Ahmet MUTLUOĞLU


Of ve Çaykara´da Maraşlılar Efsanesi


?Efsane ya da söylenceler, yıllarca gerçekten olmuş gibi kuşaktan kuşağa aktarılan yazı çeşitleridir. Efsanelerde anlatılan olaylar bazen doğaüstü olabilir ama çoğunlukla gerçek olaylara ve gerçekten yaşamış kişilere dayanır.? (https://tr.wikipedia.org/wiki/Efsane) Yani efsane masal değildir, kişiler ve olaylar bir şekilde yaşamış ve yaşanmıştır, ancak abartılar ve eklemeler had safhadadır. Aşağıda irdeleyeceğimiz konumuz da zaman içinde, böyle bir hal almış mıdır, almamış mıdır, hep beraber görelim. 

Çocukluğumda annem Lütfiye Boz Mutluoğlu (1932-?) ile Taşören-Bayraklı Yaylası´ndan dedemlerin Eğridere-Kurtdağı Yaylası´na giderken yolumuzun üzerinde, kayaların arasından sızıp biriken ve bayatlayıp renklenen bir su birikintisi vardı ki adı ?hekim suyu? idi. Etrafı, hayvanların girmemesi için sıradan bir duvarla çevrili, üstü açık bir şifahane yani. Gözlerim miyop olduğu için her seferinde annemin telkini ile Bismil çekerek bu hekim suyuna girer, suyundan içer, gözlerime sürer, Allah´tan şifa diler, geri geri dışarı çıkardım. Aynı işlemi ertesi gün dönüşte de tekrarlardım; ama ilki gibi iştahlı olmazdı her nedense.

Keza, bu dert için defalarca sabah namazı ile yayladan çıkıp yürüyerek, etrafında Mübarek Şahsiyet´in medfun bulunduğu söylenen Yente (Çayıroba) Camii´nde, cuma namazına yakın yapılan hatim duasına katılmıştım. Adeta bir şenlikti bu seyahatler; görmeyenler, duymayanlar, karnı ağrıyanlar, marazlılar, okuldan kaçanlar, iştahı kesilenler, kısmeti çıkmayıp evlenemeyenler? sohbet kıyamet akıyorduk Yente´ye, Şeyh Efendi´ye.

Babam rahmetli Mustafa Mutluoğlu (1927-1993) kuvvetli bir hafız, orta derecede bir hoca ve nefesi çok güçlü bir ?cinci? olduğu için, yakinen bilirim çocukluğumuzun sağlık hizmetlerini. Evimiz birinci basamak sağlık hizmeti veren bir sağlık ocağı gibiydi. Hastalanınca önce hocaya gider okunursunuz, bir haftada geçmez ise yakınlarda bulunan hekim sularına gider içer yıkanırsınız rahatsız uzvunuza göre. Yine şifa bulamaz iseniz bu sefer yatırları ziyaret etmeniz, hatta mümkünse bir gece orada yatmanız salık verilirdi. O da fayda vermez ise; ya yaşlısınızdır, hastalığınız da ciddidir ölürsünüz ya da ulaşılması çok zor olan doktora gidersiniz. Ameliyat ise çok büyük bir olaydır, adeta ölüp de dirilmek gibi kabul edilirdi.

Bu bakımdan, cinci hocalar, hekim suları, ziyaret mezarları ve camileri, bir nevi ihtiyaca binaen ve adeta kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıkan tedavi kurumlarıdır o devirlerde.

Köyümüze, yürüyerek neredeyse 12 saatlik mesafede olan, Alisinos (Uzuntarla) Köyü Camisi civarında medfun Şeyh Efendi de, çok ziyaret edilen ve kesin şifa için sabahlanılan bir yüksek ihtisas hastanesi konumundaydı adeta. Ziyaretçisinin haddi hesabı yoktu; lâkin ne yalan söyleyeyim, bana nasip olmadı bu seyahat.

