Bahsettiğim çift, Zeleka´nın Boğa Mahallesi´nde yaşayan, Bayram (1899-1973) ve Meryem (1904-1994) Çiftçi çiftidir. Köyümüz merkezinde konuşlanmış bulunan kalabalık Çiftçi Sülalesi´nin bir parçası olmalarına rağmen, kaderin rüzgârı, onları köyün çıkışına uçurmuştur adeta. Bilinmez, belki de Bayram´ın annesi veya babaannesi, Boğa Mahallesi´nin neredeyse tamamının sahibi olan, Ömerefendioğlu (Aydın) Ailesi´nden olduğu için, miras neticesi oraya gelmişlerdi.
Holaysa (Yeşilalan) Köyü Lemahmut (Varlı) Sülalesine mensup Meryem´i de uçurur kaderi hafif bir kuş gibi bu aileye. Gariban Bayram´ın saf ve temiz eşi olur. Adı Meryem´dir önceleri; sonraları Bayramina lakabı ile anılır. Bayram´ın gözündeyse apayrı bir yeri vardır Meryem´in. O, O´nun can yoldaşı, sırdaşı, varı-yoğu, her şeyidir. ?Şeker? lakabını takmıştır O´na Bayram. Gerek direkt hitabında, gerekse yokluğunda sözü geçince hep ?Şeker? der Bayram. Zaman gelir bu saf ve temiz duyguları alay konusu da olur. Hanımını şekerle özdeşleştirmesi garip karşılanır. Genç ihtiyar herkesin dilindedir Bayramın Şekeri. Öyle ya radyo yok, televizyon yok, gazete yok, dergi yok, sinema yok, tiyatro yok? yok yok yok. Yok oğlu yok dünyasında patlayacak değil ya koca köy, 750 civarında insan. Kendi tiyatrosunu, kendi eğlencesini yaratır. Tabii olarak da oyuncuları hep fakir ve garibanlardır. Bayram böyle dedi, Şeker böyle yaptı diye anlatır dururlar yıllarca.
Bayram hoş görülüdür olmasına lâkin neticede O da insandır; O da kızar hiddetlenir bazen. Evinin önünde sepet çubuğu yontarken yoldan geçmekte olan genç bir kız:
- Bayram, hani Şeker nerede, diye sorunca başını kaldırır, kim olduğuna bakar, anlayınca da biraz gülümser, istihza-i bir tavırla yapıştırır cevabı:
- Akşam olunca sen da Şekeeeeeeeeeeeeeeeeeeerasun.
Bayram´ın mesleği sepetçiliktir. Çok fiyakalı olmasa da, sağlamlıkta hatırı sayılır sepetlerinin. Sepetçidir sepetçi olmasına, hem de iyi sepetçi; lakin gelin görün ki, sepet imalatı için gerekli olan fındık çubuklarından mahrumdur. Hoş o zamanlar, köyde fındığı olan aileler çok azdır. Zira köy tarlalarının tamamı, mısır ekimine tahsis edilmiştir. Mısır, ?ekmek? için üretilir. Şimdiki gibi, fırından hazır ekmek almanın imkânı yoktur. Hem ilçe merkezindeki fırına gitmek için bir saat yürümek gerekir, hem de para ile ekmek satın almaya ahalinin maddi gücü uygun değildir.
Bayram, sepet malzemesi yabani fındık çubuklarını, köy ortak malı olan ve mera diye tabir olunan çalılıktan temin etmek zorundadır. Bu yolla haftada bir, iki, en kabadayısı üç sepet örecek, salı günü Çaykara´ya götürüp iki buçuk liradan satacak ve evinin tuz, gaz yağı, bez? gibi ihtiyaçlarını karşılayacaktır. Gelin görün ki şimdilerde evlerimizin yanındaki bahçelerden, gelin kesin alın diye yalvarıp veremediğimiz fındık çubuklarının yabanisini çok görür köylü Bayram´a. Dedikodusu yapılır ta bizim çocukluğumuza kadar; ?Bayram meradan çubuk çalıyor? diye. Üstüne üstlük Köy Bekçisi Temelli Ali Aydın (1922-1997) da peşindedir her gün. Merayı dolanır, yakalarsa çubuklarına el koyar, bazen de muhtara şikâyet eder.
Bir gün Bekçi Ali merayı kontrole giderken köyün çıkışı, meranın başlangıcı Kamara´da Kutrioğlu Veysel Mutlu (1925-1998)´ya uğrar. Kamara suyundan demlenmiş duru çaylarının eşliğinde sohbet ederlerken Bayram görünür aşağıdan. O da uğrayacaktır her zaman ki gibi Veysel Usta´ya. Öyle de olur. Selâm aleyküm selâm, dik nefes içeri girerken Bayram, Bekçi Ali saklanır kapının ardına, diyeceklerini dinlemek için. Nefeslenme faslından sonra sunulan çayı yudumlarken sorar Veysel Usta:
- Yine çubuk kesmeye gidiyorsun değil mi?
- Evet diye yanıtlar Bayram hafifçe gülümseyerek, başka çarem yok.
- Ya Ali gelirse ne olacak, diye devam eder Veysel Usta gülerek; o zaman ne yapacaksın?
Bayram ciddileşir, canı sıkkın bir pozisyon alarak devam eder:
- Yakalarsa beller anamı, yakalayamazsa ben onunkini? der ve çayının son yudumunu çekerek evden çıkar, merada kaybolur.
Uzaklaşıp meraya dalınca kapının arkasından çıkan Ali hiddetlidir. Hele Veysel´in kahkahaları daha da zıvanadan çıkarır O´nu. Teklif edilen son çayı da istemez. Söylenmektedir Bayram´ın uzaklaşıp işe koyulmasını beklerken. Öyle ya, iş başında değilse, geziyorum, inek arıyorum der işin içinden çıkabilirdi. Yarım saat sonra Ali de ormana dalar kızgın bir şekilde.
Şakacı ve muzip bir kişiliğe sahip olan Veysel Usta akşam dönüşlerini beklemektedir sabırsızca.
Akşama bir saat kala sırtındaki ağır çubuk yükünün altında iki büklüm çıkar gelir meradan Bayram. Veysel Usta merakla sorar:
- Ne oldu Bayram, Ali peşinden gelmişti?
Güler Bayram bu sefer keyifli bir şekilde ve yanıtlar kahkaha ile:
- Gördüğün gibi d?ktum anasını.
Bu ve benzeri olaylar çok geçer Bayram´ın başından hayatı boyunca. Huş Mahallesi emekli İmamı Kâtip Musa Oğlu Hafız Mehmet Gedik (1933-?), Limni (Kayran) Köyü´nden Hacı Ali Hamit Oğlu Yorgancı Şakir Akdoğan (1930-1973) hafızlık eğitimi almaktadırlar İbrahim Zade Hafız Mustafa Gürsoy (1926-2015)´dan. Bazen Limni´de Şakirlerde, bazen de Huşo´da Mehmetlerde yatar; hem ders çalışır, hem de hoşça vakit geçirirler. Bir gece yarısı kalabalık arkadaş grubu ile Bayram´ın evinin yanından bir mahalleden diğerine geçerlerken muzip gençlerden biri pencereye yaklaşır ve bağırır:
- Bayram! Bitti mi?
İçeriden uykulu, derin ve o kadar da kendinden emin ve rahat bir cevap gelir:
- He, sıra anana geldi, oni da getur.
Zeleka Tarihi´nin belki de en masum, en mütevazı, en efendi ve en güzel insanının çevre etkisiyle başından geçen bu tür olaylar kaleme alınsa, kitaplara zor sığar. Oysa Bayram´ın ağzı bu tür söz ve cümlelere asla uygun değildir. Gözü kör olası yoksulluk, O´nu şimdilerde yalvararak kendi bahçelerinden kestiremedikleri fındık çubuklarının yabanilerini, keza şimdilerde devletçe karşılığı ödenmeden devletleştirilen köy merasından kesiyor diye hırsız; alçak gönüllü, masum ve müsamahakârlığı da günlük alelade hikâyelerin kahramanı yapar.
Böyledir köy yerinin hali, Zeleka´nın pür melali tarih boyunca; Çaykara´da, Of´ta, Trabzon´da, Karadeniz´de, Anadolu´da ve nihayet Türkiye´de. Ama biz buna rağmen hasretle anıyoruz ve arıyoruz Şekerli, Bayramlı günlerimizi, köylerimizi, Zelekalarımızı; lâkin heyhat tarihin çarkları geri dönmüyor ve kayıp gidiyor elimizden köylerimiz. Geçirdiğimiz kırk yılda her yönü ile tamamen değiştiğini gözlemlediğimiz Eski Zeleka´nın, önümüzdeki kırk yıl içinde turistik yatırımlarla yerinde yellerin eseceği günlerini görür gibi olmak acıtıyor içimizi. Ne çare ki vahşi kapitalizmin önünde hiçbir gücün direnme şansı yoktur.
KAYNAKÇA:
1. Mehmet Gedik, Katip Oğlu, (1933-?)
2. Mehmet Çiftçi, Bayram Yusuf Oğlu, (1972-?)
www.caykaragundem.com