindeki halkın artık başkent ile bağlantı kurduğunu, bu yolla ticaretin gelişebileceğini belirtmek isterim.
Buharlı gemi seferlerinin bölgeye sistemli tesis edildiğini ve Trabzon-Erzurum yolu inşaatına sistemli başladığını belirtir
1854, ROBERT CURZON (İngiliz bilim adamı ve siyasetçi): Osmanlılar 1840´ların başlarında, Karadeniz´deki deniz taşımacılığı üzerindeki tekelini kaybetmişlerdir. Yabancı gemilerin sayılarında böyle bir artış yaşanmasına rağmen, yine de bu artış gelen ve giden malların transferi için ihtiyacı karşılamaktan uzaktı. 1842´ye gelindiğinde Avusturya gemilerinin iş yükü ve sayıları daha da artıyordu. Özellikle İngilizlerin elinde olan Trabzon- İran ticaretinin yavaş yavaş yabancı tacirlerinin eline geçtiğini söyleyebilirim.
Bölgedeki deniz ticaretinde Osmanlıların yerine yabancılar hakim olmaya başlamışlar.
1856, HUMPHRY SANDWITH: İngiliz Krallığına bağlı olarak Kırım Savaşına katılmış. Doğrusu, Trabzon´da İmparator Hadrianus (MS24 Ocak 76- 10 Temmuz 138) zamanından beri bir liman yoktur.
Konu ile ilgili dikkate değer bilgi bulunmamıştır.
1860, BARON JULIUS VON MINUTOLI: Bize söylenene göre burada 30.000 şanslı insan yaşamaktadır.
Konu ile ilgili dikkate değer bilgi bulunmamıştır.
1869, THÉOPHILE DEYROLLE: Şehrin nüfusu 40000 dolayında. Bence ?efendi?nin değişmesi (Rusya), Rumların zararlarına olacaktır.
Bölgedeki Rumların, Rusların yönetimini istediğini yazar.
1871, HENRY C. BARKLEY (İngiliz seyyah ve mühendis): Eskiden Ön Asya´ya giden bütün yollar Trabzon´dan geçerdi. Fakat son yıllarda İran ticaretinin büyük bölümü Hoy ve Erivan üzerinden Tiflis´e yöneldiği için ticaret azalmıştır. Ayrıca bu rota değişikliğinden başka 1877-78 Osmanlı Rus Harbi sonunda Batum´un Rusya´ya bırakılması. Ruslara ve İran´a ekonomik bakımdan üstünlük sağlamıştır. Öte yandan 1869 yılında Süveyş Kanalını açılması da ticaretin önemli bir kısmının Basra-Bağdat- Kermanşah- Tahran yoluna kaymasına sebep olmuştur.
Bölge ticaretinde Rusların ve İranlıların üstünlük sağladığını ayrıca Süveyş Kanalının açılması ile bölge ticaretinin eksen değiştirdiğini belirtir.
1871, JAMES BRYCE: Trabzon´da el sanatları oldukça gelişmiş faaliyetlerdendir. Özellikle kuyumculuk ve gümüş işçiliği oldukça etkileyicidir. Fakat 19. Yüzyılın ikinci yarısından sonra kuyumculuk eski önemini kaybetmiştir.
Trabzon´da kuyumculuk ve gümüş işçiliğinin etkileyci olduğunu yazar.
1874 ŞAKİR SEVKET:
Kitap´ta konu ile ilgili dikkate değer bir husus bulunamamıştır.
1889, GABRIEL BONVALOT: Trabzonluların yanından çok iyi izlenimlerle ayrıldık. Onlar girişimci, zevk sahibi insanlardı. Ancak şimdilik büyük bir servet yapacak ortamı bulamamışlardı.
Trabzonluların girişimci ve zevk sahibi insanlar olduğunu, ancak henüz büyük bir servet yapacak ortamı bulamadıklarını dile getirir.
1906, FRANZ CUMONT-EUGÉNE CUMONT: Şehir MS 62 yılında Romalıların eline geçti. Böylece Şehirde Paganizm (çok tanrılı din) etkili olmaya başladı. Paganizmden önce bölgede İran´ın güneş tanrısı inancı hakimdi. Bu İran Mithraizmiydi. (İran´ın Zerdüşt Mithrası). Paganizmden önce Boztepe´nin adı Mithra tepesiydi. MS 124 yılında şehri denetleyen İmparator Hadrian, gemilerin demirlemesini sağlamak için (molozda) bir dalgakıran yaptırdı. MS 257 de Gotların istilasına uğradı.