Ziyaret edilen şeyhlerin en meşhurlarından biri de, Paçan (Maraşlı) Köyü´nde medfun olarak bilinen Maraşlı Şeyh Osman Efendi´nin mezarıydı. Çocukluğumuzda dinlediğimiz efsanelerin en güzellerinden biriydi Maraşlılar Efsanesi. Diğer bir ifadeyle, Maraş´tan gelen üç kişinin Of Boğazı´nı Müslüman yapması efsanesi. Öyle ya, bir yer düşünün, zifiri karanlık, gayri Müslim, yani cehennemlik; iki üç kahraman geliyor, olağanüstü bir şekilde orayı tamamen Müslüman yapıp hidayete erdiriyor ve hoop siz de cennetlik oluyorsunuz. Bundan daha güzel bir efsane olabilir mi!

Bu efsanenin yazılı yegâne dayanağı, 1847 yılında Trabzon´da doğup aynı yerde, idari meclis kalemi memurluğu, mektubi kalemi mümeyyizliği ve vilayet gazetesi baş yazarlığı görevlerinde bulunup 1878 yılında 31 yaşında vefat eden Trabzonlu Şakir Şevket´in, ?Trabzon Tarihi? adlı eserinde ?Of Kazası? başlığı altında, 96. sahifenin son satırı ile başlayıp devamında 21 satır ile özetlediği kısacık bölümdeki şu ifadelerdir:

?Kaza-i mezkûr sekenesi, Fetih´ten iki yüz sene sonra, yani 960 tarihine kadar, cümlesi Rum Milleti´nden olduğu halde, Maraş ulemasından Osman Efendi namında bir zat, Bayburt tarikiyle, her nasılsa oraya düşerek, biraz tazyik olunmuş ise de, rehber-i hidayet-i ilahiye ile en muteber papazlarını ıskat ve ilzama muvaffak olarak ahalinin ve papazların ekserisini kabul-i din-i mübin eyledikleri mukayyettir.?

Yani, diyor ki merhum Şakir Şevket: Söz konusu kazanın sakinleri, Fetih´ten 200 sene sonra, yani 960 tarihine kadar, tamamı Rum Milleti´nden iken, Maraş ulemasından Osman Efendi´nin, Bayburt yolu ile her nasılsa oraya düşerek, biraz direnme gördü ise de, ilâhi rehberin hidayetiyle, en bilgili papazları alt ederek, ahalinin ve papazların çoğunluğuna, dini mübini kabul ettirdiği kayıtlıdır.

Oysa Şakir Şevketin bu iddiasını içeren söz konusu eserinin yayınlanmasından bu yana 150 seneyi aşkın bir zaman geçmiş olmasına rağmen böyle bir kayda henüz rastlanmamıştır.

Diğer taraftan, arşiv incelemelerinden net olarak anlaşılıyor ki; Fetih´ten sonraki 200 sene zarfında gayri Müslimlerin tamamı Çaykara´yı terk etmiş ve yerlerini peyder pey gelen veya getirilen Müslümanlar almıştır (bkz. ?Çaykara´nın Gerçekleri?, Ahmet Mutluoğlu, Çaykara Gündem Gazetesi, 31 Ocak 2017, Sayı 11, Sayfa 6). Yani Şakir Şevket´in bahsettiği zamanlarda Çaykara´da zaten herkes Müslüman´dır.

Keza, önemle belirtmek gerekir ki Hicri 960 yılı, Miladi 1553´lere tekabül eder ki bu da Fetih´ten 92 sene sonra demektir. Şakir Şevket´in, bir taraftan Hicri 960, diğer taraftan ?Fetih´ten 200 sene sonra? demesi, konunun araştırılmadan, tamamen kulaktan dolma bilgilerle, anlatılan, hikâye ve efsanelere dayalı olarak ve çalakalem tabir olunacak bir şekilde ele alındığını açıkça göstermektedir.

Bölgede gerek Şakir Şevket´e, gerekse olayı ona benzer bir şekilde günümüze kadar aktaran diğer insanlara kaynaklık edecek çok sayıda efsane ve hatta masala rastlamak mümkündür.

