İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Hidrolik Ana Bilim Başkanı öğretim üyesi Çaykaralı hemşerimiz Prof. Dr. Necati Ağıralioğlu Tarihi geçmişi olan ve o dönemde herkesin bir anısı alan "YAYLAYA GÖÇ" adlı makalesini siz değerli okurlarımızla paylaşıyoruz.
Eğridere Köyünde bulunan mahallemiz (Cami Civarı Mahallesi) deniz seviyesinden yaklaşık 800 metre yüksekte (Şekil 1). Yine yaz başı geldi (Ağıralioğlu, 2002). Tarih galiba Nisan 1954. Etraftaki bütün vadilerde aşağıdan yukarıya doğru birer hafta ara ile emir verilmiş gibi ağaçlar çiçek açtı. Erik, elma, armut, ayva gibi bazı türlerin beyaz, pembe, çiçekleri yerlere dökülmeye başladı. Fındıklıklarda yapraklar gölge yapacak kadar büyüdü. Çimenlerde mor menekşeler çoktan soldu, yerlerine sarı ve beyaz papatyalar hâkim. Bellenmeyen tarlaları lahana ve sarı şalgam çiçekleri sardı. Ekilen yerlerde mısır fidanları topraktan yeni fışkırıyor. Bazı yerlere sebze tohumları yeni ekilmiş. Her taraf çiçek, taze ot ve toprak kokuyor. Yarlarda otlar taptaze. Dikenler, güller ve diğer bütün bitkiler bu yılın filizlerini vermeye başladı. Her taraftan kurbağa sesleri yükseliyor. Her yerde bir canlılık, nisan bereketi ve bir bahar heyecanı var. Havalar zaman zaman serin olsa da, gün geçtikçe güneş kendini daha fazla hissettiriyor (Şekil 2). Şekil 1 Eğridere Köyü
Mahallelerden daha yukarıda bulunan ormanlarda kestane, kızılağaç ve gürgen ağaçlarının yaprak açması uzaktan fark ediliyor. Farklı tonlardaki ağaçların yeşilliği, ağaç sınırı olan 2000 metreye kadar her tarafı kapladı. Dağlardaki kar yığınları giderek küçülüyor. Kapıdan pencereden bakanlar ve özellikle hane büyükleri dağlardaki bu değişimi gün be gün seyrediyor.
Şekil 2 Bizim Mahalle
1200-1400 metre rakımlarındaki komlarda da çayırların çimenleri yeşerdiği için aileler Mayısın ilk haftasında hayvanlarını buralara çıkardı. Kom evleri çimenlikler ortasında genellikle dağınık yerleştirilmiş iki katlı, küçük binalar. Önce küçükbaş, arkasından büyük baş hayvanlar komlara çıktı. Gündüzleri otlatılan hayvanlar, akşam kom evlerinin alt katına yerleştirilir. Sahipleri gece bazen kom evlerinde kalıyor, bazen de köye iniyor. Çoğunlukla bu mevsimde mezirelerdeki (mezra) ormanlardan kışa tedarik için odun kesilip sırtta köye taşınmaktadır. Etraftaki karlar eridiği ve dolayısıyla da yayla yolları açıldığı için bir kısım insanlar yayla evinde ortaya çıkan onarımları yapmakla meşgul.
Komlardaki ağaç dalları üzerinde, dam altlarında güvercin, serçe gibi kuş yuvalarını görmek mümkün. Bir kısmı henüz yumurta halinde, bir kısmı daha uçamamış, diğerleri çoktan yuvadan ayrılmış. Çalı diplerindeki yuvalarından sıçrayan tavşan yavruları artık büyümüş ve her tehlikeden kendilerini koruyacak hale gelmişler. Dallarda sabahtan akşama kadar durmadan öten kuku kuşları, herkese şarkılarını dinlettiriyor. Yollarda en çok ıhlamur kokusu ile, sarı çiçekli yoğun çifin (sarı orman gülü) kokusu hâkim. Uzaklardan bile fark edilen mor ve beyaz renkli orman gülleri mevsimin dekorunu tamamlıyor. Çayırlarda kuzu, oğlak, buzağı sesleri çocuk seslerine karışıyor. Hele akşam annelerinden ayrılan rengârenk kuzuların sabah anneleri sağıldıktan sonra sürüye salıverilmelerinde ortaya çıkan koyun kuzu melemeleri ve koşuşmaları, gerçekten çimenlikler ortasında seyretmeye değer bir cümbüş.
