Dr. İrfan İnce

Tarih: 12.12.2025 13:53

TAŞRA ZORBALIĞI

Facebook Twitter Linked-in

Köşe yazarlığı bir zamanlar bayağı afilliydi.

Bab'ı Âli zamanlarında her gazetenin başyazarı ve ciddi reytingi olan köşe yazarları vardı.

Siyasi pozisyonları olurdu.

Futbolcu gibi transfer piyasaları vardı.

Fikirlerine katılma noktasında değil de okuma zevki açısından favorilerim:

Çetin Altan,Hasan Pulur,Aydın Boysan.

Daha çok yaşam deneyimlerini ustaca ve edebi dille aktaran sehl-i mümteni ustalarıydı.

Muhabbet tadında olurdu.

Genelde anekdot,menkıbe veya durumu özetleyen fıkralar makaleyi kolay hazmedilir ve tadından yenmez hâle getirirdi.

İsmet Özel okunurken ıkındırırdı. Zira  konuşurken kendi de öyledir.

Rauf Tamer ve Yavuz Donat'ı siyasi kulis ustaları olarak özellikle anmak gerek.

Kendi konularında akademik düzeyi yüksek, ilgilisinin merakına hitap edenler vardı.

İdeolojik demir leblebi kalemşorlar vardı.

Vurdukları yerden ses gelirdi.

Dördüncü kuvvet denmesi tevekkeli değil.

Ha bu durum matah bir şeymiydi.

Bence etki gücü anlamında  değil. Çünkü manipülasyona ve toplumu ayrıştırmaya çok açıktı.

Ama dil ve anlatım uslübu açısından tam tersi.

Şimdi ne oldu neye evrildi,kısmen bir fikrim olsa da takip edemiyorum diyebilirim.


Bende süreç kendiliğinden gelişti.

Transfer parası hak getire. Üste para veriyorum desem inanın.

Şaka şaka.

Gökten zenbille inmiş gibi olduk.

Penceresinden  soruları alıp  fetva yazan  Zenbilli Ali efendi gibi bir iddiamız zinhar olmaz.

Ama bana da  zembilli diyebilirsiniz.

Fark şu.

Sizlere  köşemden sıkıla büzüle sarkıtacağım zihinsel terennümlerime ayar bekliyor olacağım.  

Boş atıp dolu tutmak.

Heybe dolarken başımız bir derviş  mahviyetiyle yana bükülür belki.

Çin Atasözü:

'Boş başak dik durur.'

 

İbn-i Haldun'a atfedilen,ancak Ahmet Hamdi Tanpınar'a ait olduğu ileri sürülen beylik saptamayla

'Coğrafya kaderdir '

Çetin tabiat şartlarının yoğurduğu balçık.

Direngen,üretken,zeki ama dediğim dedik.

Var olmak için dayanışmış.

İyi ki öyle olmuş.

Doğal,samimi,fütursuz ve teklifsiz  muhabbetlere vesile olmuş.

Temel ve Fadime'nin başrolünde,Dursun ve İdris'in yardımcı oyunculuklarıyla, güldürmekten çok düşündüren,imbikten süzülmüş zeka kapsülleri .

Bir kusuru var.

Kayıkla balığa çıkmışlar. 
-Ula Temel geri tönelum. Firtina geleyi.
-Amma ödlek çiktun. Allah beyüktur İdris. 
-Amenna Allah büyük ama kayik küçuktur..!

Potansiyelini kullanırken ya sadece kendi aklını sever, ya da kerameti kendinden menkul birine râm olur.

Önce kendimden bahsettiğimi anlamışsınızdır.  

Sadede gelme vaktidir.

O günün koşulları ve kriterlerine göre, Şerah'ın en gözde kızlarındandır, nüfusta Hatice, hitapta Emine.

İki senelik peşleme,binbir naz ve niyaz sonrasında uyma kaçarlar.

Samanlık seyran olur olmasına.

Elde avuçta birşey yoktur.

Karşılarına çıkan ilk fırsatta altmışbeş göçünde kapağı devlet destekli iskanla Van'a (Dönerdere) atarlar.