Örneğin, Of ve Çaykara´nın bilinen ilk tarihini yazan Hasan Umur (1880-1977), ?Of ve Of Muharebeleri? adlı eserinin 8. sayfasında aynen şöyle diyor: ?Dünyanın her yerinde, her zaman, tarihi şahsiyetler hakkında bazı efsanevi hikâyeler olagelmiştir. Maraşlılara dair de Hocamız Karakaş oğlu Ahmet (?- 1903) Efendi´nin naklettiği bir hikâyeyi buraya alıyorum:

Güya Büyük Halife Hazreti Ömer zamanında, İslâm ve Hıristiyan dinleri arasında bir mubahese dolayısı ile Halife Ömer ile İstanbul İmparatoru, aralarında yapılan muhabere ve verilen karar üzerine, Medine´ye gönderilecek iki Hıristiyan din âliminin Trabzon´dan gönderilmeleri imparator tarafından münasip görüldüğünden, Trabzon Kralı´na yazılmış, o da, o zamanlarda, en büyük Hıristiyan din âlimlerinin bulunduğu Of Kazası´ndan seçilmelerini münasip görmüş ve İstanbul´a göndermiştir. Nihayet bu iki Oflu din âlimi Medine´ye Halife´nin huzuruna varınca, sade hayatını, hudutsuz adaletini görünce, mubaheseye girmeden Müslüman dinini tereddütsüz kabul ederler. Ancak bu durum karşısında, memleketleri olan Of´a dönmeyip, suyu, havası Of´a çok benzeyen Maraş´a gelip yerleşirler.

Bin sene kadar sonra, bu iki zatın ahfadından ve İslam dini âlimlerinden iki zata, rüyalarında, dedelerinin çıktığı Of Kazası halkının, hidayet-i rabbaniye erişmeleri, Of´a gitmelerine bağlı bulunduğu bildirilmiş olduğundan, Of´a geldiler. Pek az kısmının istisnası ile Of halkı İslâm diniyle şereflendi. Bu iki Maraşlı âlimin birisi Bacan Köyü´nde vefat edip orada defnedildi. Diğeri, memleketine dönerken, Of´un daha yukarılarında vefat etmiştir. Hoca Merhumun hikâyesi bu kadardır? dedikten sonra devam eder Umur:

?Filvaki Of halkının Maraşlı zatlar tarafından hidayete kavuştukları, bize kadar gelen kuvvetli rivayet ve ananeler ile inanılacak derecededir. Ancak Maraşlıların Of´a ne zaman geldikleri, irşat yolunda Of´un hangi sahaları ile meşgul oldukları, muvaffakiyetlerinin derecesi, Paçan Köyü´ndeki mezarın Maraşlıya ait olup olmadığı, münakaşa mevzuu olabilir.?

Olayı 16. sayfaya kadar çeşitli yönleri ile ele alıp anlattıktan ve ihtimalleri sıraladıktan sonra, kitabının 16. sayfasında, büyük harflerle ?BACAN KÖYÜ´NDEKİ MEZAR MARAŞLILARA AİT DEĞİLDİR? başlığı ile konuyu şöyle bağlar: ?Mekteplere baktığım zamanlarda Bacan Köyü´ne de gitmiştim. İlk düşündüğüm, Maraşlılar hakkında bilgi edinmekti. Maraşlının mezarını sordum. Birkaç taşla çevrili bir yer gösterdiler. Maraşlıya ait olduğu ne ile biliniyor? dediğim zaman, bir zat rüyasında burada gömülü olduğunu gördü dediler. Bense böyle bir cevap beklemiyordum. Eskiden beri böyle işitiyoruz, burada gömülüdür, diyecek olsalar, inandırıcı bir cevap olurdu. Bu yakınlarda, Samsun´da görüşmüş olduğum Osman Çelebi oğlu Numan Sabit (1896-1982) Bey´e sormuştum, o da rüyadan bahsetmiştir.

Bu düşüncelerimizi tetkik ve muhakemeden geçirdikten sonra diyebiliriz ki, rüya ile tayin edilen mezar Maraşlılara ait değildir. Zahiri hale bakarak kabul edebiliriz ki, bu büyük zatlar, Of´taki irşat vazifesini gördükten sonra ayrılarak seyahatlerine devam etmişlerdir. Daha nerelere gitmişlerdir, hangi işleri görmüşlerdir, nerede ölmüşlerdir, bunlar bizim için tamamen karanlıktır.?

