Prof.Dr.Necati AĞIRALİOĞLU


FELAKETLER KARŞISINDA TÜRKİYE: BASİRETSİZLİK VE TEDBİRSİZLİK

---------------


Eskişehir’de, 22 Temmuz’da başlayan orman yangınında, söndürme çalışmalarına katılan 10 kişi hayatını kaybetti (Şekil-1). Bu yangın Türkiye’de meydana gelen felaketlerin bir değerlendirilmesini yapmamız gerektiğini bize düşündürdü. Türkiye’de pek çok felaket, önemli mal kayıplarına ve çok sayıda insan kaybına sebep olmaktadır. Bu felaketler karşısında Türkiye olarak basiretli davranıp gerekli tedbirleri alıyor muyuz? Meydana gelen felaketlere karşı Türkiye’de yapılması gerekenler burada çok kısa bir şekilde değerlendirilecektir.

Açıklama: Eskişehir: Orman yangınında 10 işçi alevlerin arasında kalarak yandı

Şekil-1: 22 Temmuz 2025 tarihinde Eskişehir Orman yangınında 10 kişi öldü

1. Orman Yangınları: İstatistiklere baktım. 1937-2024 yılları arasında, 88 yılda, Türkiye’de 126.268 orman yangını olmuş. Listeye baktım, 1950’li yıllarda Çaykara’da meydana gelen ve çocukluğumda gördüğüm orman yangını listede yoktu. Mayıs ayının sonlarında, yaylaya göç ederken vadinin karşı yamacından gördüğümüz yangın, günlerce sürmüş ve yangın orman sınırına gelince kendiliğinden sönmüştü. O dönemde Çaykara’dan Uzungöl’e doğru 30 kilometre uzakta olan yangın yerine ulaşacak araba yolu yoktu. Hatta Çaykara Uzungöl yolu bile 1960’tan sonra yapılmıştı. Herhalde ilçede Orman İdaresi teşkilatı da yoktu.

Ülkemizde, yıllık ortalama 1000’den fazla orman yangını meydana gelmektedir. Orman teşkilatımız, basiretli davranıp her orman için bir yangın söndürme projesi hazırlamalı ve orman içinde yangının yayılmaması için ağaçsız ve kuru otsuz ulaşım şeritleri, yani servis yolları planlamalıdır. 

Türkiye’de Marmara, Akdeniz, İç Anadolu, Karadeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaylalar, mezralar vardır. Ayrıca bazı bölgelerde Yörükler yazın yaylalarda yaşamaktadır. Fakat televizyonlarda görüyoruz; bu yayla ve mezraların çoğunda, hala araba yolu, elektrik, su gibi altyapı tesisleri yapılmamıştır. Bugünkü makine parkı ve teknoloji imkânlarına rağmen hala bu bölgelerde altyapı tesislerini yapmayan idareciler gece evlerinde rahat uyuyabiliyor mu?

2. Bina Yangınları: 13 Şubat 1956’de Sinop’un ilçesi Gerze, neredeyse tamamen yanmış ve biz Eğridere Köyü ilkokulunda sınıfta, bu yangına yardım için para toplamıştık. Türkiye’de, ev ve işyeri yangınları her yıl pek çok binanın yanmasına ve insanların ölümüne sebep olmaktadır. Bu hususta, binalarda yangın yönetmeliklerine ve şartnamelere uyulmamakta ve işletme sırasında tedbirsiz hareket edilmesi yangınlara sebep olmaktadır. 

Türkiye’de çoğu vatandaş, yaptıracağı binada, mühendislik hizmetlerinin faydasına, sağlamlığına ve güzelliğine güvenmemekte, bu hizmetlerin sadece yerine getirilmesi gereken bir formalite olduğuna inanmakta ve kendi tasarladığı binayı yapmayı tercih etmektedir.

3. Depremler: Türkiye, dünyanın deprem bölgesinde yer almaktadır. Bununla birlikte Japonya ve ABD gibi pek çok ülke de deprem ülkesidir. Aynı şiddetteki depremler diğer benzer ülkelerde fazla ölüm ve hasar meydana getirmezken, Türkiye’de bu ve benzer depremler çok büyük yıkım ve ölümlere sebep olmaktadır. Bunun sebebi oralarda depreme uygun binalar yapılmasıdır. 1939 Erzincan depreminden beri bile Türkiye’de on binlerce insan deprem felaketlerinde ölmüştür. En son 2024’de Marş bölgesinde büyük bir deprem yaşadık. Türkiye’de zaman zaman deprem yönetmelikleri hazırlanmaktadır. Bunlar kâğıt üzerinde pek mükemmel gözüküyor. Fakat bunlar gerçekte uygulanmıyor.  Bunları uygulayacak teknik elemanlar yetiştirilmiyor. Dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinde, Türkiye hariç, 4 yıllık okulu bitiren mühendise mühendislik yetkisi verilmez. Bazı eğitim ve sınavlardan sonra başaran mühendise uzman mühendis belgesi ve yetkisi verilir. Bu, hekimlikte uzman doktorluk gibi bir yetki ve sertifikadır. Bu belgeyi alan mühendis belli bir konuda uzman olmuş demektir. Mesela inşaat mühendisliğinde mezuniyetten sonra 6 ayrı uzmanlık dalı vardır. Bunların bir tanesi Yapı uzmanlık dalıdır. Türkiye’de de zaman zaman uzman mühendisliğe benzer bazı uygulamalar yapılmıştır. Fakat yapılan düzenlemeler bu işi yapmış gibi görünmek için yapılmış, yapılanın gerçekte uzmanlıkla hiç alakası yoktur. ABD’de, 1911’yılından beri bu sistem uygulanmaktadır.

Deprem mücadelede, başarılı olabilmemiz için mesleğinde uzmanlık belgesi olan mühendislik sistemine geçmemiz şarttır. Ayrıca şehir yöneticilerinin ilk öncelikli işi deprem konusu olmalıdır.

4. Deprem Dalgaları: Büyük depremlerden sonra okyanuslarda büyük deprem dalgaları meydana gelmektedir. Depremlerin veya toprak kaymalarının tetiklediği dalgalar okyanuslarda 500 metre yüksekliğe kadar çıkabilmektedir. Türkiye’de deprem dalgaları okyanustakilere göre çok daha düşüktür.

5. Seller ve Su Basınları: Türkiye’de şiddetli yağışlardan ve kar erimlerinden kaynaklanan seller ve su baskınları her yıl yaşanmakta, hatta büyük şehirlerimizde bile mal ve can kayıplarına sebep olabilmektedir. Cumhuriyet döneminin ilk büyük sel felaketi “1929 Of Sel Felaketi” olarak bilinir. Türkiye'de yılda ortalama 30-35 kişinin sellerden dolayı öldüğü vurgulanmaktadır. Sel ve su baskını zararlarını ve ölümlerini azaltmak için Öncellikle yerleşim yerlerindeki “Yağmur Suyu Drenaj Sistemleri” kontrol edilmeli, yetersiz kalanların projesi yeniden yapılmalıdır. Her belediye yağış mevsimi başlamadan önce yağmur suyu kanallarının kumla ve diğer atıklarla dolup dolmadığını kontrol etmelidir. Gerekli temizleme ve bakım çalışmalarını her yıl belli aralıklarla tekrarlamadır. Bu projelendirmelerde şehirlerin gelecekteki 30 yıllık büyümesi ve iklim değişikliği hesaba katılarak güvenlik katsayısı en az 2 alınmalıdır.

6. Deniz Dalgaları: Okyanuslarda 20 metre yüksekliğe ulaşan deniz dalgaları ölçülmüştür. Fakat Türkiye kıyılarında deniz dalga yükseklikleri 6-7 m’yi pek geçmemektedir.  Deniz faaliyetlerinde,  kıyı yapılarında deniz dalgaları dikkate alınır ve proje türüne göre dalga özellikleri hesaplanır.

7. Hortumlar: Kıta karalarında ve okyanuslarda yaşanan ve çatı ve arabaları bile uçuran büyük hortumlar Türkiye’de pek yaşanmamaktadır.

8. Med ve Cezir: Denizin 12 saat 25 dakikada bir alçalıp yükselmesi olan med-cezir. Okyanus kıyılarında su seviyesi 10-15 metreye kadar çıkabilir. Türkiye denizleri, iç deniz olduklarından burada med-cezir 0, 5 metre dolayındadır. Bu bakımdan Türkiye’de med-cezir önemli felaketlere sebep olmaz, fakat projelerde dikkate alınan bir veridir.

9. Toprak Kayması: Toprak kaymaları genellikle eğimli arazilerde sellerle beraber meydana gelir. Kısaca bu toprak kaymaları genellikle fazla sudan kaynaklanır. Engebeli arazilerde yamacın altını oymak veya üstüne aşırı bir bina yükü yüklemek gibi durumlarda da su etkisi ile toprak kaymaları (heyelan) meydana gelmekte ve önemli mal kayıplarına, bazen de can kaybına sebep olmaktadır. Benzer bir durum bazı bölgelerde ve özellikle karayolu şevlerinde kaya düşmesi şeklinde de meydana gelmektedir.

10. Yüksekten Düşme: Binalardan, bazen balkonlardan, bazen çatıdan insanların düşüp öldüğü durumlar da yaygındır. Ayrıca yeksek binalarda pencere temizliği yapan insanların düşerek öldüğü kayıtlardan anlaşılmaktadır.

11 Çığ Düşmesi: Türkiye’de bazı bölgelerde çığ düşme tehlikesi mevcuttur. Sadece 1992-1993 kış mevsimi çığ kazalarında Türkiye’de hayatını kaybedenlerin sayısı 135 kişidir. Çığların oluşmasını önlemek veya çığların zararlarından korunmak şeklinde bazı tedbirler alınıbiliyor. Çaykara’da geçmişte, 3 bölgede halk tarafından 3 “Buddualı Orman” kurup korunarak 3 köyün çığdan korunması sağlanmıştır. Çaykara´da Kavlatan mevkiinde, 10 Ocak 2015 tarihinde çığ felaketi  olmuş ve 5 kişi ölmüştür. Çığ düşmesi Türkiye’de bazı bölgelerde dikkate alınması gereken önemli bir felakettir.

12. Soğuktan Donma: Kışın soğuk zamanlarda, evsizlerin ve yolda kalmışların donarak hayatlarını kaybettiği durumlarla sık olmasa da karşılaşılmaktadır. Yaklaşık yarım asır önce, yüksek yerlerde ulaşımın zor olduğu dönemlerde tipiden boğulmaların da yaşandığı bilinmektedir.

13. Trafik Kazaları: Türkiye Avrupa ülkeleri içinde en fazla ölümlü trafik kazalarının olduğu yerdir. 2020 yılına göre bazı avrupa ülkeleri ile Türkiye’de Trafik kazası ölüm istatistikleri Şekil-2’de görülmektedir (Şekil-2). 2020 yılında, Türkiye’de tarfik kazalarında ölenlerin sayısı 4866 olmuştur. Bu sayı, büyük Avrupa devletlerinin iki katı kadardır. Bunun en büyük sebebi yollarda aşırı hızla gitmek. Adeta, araba sürmüyoruz; uçuyoruz, ama nereye?

Şekil-2:  Trafik Kazaları Ölüm İstatistiklerinde Türkiye Birinci

14. İş Kazaları: Türkiye’de, İş kazalarında yılda ölen kişi sayısı 1200’den fazladır ve  Avrupa Birliği Devletlerine göre Türkiye 1. Sıradadır. Avrupa Birliği ortalaması 600 civarındadır (Şekil-3).

Açıklama: Rakamlar korkutuyor: İşçi ölümünün en fazla yaşandığı ülke Türkiye ||  Samanyolu Haber

Şekil-3: Türkiye ve Avrupa Birliğinde iş kazalarında ölen işçi sayıları

15. İnşaat Kazaları: Türkiye, inşaat sektöründeki kaza sıklığı bakımından dünyadaki ülkeler arasında birinciliği hiç bırakmıyor. 2010-2019 arasında Türkiye ortalama kaza sıklığı açısından yüzde 27,32 ile birinci sıradadır (Şekil-4). Şekilde, en düşük Hollanda, ondan sonra İngiltere geliyor. Türkiye’de bu oranın düşürülmesi lazım. Aşağıdaki şekle göre Dünya ortalaması 9,14’tür.

Açıklama: Türkiye inşaat ölümlerinde birinciliği kaptırmıyor!

Şekil-4: Dünyadaki ülkelerin inşaat sektöründe kaza Sıklığı Değerleri

(2010-2019 yılları arası ortalaması)

16. Maden ve Taş Ocakları: Türkiye’de, diğer bazı dünya ülkelerine göre çok fazla maden ocağı ve taş ocağı kazaları meydana gelmekte ve pek çok insan bu kazalarda kaybedilmektedir. 2022 yılı kayıtlarına göre, son 50 yılda dünyada meydana gelen en ölümcül maden kazaları Şekil-5’te verilmiştir. Listede Hindistan 1975 yılındaki kazada 375 ölü vermiş. Listede 2. sırada olan Türkiye, Mayıs 2014 tarihinde 301 kişi ile 2. Sıradır ve ayrıca 262 ölümlü kaza ile 1992 yılında 4. Sıradadır. Bu maden ve taş ocaklarının proje ve inşaat safhaları ve işletmeden sonra kapanma projeleri işin başında hazırlanması gerekir. Pek çok ülkede maden işletmeleri için bazı standartlar geliştirilmiş olmasına rağmen Türkiye’ye bu konuda standartlar hazırlanmamıştır. Ölümlü kazaları önlemek için can güvenliğine en üstte tutan proje standartları hazırlanmalı, uygulanmalı ve işletmelerin tesisleri belli aralıklarla çevre kalitesi ve güvenlik açısından denetlenmelidir. Bunun için yeterli maddi imkân ve insan kaynağı mevcuttur. Devlet ve toplum nazarında,  bizim vatandaşlarımızın canı en kıymetli can olmalıdır. Diğer devletlerin vatandaşları onlar için kıymetli de bizim vatandaşlarımız bizim için kıymetsiz mi?

Açıklama: MADEN OCAKLARINDA MEYDANA GELEN KAZALAR KADER Mİ? | Cumhuriyetimiz İçin

Şekil-5: Son 50 yılda dünyadaki en ölümcül maden kazaları

17. Kadın ve Yakın Cinayetleri: Toplumuzda insan öldürmek en büyük suçtur. Hele bir kadın veya yakınını öldürmek ne demek! Son dönemlerde kadın cinayetleri ilgili felaket haberleri dikkati çekmektedir. Bu cinayete katılanlar bu topraklara başka bir gezegenden gelmedi. Bunlar hangi terbiye ve eğitim sisteminin ürünüdür, anlamak mümkün değil. Bu konu derinlemesine incelenip sebepleri ve sonuçları ortaya konmalıdır. Bu sebep ve sunuca göre bu mühim problem için çözümler üretilmelidir.

18. Çocuk Ölümleri: Son on yıllarda, ihmal veya kusura bağlı çocuk ölümlerine daha sık rastlanmaktadır. Yavrusunu yiyen kediler gibi insancıklar toplumumuzda yer almaya başladı. Bu konu hakkında toplum fertlerinin genel bir eğitimden geçmesi lazım. edilmektedir.

19. Suda Boğulma: Türkiye’de, özellikle yaz aylarında, akarsu, göl, baraj gölü ve sulama kanallarına serinlenmek üzere giren insanların boğulma olayları yaşanmaktadır. Bu tür tesislere girilmemesi için güvenlik sistemleri kurulmalıdır.

Ayrıca her yaz denizde boğulma vakaları ile karşılaşılmaktadır. Deniz kıyılarında ilgili belediyeler boğulmalara karşı bir güvenlik sistemi oluşturmalıdır. Deniz kıyı güvenlikleri için bir kıyı teşkilat sistemi kurmak gerekir.

Erzurum’da bir öğretmen köyde derin olmayan yapay bir havuz yapıp,  çocukların bu gölde yüzmesini sağlamıştır. Her belediye, çocuklar için böyle havuzlar kurup gençlerin yüzmeyi öğrenmesini ve serinlenmesini sağlaması çok pahalı ve zor bir iş olmasa gerek.

20. Kuraklık: İklim değişikliği dolayısıyla son 30 yılda Türkiye’de kuraklık artışları yaşanmaktadır. Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre,  Akdeniz Bölgenin 2024 yılı yağışı 604.9 milimetre (mm), normali (1991-2020 arası) 665.1 mm’dir; 2023 yılı yağışı ise 663.5 mm’dir. Yağışlarda normale göre (1991-2020), yüzde 9.0, 2023 yılında yağışlarına göre %8.8 azalma meydana geldi. Akdeniz Bölgesi'nde en fazla yağış alan il 766.0 mm ile Antalya, en az yağış alan il ise 478.4 mm ile Burdur oldu.