Köy okulları çoktan tatil oldu.Biz çocuklar genellikle baba annelerimizle komlarda kalıyor ve çimenlerde yuvarlanıp oynayarak günlerimizi geçiriyor, taze ve temiz çimenlerde otlayan hayvanların taze sütleri ile besleniyoruz.
Yaylaya göç vakti yaklaştı. Evlerdeki genç hanımlar yaklaşık bir hafta önce yaylaya yük götürdüler. Genellikle yaylada kalacakların kullanacakları undan oluşan bu yüklerin taşınması için 6-10 kişilik bir grup oluşturulur. Bu yıl da grup oluşturulmuş ve herkes 30-35 kilogram yükünü hazırlayarak dağlardan bir gün gidip ikinci gün dönecek şekilde işlerini planlamış. Son birkaç yıl bu yük taşıma dönemi ramazan ayına rastladığı için yolculuk daha ağır şartlarda geçiyor. Üstelik dağlarda, kürtük denen kar yığınları ile kar, dolu fırtınaları ve tipi tehlikeleri mevcut. Yükler yaylaya götürülüp geri dönülmüş. Bu arada bayram gelip geçti.
Şimdi göç günü belirlenecek. Salı günü Çaykara pazarına giden hane büyükleri, cumartesi yaylaya hareket edileceğini kararlaştırdılar. Hazırlıklar hızlandı. Bir yandan yaz sonunda biçilecek olan çayırların taşları temizlenirken gübreleri seriliyor, öbür yandan götürülecek gaz, tuz, şeker, kibrit gibi maddeler hazırlanıyor.
Son olarak giyim eşyaları, kap çanak ve azık denkleri yerleştirildi. Bazı evlerin yük taşıtmak için atı var. Fakat taşınacak yükler fazla olduğu için bunlar da yeterli değil. Her fert taşıyabileceği kadar yükü sırtında yaylaya taşımak zorunda.
Biz çocuklarda heyecan hat safhada. Bir yandan yaylaya çıkacağımız için seviniyor, öbür yandan yolculuk için endişe duyuyoruz. Acaba iki gün boyunca kervanla yürüyebilecek miyiz? Çünkü bizim akrabanın yaylası çok uzak. Onun için son bir iki gün çimenler üzerinde daha çok koşarak yürüme antrenmanı yapıyoruz. Kolay değil, 40-45 kilometrelik yol bir iki ay önce doğmuş buzağıların yürüme hızı ile iki günde yürünecek.
Nihayet Mayıs sonu, ya da Haziran başı o Cumartesi geldi. Kuşluk vakti, altı hanelik akraba göçü Kukula Suyunun en yüksek düzlüğü olan Hekim Suyundan başlıyor (Şekil 3). Her evde 9-10 kişilik nüfus var. Evlenip evlerinden ayrılan kızlar da göçleri uğurlamaya geldi. En son tavukların ayakları bağlanıp sepetlere konuldu. Kargaşa hâkim. Anneler, babalar, gelinler, kızlar ve çocuklar bu kervanın demirbaş elemanları.
Şekil 3 Kukula Suyu
Hareket başlıyor. Her evden birkaç kişi köyde kalacak. Onlar mahzun bir şekilde kervanı uğurluyor. Son mesajlar, uzaktan birbirine seslenmeler işitiliyor. Hayvanlar bağrışıyor. Her ev 10-15 adet büyük baş hayvanını önüne katmaya çalışıyor. İnekler birbirlerini itip bayırlardan yuvarlanmasın diye, her ev ineklerin yüksekteki düzlüklere kadar ayrı götürmek zorunda. Bunun için sahibi Kınalı´sına, Turuncu´ suna, Aynalı´ sına ana yola gelsin diye sesleniyor. Kırat ile Alat yüklerini almış olarak çoktan yola dizildi. Bütün aileler koyun ve keçi sürülerini birleştirdi.