Takdir olunacağı üzere rahmetli Umur tevazu göstererek anlatımı ?hikâye? olarak vasıflandırmıştır. Oysa okuyucu da çok iyi biliyor ki, bu anlatılana ancak ?masal?larda rastlamak mümkündür.

Bölgemizin ileri gelen tarihçilerinden Haşim Albayrak (1958-?), ?Saçaklızadeler? adlı eserinin 30. sayfasında, yine bölgemizin önemli tarihçilerinden Mehmet Hanefi Bostan (1958-?)´dan alıntısını şöyle aktarıyor: ?Bir rivayette de Maraşlı Osman Efendi´nin dedeleri Paçan Köyü´nden imiş. Müslüman oldukları için hristiyanlar tarafından kovulmuşlar. 150 yıla yakın Maraş´ta kalmışlar. Osman Efendi dedesinin kitapları arasındaki notlardan Paçan´dan geldiklerini öğrenmiş ve Paçan´a gitmeye karar vermiş. İki kardeşiyle birlikte yola koyulmuşlar. Bayburt yolu ile Osman Efendi Paçan´a, kardeşlerinden biri Yente´ye biri de Eskipazar´a yerleşmiştir.?

Bu naklin yorumunu da okuyucuya bırakarak, olayı irdelemeye devam edelim.

1923 yılında Paçan (Maraşlı) Köyü´nde doğup 1945 yılında aynı köyde öğretmenlik ile başladığı çalışma hayatını, Rize´de müfettişlik, Trabzon Öğretmen Okulu´nda öğretmenlik ve müdürlük ile devam ettirip, Trabzon Fatih Eğitim Enstitüsü´nde hocalık ile 1980 yılında noktalayan Trabzon´un duayen eğitimcisi ve başöğretmeni Ahmet Gürsoy ile 19 Şubat 2017 Pazar günü yaptığımız söyleşide, konu ile ilgili şunları ifade ettiler: ?Bize de Osman Efendi´nin iki kardeşi ile Maraş´tan Bayburt üzerinden geldiği, kardeşlerinden birinin Yente (Çayıroba) Köyü´nde kaldığı, kendisinin bizim köyde kalmak istediği ancak kabul edilmediği için önce Vahtanç (Koldere) Köyü´ne yerleştiği, diğer kardeşinin de Of´a doğru devam ederek Eskipazar yöresine yerleştiği, bir süre sonra anlaşmazlık hal olunca Osman Efendi´nin de bizim köye çıktığı, ölünce de burada defnedildiği, ancak daha sonra dağdan gelen bir heyelânın Paçan Düzlüğü´nü tamamen kapattığı ve mezarların da yok olduğu ve nihayet 1890 yılında, Kara Ahmetzade Hacı Salih Efendi, eski caminin yanında dokuz derslik bir müderris odasından müteşekkil 10 odalı köy medresesini inşa ederken - ki o medrese daha sonra Cumhuriyet Dönemi´nde ilkokul olarak da hizmet verir - rüyasında Osman Efendi´nin mezarının şimdiki yerinde olduğunu görür ve normal taş duvar ile mezarı yaptırır. 1950´den sonra çimento köylere ulaşınca mezar duvarları betonla karışık yapılır ve nihayet 1981´de de yeniden onarılır. Bize de hep böyle anlatıldı; fakat bu konuda hiçbir zaman hiçbir belgeye rastlanılmadı, rastlandığı da duyulmadı.?