Annem,o gözde kadın, elden çıkmaya başlamıştır.

O günün şartlarında tanı tedavi hak getire.

Hafif hafif beliren ve gittikçe artan bir Psikoza düçar olmaya başlamıştır.

Arada düzelir gibi oluyordur, Van'da İskanı şenlendirdiklerinde.

İki çocuklarını orada üçlediler,ancak  bebek boğmacadan vefat eder.

Tavsiyeler bir çocuk daha yapılması üzerine.

Ölen bebeğin acısını avutur ve belki daha iyi olur.

Dördüncü bebeğine hamileliği sırasında daha da elden çıkmıştır annem.

Beni sadece doğurabilmiştir. Yolumuz oracıkta ayrılır.

Sonra nemi olur..?

Geleneklerin cenderesi altında köy ihtiyar heyeti kararıyla,artık cezai ehliyeti olmayan, üç çocuklu,eskinin gözdesi gencecik bir kadın,taşra bürokrasisinin de eyyamcılığıyla kocasından boşatılır.

Vasi tayin edilmez bile.

Anacığım yavrularından ve yuvasından koparılarak ömür boyu sürecek azab-ı mukaddes bir yaşama sürüklenir.

Sahipsiz,her zaman kötülerin daha güçlü olduğu toplumun insafına terkedilir.

Sıkı durun...!

Tamamının hemşehrisi olduğu,birinci derece yakınlarının da mukim olduğu kendi köyünde defalarca cinsel tacize maruz kalır.

Gayrimeşru hamileliğinde o çok bilmiş 'köy ihtiyar heyeti' tarafından sorguya çekilir ve işkence edilir.

Doğan bebek Van Çocuk  Esirgeme Kurumuna verilir.

Yetmez.

Hiç böyle bir cürüm işlenmemiş gibi Diyarbakır'a sevk ettirilir.

Annemin varlığına da katlanmayacaklardır belki,ancak şükür daha ileri gidilmez.

Yetmiyor.

Kendi öz dayısı tarafından başlık parası karşılığında bir pir-i fani ile nikahlandırılır.

Adamcağızın kendinden büyük çocuklarına ve tabi ki bana bir kardeş daha doğurur.

Tutunacak tek dalı olmayan o savunmasız yüce ruh'un bedeni bir paçavra hükmündedir.

İkiyüzlü namus bezirganları güçlünün yanında yeralırlar.


Mücrimlerin yaptıkları yanlarında kâr kalır.

Öyle sanırlar.

O masum abidenin bedeni üzerinde tepinirler.

Sonrasında hiçbirşey olmamış gibidir.

Hacca giderler.Alınları secdeye varmaya devam eder.

Örselenen ruhum;

Görece mutlu hayatların bizzat ve bazende  bizatihi ötekileştirme salvoları ile boğuşurken ayakta kalabilmenin tek yolunun güçlü kalmak ve başarılı olmak olduğunu bilinçaltı keşfeder.

Nedensiz sevilmenin  ne kadar özel bir duygu olduğunu, başkalarının yaşamlarına bigane olanların  mutluluk performansı sergilediği  çevresinden bilir,ancak bir ömür boyu deneyimlememiştir.

Zaman zaman çocuk dünyasında akran zorbalığı şeklinde ötekileştirilir fütursuzca.

Sevgi yitiğidir,ancak takdir kazanabilmek gibi bir seçenek mümkünler arasındadır.

Böylece kendini hep ringde hissederek bi'şekilde takdir edilebilmekle ömrünü geçirir.

Eee bi'yere kadar.

Zaman her fani için akar akar.

Kendi ayaklarımın üzerinde durabildiğimde annem yaşlanmıştır.  

Heyhat ki ömrünün son dört yılında hemhal olabildik.

Son yıllarında Şerah'ın filozofu olararak yaşadı ve öldü.

Yeni nesil, bagajında ki o mukaddes azab'ı bilmeden, onu sevdi,bağrına bastı ve ikonik bir karakter hâline dönüştürdü.

Ne ki hangi acılarla yoğrulduğunu hiçbir zaman bilmedi.