Farklı ailelerin sürüleri hemen birbirleri ile uyum sağladı. Kervan Karahasan Düzü´ ne yaklaşırken, Bayırdaki koyun ve keçi sürüleri ana yola katılıyor. Daha önce bütün çıngırak ve ziller şenlik havası versin diye gençler tarafından sürüdeki güçlü hayvanların boyunlarına bağlanmış. Pirinçten yapılmış büyük ziller yanında teneke - bakır karışımı 200 dirhemlik, okkalık Hober denen çıngıraklar güçlü hayvanlara taşıttırılıyor. Bunların sesi sanki yeri göğü inletiyor..
Çoban köpekleri birkaç aile koyunlarının birleştirilmesi ile oluşan sürünün büyümesinden sanki memnun gibi kuyrukları dik sürünün yanında yürüyor ve zaman zaman havlıyor. İşte bizim Toros; yanında da Sarı var; Pamuk biraz ötede..
Herkesi bir heyecan sardı. Sanki her canlıyı coşturmak istercesine ev gençlerinden oluşan çobanlar arada sırada kavalları ile uzun havalar çalıyor. Gençlerin büyüklere içten saygısı her an hissediliyor. İşte bir örnek, saygısızlık olmasın diye büyüklerinden 60-70 metre ileriye geçen veya geriye kalan genç kızlar ve delikanlılar türkü söyleyip arada bir naralar atıyorlar. Kuzu, koyun, keçi melemeleri bu seslere karışıyor. Bu şenlik ve sesler en çok biz çocukları sevindiriyor.
Yaylalara gidip gelmekte olan diğer insanlar, dağ köylerinden yollarda olanlar, çayır ve ormanlarında çalışanlar, katır ve atlarla yük taşıyan katırcılar, kısaca herkes,
?Ağralılar göç ediyor?
diyerek bu şenliği yakından ve uzaktan seyrediyor..
Amcaların başlarında sarı ağbaniler. Gelinler, gelinlik kızlar, büyük anneler çocuklar kırmızılı, pembeli, beyazlı ve siyahlı en güzel bayramlıklarını giymiş gidiyorlar. Kadın, erkek herkes diz kapağı altına kadar çıkan beyaz yün çorap giymiş. Hepsi el ve ev dokuması olan bu çoraplarda çeşitli desenler var. Hanımlarınkilerde ayrıca kırmızı, pembe veya yeşil nakışlar işlenmiş. Renkli önlük ve Acem şalı kuşak bu giyim- kuşamın vazgeçilmez iki unsuru..
Çayırlık bölge geçilip mera olan Pirvana sırtlarına varıldı. Bu sırtlar Çaykara vadisinin doğusunda kuzey-güney doğrultusunda uzanıp ve Çambaşı ile Eğridere köylerinin sınırını oluşturur. Sırtların iki tarafında 10-20 kilometre görüş mesafeli engin vadiler, hatta 30 kilometre uzaktaki deniz seyretmeye değer güzellikte. Solaklı Vadisinin karşı yakasında Sultan Murat düzlüklerinde, Sıçanoba, Eğisu gibi yaylalar çok uzaklardan seyredilebiliyor. Beddualı Orman ve onun en yüksek tepesine konan ve vadinin her tarafından görünen uçak yönlendirme kulesi arkada kaldı..