Tüm bu anlatım ve aktarımlar ışığında akla şöyle bir soru geliyor: Ne zaman ve nerede doğduğu hakkında kesin bilgi bulunmayan, Çaykara´ya ve Of´a ne zaman geldiği ve neleri nasıl başardığı tamamen hikâyelere dayandırılan, kimine göre bir, kimine göre iki, kimine göre de üç kardeşi ile geldiği rivayet edilen ve ölüm tarihi, 29.01.1981 tarihli Of Gazetesi´nde 1483, 1974 Maraş İl Yıllığı´nın 134. sayfasında 1541 ve kendisine rüya üzere atfedilerek Çaykara Maraşlı Köyü´nde 1890 yılında tespiti, 1950´li yıllarda inşası ve 1981 yılında onarımı yapılan temsili mezarının şiirsel kitabesinde de ?960 idi Hicri yıllar, O´nu rahmetlere gark etti Rahman? şeklinde, Miladi 1553 yılı olarak farklı ve tahmini hatta hayali bir şekilde belirtilen Maraşlı Osman Efendi ve Maraşlılar kimlerdir? Tamamen hayali şahsiyetler midirler? Bölge halkı, yani rahmetli dedelerimiz sadece gördükleri rüya ve rüyalara göre mi uydurdular bu şahsiyetleri? Elbette hayır.

13 Ocak 2017 Cuma günü Marmara Üniversitesi Göztepe Yerleşkesi´nde, arkadaşım Uzungöllü Fehmi Aygün (1952-?) ile ziyaret ettiğimiz tarihçi akademisyen Mehmet Hanefi Bostan´a konuyu sorduğumuzda cevapları: ?Maraşlılar olayı elbette hepten uydurma değildir, ancak bölgeyi Maraşlıların Müslümanlaştırdığı da doğru değildir. Maraşlılar, muhtemelen Yavuz Sultan Selim´in, 1516 yılında, Maraş-Elbistan Bölgesi´nde bulunan Dulkadiroğulları ve Adana çevresinde bulunan Ramazanoğulları beyliklerini ilhak etmesi üzerine, genel politikaya uygun olarak, yeniden toparlanma ve ayaklanmaya fırsat vermemek için, okur-yazar, becerikli ve aktif insanları aileleri ile birlikte, gerekli görülen yerlere iskân edilmesi babında, Maraş´tan Doğu Karadeniz´e iskân ettirilen ahalinin arasından olup din ve tarikat ehli olmaları ve bu meyanda bölgede faaliyet göstermiş olmaları kuvvetle muhtemeldir? mealinde oldu.

Bölgemiz araştırmacı yazarlarından Mehmet Fatsa da, Karadeniz İnceleme Dergisi´nin 2015/18 numaralı sayısın 61-74 sayfalarında yayımlanan ?Trabzon Yöresinin İslamlaşma Sürecinde Zaviyeler? başlıklı makalesi ile 72. sayfaya yerleştirdiği ve ?Trabzon´un Önde Gelen Dervişleri? diye isimlendirdiği tablosunda, zikrolunan 9 dervişten 3´ü olarak, Maraşlı Şeyh Osman, Maraşlı Şeyh Hasan ve Maraşlı Şeyh İlyas´ı 16. yüzyılın dervişleri olarak belirtmektedir.

Konunun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olunması babında, bölgemizin en önemli yanlışlarından biri olarak, cehaletin de etkisi ile, insanımızın, sınır nizası, miras kavgası, arazi paylaşımı, mera, orman, otlak kullanımı, kız kaçırma, kavga, cinayet, kan davası ve çok partili sisteme geçtikten sonra, siyasi çekişmeler gibi daha çok menfaate dayalı sebeplerle, sevmediği, hoşlanmadığı kişi, grup, sülale ve bazen köyler ahalisini Rum, Ermeni, gizli (kripto) Hıristiyan, sünnetsiz ve abdestsiz olarak vasıflandırması ve bunun zaman içinde kanıksanıp nesilden nesile aktarılması olduğunu vurgulamak isteriz. Bu durum aslında belirtilen vasıflarla yakın uzak hiçbir alakası olmayan insanların, zaman içinde imiş gibi algılanması yanılgısına yol açmış ve bu yolla bir kısım ailenin dönme olduğu veya olabileceği hissinin yaratılmasına sebep olmuştur ve olmaktadır. Bundan şiddetle uzak durulmasının çeşitli yanılgıların izalesi ve devamının önlenmesi bakımından hayati önemi haizdir.