2024 yılı yağışları 1991-2020 yağışları ile karşılaştırılmıştır. Bölge genelinde yıllık yağışlar; Karadeniz Bölgesi normal civarında, Doğu Anadolu Bölgesi’nde artma, diğer bölgelerde ise azalma şeklinde gerçekleşmiştir. En fazla azalma gösteren bölge %22.4 ile Ege Bölgesi olmuştur. Geçen yılın yağışlarına göre ise bütün bölgelerde azalma mevcuttur. Akdeniz Bölgesinde 2024 yılı yağışlarında %9 azalma meydana gelmiştir.

Türkiye coğrafi bölgelerinde, 1991-2020 arasında bazı iklim değişikleri meydana gelmiştir. Bu iklim değişikliği sonucu olarak çoğu bölgelerde yağışlar azalmakta ve sıcaklıklar artmaktadır.  İklim değişikliği, Türkiye’de özellikle Ankara enleminin güneyinde kalan yerlerde daha fazla etkilidir. 

Yağışların azalması, potansiyel su kaynaklarının da azalmasına sebep olmaktadır. Sıcaklığın artması ile buharlaşmalar arttığı için yine su kaynakları potansiyeli azalmaktadır. Genelde, sıcaklıklar artmakta ve yağışlar azalmaktadır.

Yağışlar azalmış, buharlaşma artmış olduğundan bir de yeraltından sulama ve diğer ihtiyaçlar için aşırı su çekildiğinden su kaynaklarının suyu azalmış, yeraltı su seviyeleri düşmüş, hatta bazı göller kurumuştur. Bu durum ülkede su sıkıntıları yaşanmasına sebep olmaktadır. Bunların sonucu olarak yeterli ve sağlıklı içme suyu temin edilememekte, tarım arazileri sulanamamaktadır. Kuraklıkların artması kıtlık ve arkasından açlık getirir. Geçmişteki son 30 yıllık iklim değişikleri dikkate alınarak gelecek 30 yıl için her beldede iklim değişikliği ve kuraklık analizi yapılarak su ihtiyaçları hesaplanmalıdır. İklim değişikliği çerçevesinde her projenin güvenlik katsayısı en az 2 olmalıdır.

SONUÇ

Türkiye’de, her yıl çeşitli felaketler meydana gelmekte ve bunların sonucunda önemli miktarlarda mal kayıpları ve pek çok can kaybı yaşanmaktadır. Felaketler karşısında önceden planlayıp basiretli davranarak gerekli tedbirleri almıyor veya alamıyoruz. Fakat felaketler meydana geldikten sonra ağlamasını çok iyi biliyoruz. Hâlbuki Türkiye, insan kaynağı, bilgi, tecrübe, mali imkân ve teknolojik altyapı olarak bu felaketleri önleme veya en azından azaltma imkânına sahiptir.

Herkesin felaket ve kazalara karşı kendisinin,  yakınlarının ve bütün insanların malını ve canını koruma sorumluluğu vardır. Bu sorumluluğu önemsemeli ve ciddiye almalıyız. Bunun için basiretli davranıp ileriyi görebilmeli ve kendi imkânlarımızla gerekli tedbirleri almalıyız.

Bakanlıklar, valilikler, kaymakamlıklar, belediyeler ve diğer kamu kurumlarının birinci öncelikli görevi, hizmet kapsamındaki vatandaşın mal ve özellikle can güvenliğini sağlamaktır. Bu noktada aklıma bir hikâye geldi, onu yazayım. 1948 yılında Başbakan Hasan Saka ve Başbakan Yardımcısı Faik Ahmet Barutçu, Seçim bölgeleri olan Trabzon’da, Akçaabat ilçesinde köylerde, atlarla seçim gezisine çıkarlar. Yol kenarında tarlasında çalışan bir vatandaşı görünce, yanındaki elemana o vatandaşı çağırmalarını isterler. Vatandaş bunların yanına gelince ona sorarlar. -“ Bu devlet erkânını tanıyor musunuz?” Hayır, der vatandaş. Hemen tanıtırlar. “Bak, bu Başbakan Hasan Saka, şu ise onun yardımcısı Faik Ahmet Barutçu’dur.”  Vatandaşın cevabı: – “Anladuk, ama ne iş yaparlar”.