Nihayet ikindiye doğru Yassı Taşlar geçildi ve birinci günün hedefi gözüktü. Karşıda Yanmışkök tepeleri ile Yeşilalan ve Taşören yaylaları geniş çayır bahçeleri ve sıralı evleri ile uzaktan güzel birer yazlık yerine benziyor. Mezirelere 3-4 saat yürüme mesafesindeki Eğridere Yaylasına yaklaşılıyor Şekil 4). Şekil 4 Eğridere Yaylası
Yaylada bulunan halk, evlerinin önüne çıkarak karşıdaki yamaçtan yaklaşmakta olan bu kervanı ve şenliği seyrediyor. Sevinç içinde:
?Geliyorlar? sesleri.
Herkes kendi akrabası olan bir eve misafir olacak. Bizi Hatice Hala (anneannem) bekliyor ve ağırlıyor..
Evlere yerleştikten sonra gençler oradaki gençleri de alarak yerleşim merkezi dışındaki düzlüklerde ara kesme oyunu oynamaya çıkıyorlar. Bu oyun hava kararana kadar devam ediyor.
Gece ise, 15 yaşın üstündeki kız ve erkek gençler, büyükleri rahatsız etmeyecek şekilde bir yayla evinde toplanıp eğleniyor, horon oynuyor ve yorgunluklarını atıyor. Burada konaklayıp o gece dinleniliyor.
Ertesi gün, havanın ağarmasından yaklaşık bir saat kadar önce yeniden yola çıkılıyor. Kervan, 2300 metre yükseklikteki bu yayladan, hava iyi olsa bile şiddetli ayaz altında gaz feneri ve çıraların aydınlığında, arkada kalanlara hüzün bırakarak yine zil, çıngırak, hayvan ve insan sesleri ve şenlik havası ile ayrılıyor..
Yol kenarındaki büyük taşlar ve karanlık şekiller biz çocukları ürkütüyor. Kurt Dağı, Cadı Yayığı Düzü ve Su Kuyusu geçildi. İşte sağda Malakampoz (Düzceler) Yaylası göründü (Şekil 4). Sabahın ayazında güneş önce üzerinde yürüdüğümüz dağlara doğuyor. Bütün hayvanlar yaylaya çıkışı önceden sezmiş gibi en son menzile doğru aheste aheste yol alıyor.. Şekil 5 Malakampoz Yaylası
Güneş yükselirken yaklaşık 2400 metre yüksekliğindeki sırtlar üzerinden yürüyerek Geriki Yayla seyredilerek, Dört Kardeş Düzü geçilmiş oldu.
Yol güzergâhı bölgenin en yüksek sırtları üzerindeki yer yer birbirine paralel patikalardan geçiyor. Bazen patikalar tamamıyla yok olmuş, onların yerini yol izi dahi olmayan çimenler almış durumda..
Büyükler yürürken kümeler halinde sohbet ederek sanki yorgunluklarını unutmaya çalışıyorlar. Gençler devamlı şakalaşıyor ve gülüşüyorlar. Nereden bulurlar bu kadar gülecek konuları? Bunlar hiç yorulmaz mı?
Çocuklar ise yolculuğun bitmesini sabırsızlıkla bekliyor. Çünkü çelimsiz bacakları az da olsa yorulmaya başladı.
Sarıkaya Yaylası geçildikten sonra, Çayıroba Yaylasında biraz mola verilecek (Şekil 6)..
?Karaçomak yamaçları karlıdır, büyükbaş hayvanlar yuvarlanabilir? endişesi ile bir kısım insanlar ineklerle dağ sırtlarını dolaşıyor.
Diğerleri ile birlikte biz çocuklar, alt yoldan gidecek ve bir yamaçtan gürül gürül akan Bağıran Suyundan susuzluğumuzu gidereceğiz. Biraz sonra Kanlı Yataklar göründü. Rus İşgali sırasında, bizim gönüllülerin savunma için kazdığı siperlerin izleri hala duruyor. Zaten burada çıkan çatışmada çok kan aktığı için o düzlüklere bu ad verilmiş. Şekil 6 Çayıroba (Yente) Yayla Düzü ve 2 sis kütlesi arasında görülen Kanlı Yataklar
Bu güzergâhın manzarası çok güzel. Yaklaşık 1000 metre yukarıdan sanki kuş bakışı Uzungöl görünüyor (Şekil 7). Gölün derin kısımları mavi, yukarıda kalan sığ kısımları yeşil renkli. Bunun sebebini o zaman merak ederdim. Sonradan öğrendiğime göre sığ kısımlarında gür otlar büyümüş ve su seviyesini geçmiş olduğu için bu kısım yeşil görünüyor..Burada bir patika dışında hiçbir geçit yeri olmayan vahşi uçurumlar geçiliyor..
Şekil 7 Uzungöl´ün yüksekten görünüşü
Kaço Sırtı aşılarak aşağıya, vadiye doğru iniş başladı. Derindere Ormanı´na gelince bir pınar başında mola verildi. Her ev azığını çıkarıp yemeğini yedi, tertemiz soğuk suyunu içti, namazını kıldı, duasını yaptı. Çoluk çocuk hepimiz biraz dinlenirken hayvanlar da otu gür otlaklardan otlayıp karınlarını doyurdu. Menzile varana kadar bugün yola devam edilecek..
Yeniden yola koyulma. Devamlı yokuş aşağı inilerek Eşek Sırtı ve Frenk Sırtı aşıldı. Artık vadinin en büyük suyu olan Solaklı Deresi´ne inildi. Bundan sonra devamlı yokuş çıkılacak.
Solaklı Deresinin bir kolu olan Arpaözü Deresi geçildi. Ana dere yanında gidiş yönüne göre sol yakada bir müddet yürüdükten sonra bir köprüden sağ yakaya geçildi. Karşıdan bakınca Aşağı Mahalle görülüyor (Şekil 8). Dağlardaki karların erime mevsimi olduğu için dere azgın ve bembeyaz köpüklü akıyor. Daha önceki yıllar korkuluğu olmayan bu köprüden düşen koyun veya danaları, düşme anından sonra bir daha gören olmamış. Haldizen Deresi o kadar gür, hızlı ve vahşi akıyor.. Şekil 8 Haldizen Deresi ve Aşağı Mahalle
Dere boyunca Aşağı Köprü, Canlı Ormanı ve Silanlo´yu geçip giderek yükseliyoruz. Burada büyüklerden öndeki gençlere talimat gönderildi:
Büyük çıngırakları hayvanların boynundan indirin. Çünkü Demirkapı Köyü ileri geleni Halamızın oğlu Ömer Turan bir ay önce vefat etti. Saygısızlık olmasın?.
Hemen gençler öne geçip sürüyü durdurdular. Bütün gür sesli zilleri ve çıngırakları hayvanların boynundan çıkarıp bir sepete koydular. Cemiyetin insanları birbirine ne kadar saygılı ve anlayışlı. Paskallar´dan ve köyün hizasından, kervan o şekilde geçti (Şekil 9). Şekil 9 Mayıs ayında Paskallar´dan karlı ve sisli dağların görüntüsü
Daha yukarıda karların erimesinden suları taşan Mal Köprüsü geçilerek yeniden sol yakaya geçildi (Şekil 10). Demirkapı Köyü karşısındaki düzlüklere yorgun, argın varıldı. Burada her sene olduğu gibi dinlenmek üzere yürüyüşe mola verildi. Köylüler evlerinin balkonlarına çıkıp gelen kervanı karşıdan seyrediyor. Herkes endam ve elbisesinden akraba ve dostunu tanımaya çalışıyor. Birbirleriyle konuşuyorlar:
?Ağralılar geldi, dağlar şenlendi?. Şekil 10 Mal Köprüsü ve Demirkapı Köyü
İşte Zühre Bibi, evinin avlusuna oturmuş kervanı seyrediyor. Herhalde,? Dayımın oğulları geldi? diye seviniyordur. Ancak yemyeşil çayırların ortasından gür ve taşarak akan Haldizen Deresinin bütün vadiyi dolduran uğultusu yüzünden uzaktaki konuşmalar tam anlaşılmıyor..