Bilmeli. Bilmeli ki;

O ikonik karakterin  yaşam imbiğinden süzülen aforizmaları, sadece muhabbetlere meze olmamalı.

İbret almalı ki;

Gelecekte daha ahlaki ve tutarlı bir dünya için ne çetin bir mücadelenin kendisini beklediğinin idrakine varmalıdır.

 



'Baba ölür çocuklar yuvada,anne ölür çocuklar ovada.'

Anne sütünden mahrum bir bebek ovadadır artık.

Seni leylekler getirdi dense yeridir o bebek için.

Bu noktada da zenbilli olmayı daha fazla haketmişimdir.

Bu kadar özelimi niye mi anlatıyorum?

Çünkü geneli ilgilendiriyor.

Yöreselliği hamaset yüklü bir jargon ile takdim etmek iflas etmiştir burada.

O nedenle böyle bir jargona karnım toktur.

Kendi gerçekliğimle yüzleşmişimdir,ama ne pahasına.

Kemal Tahir romanlarında ustaca kurguladığı o taşra yozluğunun,çürümüşlüğünün ne denli sıradan olduğu hep akılda kalmalı.

Tam da bu noktada birçok platformda dile getirildiği üzre;

Tanıtım,kalkınma gibi hedeflerin yanısıra yöresel güzellemelerin hakim tonu tuzu kuruluk gibi geliyor bana.

Günümüzde devam edegelen ahlaki çöküş ile mücadelenin öncelenmesi gerektiğini düşünenlerdenim.

Yerelden evrensele

Amin Ma'luf'un kitap başlığında ki gibi 'Çivisi Çıkmış Dünya' da yaşıyoruz.

Tabi ki nihilizme yer yok.

Pandora'nın kutususu açılmıştır,açılmasına, ancak son anda bile olsa kapatılacağı umudu hep vardır,olmalıdır.

Ne ki kendimizi dev aynasında görmekten vazgeçelim.

Zira çok komik görünüyoruz.

'Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim' buyuran bir Peygambere nasıl layık olunur?

Bu soruya yaşam pratiğimizde cevap arayalım.

Güzel ahlak sadece güzel huy değildir. Sosyal hayatın tüm alanlarını ve ilişkilerini kapsar.

Karşısındakini objektif ahlaki kriterlerle yargılarken kendine her türlü herze yemeyi mubah gören ikiyüzlü,Viktoryen bir ahlakçılığı topyekün redderek başlamalı.

Ele verir talkını kendi yutar salkımı.

Ahlakçı değil Ahlaklı bir toplum.

Aynı platformu paylaştığım değerli köşe yazarı beyefendinin, Ahmet Mutluoğlu'nun yazısında alıntıladığı,


merhum Cansız hoca'nın;

'yollu kadın' cenazesinde ki tavrı Ahlakçı ve Ahlaklı ayırımı açısından mükemmel bir anekdottur.

Ne acıdır ki böylesi tutarlı ve cesur insanlar, sırtlarından kalleşçe vurulmuştur.

Yüzeysel yaftalama ve iftiralar sonucu adı 'Dinsiz hoca'ya çıkarılarak itibar suikastine kurban gitmiştir.

Ortalık harbilere değil kifayetsiz muhterislere kalmıştır.

Bundan sonrası için nelerden mi bahsedeceğim.

Daldan dala.

İddialı olduğum bir alan sözkonusu değil.

Kaldı ki iddialı olmaklık hâli çok ciddi riskler barındırır.

Zira yaşam karşısında hiçbir zaman 'ben oldum,ben vardım' diyemezsiniz.

Diyelim ki dediniz. Hareket hâlinde ki treni kaçırır, olduğunuz yerde ve halde kalakalırsınız.

Onun içindir ki;

'İki günü bir olan aldanmıştır.'

Onun içindir ki;

Turgut Uyar merhumun şu iki iki uyarısı kulaklara küpe olasıdır.

'Korkulu ustalık' der.

Herzaman teyakkuzda olmalı.

Bir de 'Efendimiz Acemilik' der.

Hangi düzeyde olursanız olun. Heveskar bir acemi olmaya devam etmeli.

Pele'ye karşı Garincha


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —