Yılmaz KESKİN


ÇAYKARA’DA İSLAMİYET ÖNCESİ İNANÇ SİSTEMLERİNE BAĞLI KÜLTLER (Tapınma)

---------------


Türkçe sözlükte: Din; yerel özellikler taşıyan dini törenler;  belli bir dönemde aşırı ilgi gören film anlamında iken, Prof. Dr. Erman ARTUK’ un  ‘’Türk Halk Bilimi’’ adlı betiğinde:  Yüce ve kutsal olarak bilinen varlıklara karşı gösterilen saygının adı olarak tanımlanır. Bu betikte ‘’Hayvan Kültü’’ için yazılanlar şöyle:

 En çok avcılıkla geçinen toplumlarda görülen “hayvan kültü’’, hayvan ile insan arasındaki dinsel ve büyüsel bir ilişkinin çevresinde toplanmıştır. Bu toplumlarda hayvanlar büyük bir önem kazanmış, bu önem giderek kutsal bir niteliğe bürünmüştür.

Hayvanlara dönük ibadetin tipik örneklerinden biri “ayı kültü’’ dür. Ayının içinde kutsal bir varlık olduğu inancı ay kültünün doğmasına neden olmuştur. Ayıyı öldürmekle kutsal varlığın özgürlüğüne kavuşacağına inanılır. Ayı kültünde, onun insanlara benzeyen bir atadan geldiği inancı vardır.

Şamanizm’e göre, ayı, orman tanrısının ruhunun simgesidir. Adının söylenmesi tabudur. Şamanistler onun adını anmaktan korkarlar. Eski Kıpçaklar ayıya ‘’aba’’ baba demişlerdir.  Günümüzde Karaoğlan veya Karacaoğlan diye anılmasının nedenleri, belki de adının tabu olduğu dönemlerden kalmadır.

Şamanlarda Hayvan-Atayı temsil eden tören elbiseleri kutsaldı. Bunlardan biri de Ayı-Ata elbisesiydi. Ay tipi elbiseler daha çok Kuzey Sibirya ile Kuzeybatı Sibirya’da görülmüştür. Şaman elbisesi üzerine ayının muhtelif yerlerinden alınmış kemikler dikilirdi. Böylece şaman kendisinin bir ayıyı temsil ettiğini göstermek isterdi[1].

Sibirya Türklerinin eskiden beri “ayıya” özel bir saygı duydukları ve bu saygı dolayısıyla bir takım söz yasaklarının Türkler arasında yerleştiği ve yerini bir takım “euphémique[2]ler bilinmektedir.

Euphemique  (Örtmece): Bir şeyi olduğundan daha güzel göstermeye yarayan bir kelime veya ifade şekli.

Bölgemizde bu ’’Hayvan Kültü’’ değerlerini taşıyan örneklerden biri de söyle:

AYI İNSANDI!

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken eşekler berber iken,  köyün birinde 6 yaşındaki Ali ile ikinci çocuğuna yüklü annesi yaşarmış. Bir gün anne oğul tarla kenarlarındaki otları kesip sepete koyduktan sonra, tarla başındaki armudun dibinde oturmuşlar. Annenin canı armuttan yemek istemiş. Ali’ye armuda çıkmasını söylemeden önce şu masalı anlatmış:

  • Bak oğlum, zamanın birinde bizler gibi bir anne ile oğlu bu armut ağacının dibine gelmişler. İki canlı anne, oğlunun armut ağacına çıkmasını, armut toplayıp kendisine getirmesini istemiş. Yaramaz çocuk armut ağacına çıkmış çıkmasına ama bir türlü aşağı inmemiş, annesini diğer yapacağı işlerden de alı koymuş. Bu da yetmemiş gibi annesine yediği armutların eşeleğini atmış. Anne, böyle yapmaması için yalvarmış, oğul bu durumunu sürdürmüş. Sonunda anne dayanamayıp oğluna şu ilençte bulunmuş.
  • Söz dinlemediğin için, iki canlı anneni düşünmeyip arzusunu depreştirdiğin için, kendin yiyip annene yediğin armutların eşeleğini attığın için, yüce Yaratan seni “ayı” yapıp ormanına salsın istiyorum, demiş. İki canlı annesini bunaltan çocuk armut ağacından iner inmez ayı olup, yakın ormanın yolunu tutmuş. Ayıların iki ayak üzerinde kalkıp yürümeleri, bazen rastladığı insanlara tükürmeleri, mırıldanmaları, tehlike anında ayağa kalkıp ellerini havaya kaldırmaları, göğsüne elleri ile vurmaları, ayaklarında ve ellerinde beş parmağın oluşu, el ve ayak parmaklarının her birinin tırnaklı oluşu hep insanın fiziksel özelliklerdenmiş.  Anne, kendisini can kulağı ile dinleyen oğluna dönerek;
  • Sevgili oğlum, sen sen ol annene, hele hele başka bir çocuğa yüklü annelere bu şekilde davranıp ilencini alma, demiş. Masalı büyük bir dikkatle dinleyen Ali:
  • Anne, benim çıkıp armut toplamamı ister misin? demiş[3].

[1] Prof. Dr. Erman Artun, Türk Halk Bilimi, Karahan Kitabevi, 8.Baskı,2012, S. 110-124

[2] Yrd. Doç. Dr.,Akartürk KARAHANYıldırım Beyazıt Üniversitesi. , KÂŞGARLI MAHMUD’UN KAYITLARINDA İDİL BOYU TÜRKLEHÇELER,10.12.2016

[3] Bu Masal, 1938 doğumlu, Annem Hanife Keskin’den dinledikten sonra kaleme alınmıştır, annem de bu masalı annesinden duyduğunu söylüyor.