Bütün gün yük altında yorgunluktan bitkin, nihayet Holhonlar geçilip yükseğe doğru çıkılıyor (Şekil 11). Yukarı çıktıkça karlı dağların, yalçın kayaların haşmeti daha fazla ortaya çıkıyor. Dinlenme ihtiyacı ve etraftaki eşsiz manzarayı temaşa isteği sık sık mola vermeyi gerektiriyor.. Şekil 11 Holhonlar ve uzaktan Büyükyayla
Nihayet ikindi üzeri 2400 metre yükseklikteki Büyükyayla´ya ulaşılıyor. Yayla, Demirkapı Köyü arazisi sınırları içinde olup İlçenin güney-doğusunda, en uçta yer alır ve Güneyinde Bayburt, Doğusunda Rize-Ikizdere (Anzer) vardır. Yaylanın arazi sınırları ise Kaçkar Dağlarının Kuzey- Batı yamaçlarında olup Doğu Karadeniz Dağları zirvelerine kadar uzanır..Yaylanın Güneyinde Batır Dağı yer alır (Şeki 12). Şekil 12 Büyükyayla güneyinde Batır Dağı
Sekiz ay boyunca kar ve rüzgârdan başka in-cin uğramayan bu arazi, yeni yaratılmış gibi saf ve tertemiz. Toprakların % 65´i kar kürtükleri ile kaplı. Evler soğuk, bir kısmının çatısı su akıtıyor. Yapılacak ilk iş yemek pişirmek, ısınmak ve su ısıtmak için evin ateşini yakmak olacak. Şimdi akşam olana kadar evler temizlenecek ve yemekler hazırlanacak. Ayrıca hayvanlar için ahırlar kontrol edilecek.
Başka köylerden gelecek diğer göç kafileleri 10-20 gün içinde yaylaya varacak. Yakındaki Demirkapı Köyü halkından başka aşağıdaki sülalelerin gelmesi bekleniyor: Ulucami´den Gür; Çambaşı´ndan Yıldız, Öztürk ve Yeşilçiçek; Taşkıran´dan Albayrak ve Bahadır; Of´tan Dayıoğlu, Çorbacıoğlu, Bulutoğlu ve Terzioğlu; Eğridere´den Çokluk ve bazı yıllar Taşören´den Aslantürk sülaleleri.
Yayla 70 haneli olmakla birlikte İlçenin en geniş otlaklarının olduğu yer. Sığır nahırı 1000 başı aşacak. 100- 200 başlık 5-6 tane keçi ve koyun sürüsü, ayrıca 100-150 çift öküzden oluşan öküz nahırı, mevsime göre, kuzu, dana ve koç sürüleri oluşacak ve bunların çobanları ve çoban köpekleri ıssız dağları şenlendirecek. Bir de yaz ortasına doğru dinlenmek ve beslenmek üzere dağlara salıverilen ve 20´şer 30´ ar adetli gruplar halinde gezen at sürüleri başıboş dolaşacak.
Bu göç vesilesiyle diğer canlılarla birlikte arazilerden bahsedip onun göç eden ailelerden hiç söz etmemek olur mu? Göçe katılanlar aynı sülalenin insanları. Sülalede toplam 10 aile var ve bunların hane reisleri, ya kardeş ya da öz amca çocukları. Hane reisleri tek evli olup her birinin sayıları 5 ile 9 arasında değişen evladı var. İlçedeki bütün haneler gibi, aileler pederşahi ve büyük aile türünde. Gelenek olarak hane reisinin anne ve babası, genel olarak en küçük erkek çocuğuyla oturmakla birlikte, şu anda bunların çoğu ölmüş durumda. Kız evlatlar evlenince evden ayrılır. Erkek evlatlar, gelinler, evlenmemiş kız çocuklar ve torunlar aileyi oluşturur. Bir-kaç yıldır doğan torunlar hane halkı sayısını çoğaltıyor.