Bölgenin MS 62 yılında Romalıların eline geçtiğini, ondan önce bölgede İran dini olarak bilinen Zerdüştlük hakim olduğunu, Romalılar döneminde Pganizm (çok tanrılı) inanışın yayıldığını, Roma İmparatorluğu Hristiyanlığı kabul edince bölgenin sahil kesimlerinin de Hristiyanlaşmaya başladığını belirtir.
1919, AHMET REFİK ( Rus işgalinden sonra, 1918 Nisan ayında Trabzon´dan notlar): Aylarca Moskof istilası altında kalan Trabzon? Trabzon yaralanmış, Trabzon perişan, Trabzon manen ve maddeten bir viranelik? Kurtulan pek az bina var? Her şey, her köşe, her ev, her sokak, her türbe tahrip edildi? Hiçbir evde ahşap bırakılmamış, camiler elim bir halde?İskele yanındaki mezarlık dümdüz edilmiş?. Çarşı ıssız ve karanlık, mağazalar bomboş, Bazılarının kilitleri kırılmış. Kasaları süngülerle parçalanmış Her köşede elem ve haydutluk var. Her yer harap? Özetle Rus istilasından sonra Trabzon´da sefaletten ve harabeden başka bir şey görülmüyor. Caddelerde hatta kapı önlerinde at ölüleri var.
Yorumsuz. Çünkü şehirde her şey bitmiş.
Seyyahların yazdığı tarihi belgeler ışığında bölgenin sosyal ve ekonomik gelişmişliği hakkında şu sonuçlara varılabilir.
Milattan sonra 1. Yüzyılda, bölge halkının sahillerde palamut ve iç kısımlarda ceviz ile beslendiği bilgisi dikkat çekmektedir.
MS 62´de bölge Romalılar tarafından işgal edilir. Böylece Romalıların inanışı Paganizm (çok tanrılı İnanış) bölgeye girer. Ondan önce bölge halkının Zerdüşt inancında olan olduğu ve güneşi kutsal saydığı bilinmektedir. Roma İmparatorluğu, MS 325 yılında Hristiyanlığı benimsemiş ve 380 yılında Hristiyanlığı resmi din olarak kabul etmiştir. Bu tarihten sonra bölgede Hristiyanlık yayılmaya başlar. İç kısımlarda ise MS 500´lerde Roma Ordusu ile yapılan harplerde halk yenilince, Hristiyanlığa döndürülmeye zorlanır.
MS 1500´lerde bölgede ürün olarak şarap, ceviz ve meyve yetiştirildiğinden söz edilmiştir.
MS 1600´lerde bölgedeki çeşitli armut ve üzüm türlerinden, kiraz, incir, narenciye ve nardan övgü ile bahsedilmekte, zeytin, keten ve kenevir yanında, levrek, kefal,, tekir, mezgit, kalkan ve hamsi avlanması üzerinde durulmaktadır. Ayrıca bölgede, dünya çapında kuyumculuk yapıldığından söz edilmektedir.
1700´lerde, ceviz, fındık ve iğdeden, üzüm, armut, patlıcan inciri, karayemiş yetiştirildiğinden ve mezgit, kalkan ve hamsi balıklarının avlandığından bahsedilir.
1800´lerde, Bölgenin orman kaynakları, yün, ceviz, şarap ve hayvan derisi bakımından zengin olduğu, şehrin stratejik konumu, şehrin keten bezi üreticiliği ve bakır işletmeciliği gibi iki sanayi kolu bulunduğu üzerinde durulur. Liman eksikliği ve önemi, 1806-1812 Osmanlı- Rus Harbinin iç barışı bozduğu ve sefalet getirdiği, harbin ve sefaletin etkisi ile meydana gelen bulaşıcı hastalıkların bölgede 250000 kişinin ölümüne sebep olduğu, bölgede hiç hekim olmadığı vurgulanır. Ayrıca şehirde çeşitli milletlerden 15000 kişinin yaşadığı, limanın şehrin şah damarı olduğu, limandan arpa, keten ve şarap yükleri ihraç edildiği, İstanbul´a ayrıca kenevir, bez, ip, balık ağları tütün, balmumu ve bazı madenlerin gönderildiği belirtilir. O dönemde Ünye´de yapılan Haznedarzade Süleyman Paşa Sarayının Osmanlı Döneminin İstanbul dışındaki en muhteşem eseri olduğu, bölgenin sosyal ve ekonomik seviyesinin yüksekliğini gösterdiği ifade edilir.