Bu gerçekler ışığında, kaynakları ile ortaya koymaya çalıştığımız Maraşlılar olayına, bize anlatıldığı gibi bakmanın artık mümkün olmadığı bir vakıadır. Geliş zamanları kesin belli olmayan, sayıları kesin olmayan, bölgede çocukları ve torunlarının devamı bilinmeyen, kendilerine izafe edilen, mezarları rüya üzere inşa edilmiş bu rahmetlilere şu anda dört ilçeden müteşekkil bir bölgenin İslamlaştırılmasını dayandırmak pek mümkün görülmemektedir.

Hele hele, Hazreti Nuh, 950 senede ancak 80 kişiyi hidayete erdirebilmişken, Hazreti İsa´ya sadece 12 kişinin inandığı sabitken, Âd Kavmi´ne gönderilen Hz. Hûd ile Semûd kavminin elçisi Hz. Salih´e de çok az sayıdaki iman edenlerin olduğu kutsal kitaplarda belirtilmişken, Maraşlıların kimi rivayete göre on sene gibi kısa bir zaman dilimi içinde Of Boğazı´nı tamamen hidayete erdirdiklerine inanmak mümkün müdür? Ancak olsa olsa bu zat veya zevatın, zincirleme şeklinde, devamlarına yakın zamana kadar ve hatta günümüzde de rastlanan ve çoğunlukla Nakşibendi ve Kadiri Tarikatları ile kollarına mensup oldukları bilinen tarikat şeyhlerinden olma ihtimalleri kuvvetle muhtemel görülmektedir. Yani net olarak söylemek gerekirse; Of´u ve Çaykara´yı üç kişinin Müslümanlaştırması gibi bir durum söz konusu değildir.

Çok önemli bir paradoks olarak da belirtmek gerekir ki; Maraşlıların bölgemizi Müslümanlaştırdığını iddia eden ve anlatan herkes, istisnasız olarak, anlatımının sonunda, kendi sülalesinin, Maraş´tan, Konya´dan, Erzurum´dan, Bayburt´tan vs geldiğini eklemekte ve dolaylı olarak Müslümanlaştırma olayını yalanlamaktadır. Öyle ya, herkesin sülalesi, Maraş´tan, Erzurum´dan, Bayburt´tan, Horasan´dan geldi ise, Maraşlılar kimleri Müslümanlaştırmıştır?

Son olarak, bu efsanelere halâ inananlar ve savunanlar var ise bu kişilerin, bu durumda, sırası ile, Sürmene´yi, Araklı´yı, Arsin´i, Yomra´yı, Akçaabat´ı, Vakfıkebir´i, Tonya´yı, İkizdere´yi, Rize´yi vs de kimin veya kimlerin hidayete erdirdiğini de açıklamak zorunda olduklarını vurgulayarak bu konuyu burada noktalayalım.

KAYNAKLAR: 

01. Trabzon Tarihi, Trabzonlu Şakir Şevket, Ümran Matbaası, 1878

02. Of ve Of Muharebeleri, Hasan Umur, Güven Basımevi, İstanbul 1949

03. Boyun Eğmişti Bir Görüşte Ruhban, M. Hanefi Bostan, Tarih ve Medeniyet

Dergisi, Sayı 44, Kasım 1997, Sayfa: 19-20-21

04. Saçaklızadeler, Haşim Albayrak. Babıâli Kitaplığı, İstanbul 2009

05. Trabzon Yöresinde İslâmlaşma Sürecinde Zaviyeler, Mehmet Fatsa, Karadeniz

İnceleme Dergisi 2015/18 S. 61. -74.

06.http://sairlermaras2.blogspot.com.tr/2015/10/sacaklizade-osman-efendi-marasli-osman. html?m=0

07.https://www.turkcebilgi.com/dulkad%C4%B1ro%C4%9Fullar%C4%B1_beyli%C4%9Fi

08.http://www. biyografya. com/biyografi/2075

09.https://tr. wikipedia. org/wiki/Efsane.

10.http://tarihvemedeniyet. org/2009/09/kasim-1997-tarih-ve-medeniyet-dergisi. html 

KAYNAK KİŞİLER:

01. Ahmet Gürsoy, Mehmet Oğlu, (1923-?)

02. Abduşşekür Balçık, M. Sait Oğlu, (1959-?)

03. Ömer Gülbay, Ahmet Oğlu, (1961-?)