Hane halkı sayısı 6 ile 14 kişi arasında değişiyor. Ben yaşça en büyük torun olduğumdan bütün akranlarım bir önceki nesilden. Biz çocuklar aile reislerine amca, hanımlarına hala diyoruz. Evler, ?Ali amcalara gidiyorum? ifadesinde olduğu gibi, aile reisinin ismi ile anılıyor. İsimler dikkat çekici. Önceden söylendiği gibi, 10 haneden yalnız altı tanesi yaylaya çıkıyor. Paşa amcalar 1935´lerde Akhisar´a göç etmiş, Gençağa amcalar 1950 de Akyazı´ya yerleşmiş. Ayrıca Mehmet ve Süleyman Amcalar da yaylaya çıkmıyor. Yayla yapan evlerin büyükleri: Emine - Mustafa, Şakire - Mustafa, Adile-Ali, Fatma - Muhammet, Fatma - Osman ve bizimkiler Gülbeden - Dursun (bu göçten yaklaşık 9 yıl önce ölmüş). Bütün akraba çocukları her evin büyüğünü, kendi evininkiler gibi sever ve sayar. Aynı şekilde, bütün akraba gençleri birbirlerini öz kardeş gibi sever. Aralarında en ufak bir korku veya çekinme olmaz.
Bir hafta içinde iklimin ve özellikle soğuğun etkisi ile insanlarda burunlar ve yüzler soyulacak ve dudaklar çatlayacak. Hava ile temasta olan deri kısımlarının rengi koyulaşacak.
Biz çocuklar, 4 ay boyunca yaylada, daha çok süt ürünleri ile beslenerek, daha kuru bir iklimde ve bol güneşli bir ortamda gezecek ve oynayacağız. Burada iştahımız artacak. Bu bakımdan yaylalara çıkan çocuklar diğerlerine göre şanslı sayılıyor. Evlerdeki ufak tefek işlerde büyüklerimize yardımcı oluyoruz. En çok çelik-çomak oynamayı seviyoruz. Soğuk ve yağışlı havalarda üç-taş düz, on iki-taş düz, kuyu oyunu, yüzük oyunu ve fincan oyunu oynuyoruz. Topluca bir yere gidilince düzlüklerde genellikle ara kesme veya esir alma oynanıyor. Çelik-çomak hariç, bu oyunlara kızlar da katılıyor. Beş taş oyununa da erkekler karıştırılmıyor.
Daha büyükler dışarıda bir işe gidiş gelişte yolda bulunan düzlüklerde, horon tepebiliyor. Arada bir, yayla gençleri Demirkapı Köyü gençleri ile haberleşip akşam bir yaylada toplanıyor. O gece boyunca kaval eşliğinde horon tepiliyor ve türkücüler karşılıklı türkü atışıyor. Böylece gençler yarı gecelere kadar eğleniyor.
Temmuz ve Ağustos aylarının sıcak günlerinde dere kenarlarında 1-1,5 metre derinliğinde çim ve taşlarla oluşturulan göllerde ?yüzme? diğer bir eğlencemiz. Etraftaki derelerde bol kırmızı benekli alabalık olduğundan bazen büyüklerle alabalık avlamaya gidebilir, yüksek dağlardan solmadan uzun süre tazeliğini ve kokusunu koruyan solmaz çiçek (helichrysum) (Şekil 13) veya yaban soğanı (Şekil 14) toplamaya çıkabilir ya da çam ormanlarından sakız yapabiliriz.
Şekil 13 Yüksek dağlarda yetişen "solmaz çiçekler
Şekil 14 Yaban Soğanı toplanan Demirkapı Dağları (Temmuz´da bile karlı)
KAYNAK
Ağıralioğlu, Necati, Yaylaya Göç, Çaykaralılar Haber, Yorum, Kültür ve Sanat Dergisi, Yıl:11, Sayı: 16, Haziran 2002.
Necati Ağırailoğlu
necati@tu.edu.tr
Haber kaynağı:Çaykara Gündem Gazetesi