Bu değerlendirmelerden aşağıdaki sonuçlar çıkarılabilir.
1. Fındık ve ceviz bölgede yetişen önemli kabuklu ürünlerdir. Günümüzde ceviz yetiştiriciliği teşvik edilebilir.
2. Çay 1935´den sonra Türkiye´de yaygınlaşmaya başlamıştır ve bugün bölgenin önemli gelir kaynağıdır. Bununla birlikte dünya çay üretiminde öne geçebilmesi için kalitesi ve üretimi teşvik edilmelidir.
3. Bölgede iyi potansiyeli olan denizcilik, deniz ürünleri ve balıkçılık geliştirilmelidir. Dünya ile yarışabilir deniz yatırımları için güçlü mali kaynak ve gelişmiş teknolojiler gerekir.
4. Bilindiği gibi tütün Osmanlı Devleti´nin en önemli gelir kalemlerinden birini teşkil etmekteydi. Düyun-ı Umumiye İdaresinin faaliyete geçmesiyle tütün devlet kontrolünden çıkmıştı. İşletme hakkını alan Fransız Reji (Rejie) Şirketi, Trabzon ve Samsun´da birer tütün fabrikası açmıştı (Şekil 3) . Tütün üreticiliği Reji Şirketi tarafından teşvik edilmiş, halk tarlalarını tütün yetiştiriciliğine çevirmişti. Bazı bölgelerde diğer ürün üretimleri terkedilerek tütün tek tarım ürünü haline gelmişti. Şekil 3 Reji Şirketinin Samsun Tütün Depoları, Sigara Fabrikası ve Reji İskelesi- I. Dünya Savaşı yıllarında (1915)
5. Bölgede mevcut olan deri işletmeciliği önemli bir sanayi kolu olarak geçmişte hizmet vermişti. Trabzon´daki Tabakhane Köprüsü yakınındaki bu imalattan dolayı bu ismi almıştır. Ancak, hayvancılık zayıfladığı için deri ticareti ve sanayii bölgede kolay geliştirilemez.
6. Bölgedeki en önemli ürünlerden biri fasulyedir. Halk taze fasulyenin turşusunu kurarak 12 ay kullanmaktadır. Bölgede iyi yetişme imkânı olan fasulye yetiştiriciliği teşvik edilebilir. Çünkü fasulyenin tazesinin ve kurusunun ticari değeri devamlı olacaktır.
7. Bölgenin iyi yetişebilen diğer önemli bir ürünü kenevirdir. Kenevir üretimi kısıtlamaları kaldırılmalı ve kenevire bağlı her türlü sanayinin kurulması bölgede teşvik edilmelidir. Bölgede Trabzon kumaşı ve Rize bezi eskiden meşhurdu.
8. Bölgede dut yetiştirme potansiyeli çok yüksektir. Geçmişte bütün bölgede mevcut olan ipek böcekçiliği ve ipekçilik sanayisi yeniden canlandırılmalıdır. Trabzon´da 1923 yılında belediye başkanı seçilen meşhur Kazzazzade Hüseyin Efendi´nin Soyadı Kazaz´dır. Kazaz ipek üreten demektir.
9. Bölgede yağışlar bol olduğu için bölgenin orman yetiştirme potansiyeli diğer bölgelere göre çok yüksektir. Orman yetiştiriciliği, kerestecilik ve orman ürünleri sanayisi bölgede yeniden canlandırılmalıdır.
10. Bölgede her mevsim yağış yağdığı için sulama ihtiyacı olmayan yaş meyve ve sebze yetiştiriciliği geliştirilmelidir. Eskiden ulaşım uzun sürdüğü için yaş meyve ve sebzeler uzağa satılamaz, sadece evde tüketilmek üzere yetiştirilirdi. Bugün ulaşım kolaylığının artması ve hızlanması yanında bütün dünyada şehir nüfusları artmış, yaş meyve ve sebze satın alma potansiyeli yükselmiştir. Bazı yörelerde yılda birkaç ürün almak için seracılık denenebilir.
