Bekasetas…
Spor kulüpleri, maçtan sonra veya yeni hafta için, bir veya birkaç futbolcusuna düzenlenen basın toplantısına katılma izni verir.
Geçen hafta bu sıra, yeni transfer Bakasetas’taydı ve bu futbolcu kameralar karşısına geçti. Dostlar 35 yıldır basının içindeyim. Yurtiçinde ve yurtdışında binlerce basın toplantısı izledim. Siyasetçilere, bilim adamlarına, sporculara hele bu bir başka ülkenin vatandaşı ise soru sorarken çok dikkatli olmak gerekir.
Kısa adı CİEPO olan Osmanlı Öncesi ve Osmanlı Araştırmaları Komitesi 2006 ve 2016’da Trabzon’da gerçekleştirdiği toplantılarının ilkini izliyordum TRT Haber Merkezinden bir aklı evvel, bana bu komitenin o zamanki başkanı olan Fransız bilim adamı Prof. Dr. Jean-Louis Bacque-Grammont’ya “Ermeni Meselesi”ni sormamı istedi. Durumun saçmalığının farkındaydım ama bunu o zamanlar onlara söylemek ne mümkündü. KTÜ Osman Turan Kültür Merkezi’ndeki toplantıya gittik. Orada karşılaştığımız Prof.Dr. İlber Ortaylı’ya, “Hocam Ankara’dan Prof. Dr. Jean-Louis Bacque-Grammont’ya Ermeni Meselesini sormamı istiyorlar, ne yapmalıyım” deyince, “Beni dinlersen bunu sakın yapma. Çünkü bu adamların ne yapacağı belli olmaz. Öyle bir cevap verir ki altından kalkamazsınız” demişti. Ben de bu soruyu sormaktan vazgeçmiştim.
Geçen hafta Trabzon’da olanı biliyorsunuz. Anastasios Bakasetas’a bir meslektaşımız öyle bir soru sordu ki, iyi ki o çocuk, istenmeyen bir cevap vermedi de soruyu ironik bir şekilde geçiştirdi. “Ben o bayrağa döndüğümde kendi bayrağımı gözümün önüne getiriyorum ve özgürlük marşımızı okuyorum” deseydi, ki 1821’de Osmanlılara karşı ayaklanmaları üzerine yazılmıştır, ne olacaktı? Veya Türklerin aleyhine daha da beter bir laf etseydi…
Buradan bir noktaya gelmek istiyorum. O gazeteci kızımızın suçu, bu soruyu ona sorduranlara kanmasıdır. Daha yeni olduğu için durumun hassasiyetini süzememiş olması başını yakmıştır.
O gazeteciyi tanımıyorum. Bu sorunun sorulması ne kadar yanlış ve yersiz ise, bu kızımızı hemen linç etmek de o kadar abestir. İnsanlar böyle yetişirler. Ne yazık ki erdemli olmanın bir okulu yok. Böyle olayların içinde öğreniliyor bunlar. O yüzden hassas konulara dikkat etmeleri öğütlenip, küçük hatalarını hoş görmeli ki, iyi, mesleğinde usta isimler yetişsin.
Biz gazeteciler, her zaman ince bir hesabın içinde oluruz. Şimdilerde pek kalmamış olan basın toplantılarında en güzel soruyu sorma yarışına girerdik. Girerdik girmesine ama bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlarımız duvara toslardı. Geçmişten bir örnekle bu bahsi noktalayalım. Şimdi aramızda olmayan bir meslektaşımız, yine hemşerimiz olan zamanın Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’e F Tipi cezaevlerini sorarken “yani koğuş tipi cezaevleri” şeklinde bir de açıklama yapma lüzumu görünce baltayı taşa vurmuştu. Bakan, önce bu durumu, “F Tipi cezaevleri koğuş tipi değil hücre tipi yerlerdir” diyerek düzelttikten sonra sorunun cevabına geçmişti.
Aslında biz gazeteciler için ipucunu yıllar önce merhum Uğur Mumcu vermişti: Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz. O yüzden benim meslektaşlarıma söyleyeceğim en önemli şey, çok okuyun, çok araştırın. Bakın bu yazıda ismini doğru verebilmek için Grammont’u bir saatten fazla araştırdım. Bu kadar kolay veya bu kadar zor… Size kalmış. Demem o ki, en güzel soruyu sormak güzeldir ama konunuza hâkim olmak da bir o kadar önemlidir. O soruyu sorup Trabzon şehrini ırkçı, şoven bir şehirmiş gibi gösterenlerin değirmenin su taşımış olsa da, o meslektaşımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Çalıştığı gazete yönetiminin de bir erdemlilik gösterip onu tekrar mesleğe almasını salık veririm.
Muhabbetle efendim!
Not: Yunan özgürlük marşı, Dionysios Solomos’un 1821’de yazdığı 158 kıtalık şiirine dayanır. 1821’de Osmanlı Devleti’ne karşı giriştiği Yunan Ayaklanmasından ilham alınmıştır. Şiirin ilk iki kıtası marşı oluşturur. Bestesi Nikolaos Mantzaros’a aittir.