11. Bölgede mısır yetiştiriciliği geçmişte önemliydi. Çünkü kır kesimindeki tahıl ihtiyacı ve hayvancılık açısından hayati bir değeri vardı. Bugün bu iki hususta da şartlar değiştiği için mısır yerine diğer ürünler, mesela sebzeler tercih edilebilir.
12. Bölgede iyi yetişeceği yakın zamanda ortaya çıkarılan kivi gibi ürünlerin yaygınlaşması teşvik edilmelidir.
13. Bölgedeki kara ve denizlerdeki yeraltı kaynakları (madenler ve petrol gibi) yeniden değerlendirilmelidir.
14. Bölgede 1100 metreden yüksekte bulunan platolardaki (yaylalar) araziler, iklim değişikliği, makine kullanımı ve tohum geliştirilmesi dikkate alınarak yeniden değerlendirilmelidir.
15. Bölgede bol bulunan ve gittikçe stratejik bir madde halini alan tatlı su kaynakları dünya ölçeğinde değerlendirilmedir. Orta Doğu ülkelerinde satılan su şişelerinin çoğu Yunanistan, İtalya ve Fransa´dan ithal edilmektedir.
Bütün bunlar için devlette ve özel sektörde yeni yapılaşmalara gidilmeli, kooperatifçilik gibi ortak girişimler yapılması yönlendirilmelidir. Her yıl boş kalan ve kullanılmayan arazilerin kullanıma açılması için yakın arazileri ortak kiralama veya hazine arazilerini kiraya verme gibi çareler üretilmelidir.
KAYNAKLAR
Alşan, H. ve Duran, Z. (2017),Trabzon Seyahatnamesi, Heyamola Yayınları.
Balık, İ., (2018). Türkiye´nin Deniz Yetki Alanları ve Kıyıdaş Ülkelerle Yetki Alanı Anlaşmazlıkları, Kent Akademisi, 11 (33), Issue 1, s. 86-98, 2018.
Balık, İ. (2019). Karadeniz´e kıyısı bulunan ülkelerin Karadeniz´deki balıkçılık yetki alanları ve balıkçılık faaliyetleri. Acta Aquatica Turcica, 15(2), 117-125, 2019.
Batur, E., (1998), Editor, Jules Laurens´ın Türkiye Yolculuğu, Yapı Kredi Yay., İstanbul, s. 154.
Bay, A., (2007),Trabzon Eyaletinde Mütegallibe Hareketleri ve Âyanlık (1750 -1850), Doktora Tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı , Erzurum.
Eldem, S.H., (1968), Türk Evi Plan Tipleri, İTÜ Mim. Fak. Yay. İstanbul.
Gümrükçü, H., Demirkılınç, S., Şimşek, A. ve İlbuğa, T., (2017), Küresel Bakışla Kutup Çağı, Farklı Disiplinler Çok Yönlü Perspektifler, Efil Yayınevi.
Şaşmaz M., (2014), İngiliz Belgelerine Göre Trabzon Vilayeti Ticari Raporları 1830-1914 Cilt 1, S.:1- 540 ; Cilt 2, Sayfa :541-1092,Cilt 3, Sayfa:1093-1636, Türk Tarih Kurumu. ?Trade Reports of the Trebizond Provience on British Documnents, 1930-1914?
Şen, Ö.L., Bozkurt, D. , Göktürk, O.M., Dündar, B., ve Altürk, B., (2012), Türkiye´de İklim Değişikliği ve Olası Etkileri, Sabancı Üniversitesi, İstanbul Politikaları Merkezi,1-9 s., Dergipark..
Topuz, H., XIX. Yüzyılda Osmanlı Limanlarından Gerçekleşen Ticaret Hacmi ve Dış Ticaretine Yönelik Bir Analiz (1878?1913), Süleyman Demirel Üniversitesi ,İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü, Isparta, S. 114-128.
Usta, V., (2013), Trabzon´dan Söz Eden Seyahatnameler Hakkında Bir Değerlendirme (MÖ 400 - MS 1937), Türk Yurdu, Haziran 2013 - Yıl 102 - Sayı 310..
Ünye Kent Gazetesi, (2018), Kültür Yolu Projesi Kapsamında Paşabahçe ve Saray Hamamı, 13 Mart 2018.